Suriye’de Esed’i, Mısır’da Sisi’yi ve Kuzey Kore’de Kim Jong-un’u destekleyen KKTC’nin malüm Afrika Gazetesi dün manşeti patlatmış ve dostumuz Asım Akansoy’u “kahramanları listesine” eklediğini duyurmuş. Fotoğrafının yanına da kocaman bir “AKP’ye rest” manşeti atmışlar!
CTP-BG üyeleri için sanırım Afrika Gazetesi tarafından övülmek pek “sevimli” bir durum değil.
Neyse bu bizim sorunumuz değil.
Türkiye’ye, Türkiye’de yaşamakta olan Türkiyelilere, KKTC’de yaşamakta olan Türkiyelilere, genel olarak Müslümanlara ve KKTC’ye yönelik yazdıklarıyla zaten hangi tarafta olduğunu bildiğimiz bir yayın organının günlerdir yürüttüğü kampanyaya uygun olmuş dünkü manşette.
Söz meclisten dışarı: Şimdi yazacağımın dostumuz Asım Akansoy ile ilgisi olmadığını hemen belirtip devam edeyim. KKTC’de bazı politikacılarımız “Türkiye’ye sert çıkışlar yaptıktan sonra” ya bir telefon görüşmesinde, ya bir sms aracılığıyla ya da yüz yüze konuşurken “Ankara’ya iletilirse seviniriz, bazen böyle çıkışlar yapmak zorundayız kendi tabanımız için” açıklaması yapmayı ihmal etmiyorlar.
Bence bu pek akıllı bir taktik değil.
“Türkiye’ye karşı sert çıkışlarla” kışkırtılan taban ister, istemez Türkiye ile sorunlu bir hale geliyor ve beraberinde de başka sorunlar başlıyor.
Medyadan öğrendiğimize göre ilk kabine toplantısı başlamadan önce “Başbakan Yorgancıoğlu’nun Sedar Denktaş’ın “Hayırlı olsun” temennisine “Pek hayırlı olmayacak galiba be Serdar” demesi dikkat çekmiş. Yorgancıoğlu’nun bu sözleri aslında gerçeği yansıtmakta.
KKTC seçmeni seçti.
O seçim sonucuna göre bir hükümet oluşturuldu.
Bu hükümet içinde yer alan bazı isimlerin daha önce sahip oldukları makamlarda iken Ankara ile olan ilişkileri sırasında oradaki muhatapları gözünde “güvenirliklerini yitirmiş olmaları” sorununu göz önünde tutacak olursak Sayın Yorgancıoğlu haklı. Kimse bu nedenle Ankara’yı suçlamamalı. Ve bu soruna neden olan “kahramanlar da masum rolünün arkasına saklanmamalı”.
Ankara’ya “sözler verip tutmayanlardan” dolayı kimsenin Ankaradaki muhataplarına kızmaya hakkı yok.
Türkiye’de konuştuklarının Lefkoşa’ya inince tam tersini yapanlardan dolayı da kimsenin Türkiye’dekilere kızmaya hakkı yok.
Hele Türkiye ile KKTC arasında uluslararası anlaşma olarak imzalanmış metinleri “kızdım misketlerimi alıyorum” tarzı “yeniden ele alacağız” diyenler ciddi bir devlette hükümet olmanın sorumluluğunu taşımakta olduklarını unutmamalılar. Ciddi devletlerde atılan imzalara sadık kalmak her yeni hükümetin gayet doğal yükümlülüğüdür.
Geçmiş hükümetin attığı imzayı eleştirebilirsiniz ve bundan sonra bir anlaşma olacaksa kendi kriterlerinize göre hareket etmeye özen gösterebilirsiniz ama yürüyen bir uygulamayı ve atılmış imzaları “iptal etmeye kalkmak” ya da “değiştirmeye çalışmak” bazılarının çok sevdiği ve övdüğü AB standartlarına da aykırıdır.
Yeni hükümet ve onu oluşturan partilerin temsilcilerin bazıları demeçler vererek ya “Polyannacılık oynayıp” “Ankara ile sorunumuz yok” diyerek kendilerinin ve de kimsenin inanmadığı “garip” açıklamalar yapıyor ya da “neleri değiştireceklerini ilan ediyorlar”.
Oysa hedefleri Ankara ile “sağlıklı bir ilişki kurmaya çalışmak” ise medya üzerinden mesajlar vermeyi tercih etmemek en yapıcı olanı olurdu. Çünkü Ankara’ya medya aracılığı ile mesaj veren hakkında kamuoyu onun “sağlıklı bir diyaloğu” olmadığı kanısına kapılıyor zaten.
Bu da TC-KKTC arasındaki “hanedan ve hükümeti nedeniyle” gündeme gelen sorunların sokaktaki insanları tedirgin etmesine neden olmakta.
Ne Türkiye’de ne de KKTC’de iyi gelişme olur bu. Bu nedenle aman dikkat!
Yazıları posta kutunda oku