Dost acı söyler.
Bu yazımın kısaca özeti de aslında bu olabilirdi!
CTP-BG ve DP-UG Koalisyon Hükümeti Programı’na baktığımızda üç ana bileşimi olduğunu görüyoruz:
1. AB Müktesabatina uyum çerçevesinde yapılan çalışmalar,
2. Ekonomik Program’da yer alan ve bürokratların proje olarak gördüğü hususlar
3. Türkiye’nin hassasiyet gösterecegi tahmin edilen konular
İşte tam da bu üçüncü bileşimden yola çıkarsak CTP-BG ve DP-UG Koalisyon Hükümeti anlaşıldığı kadarıyla kendisini seçen ve seçmeyen tüm KKTC seçmeninin başını ağrıtmaya kararlı.
Neden mi?
Bunun için ekonomi alanında yazılanlara bir göz atmak yeterli.
Programın ekonomi ayağı tam bir felaket. İleriye değil geriye, eski düzene dönmeyi hedefliyor.
Ancak bunun nasıl olacağı ise ilginç!
Hükümete sorulması gereken en önemli soru: “Peki kaynak ve hizmet üretemeyen bu çok arzulanan eski düzen nasıl finanse edilecek?” konusu.
Hükümetin program aracılığı ile bu soruya cevabı ise Ankara açısından çok daha vahim:
İşte burada Türkiye’ye tehditler sıralanarak (bir şekilde KKTC’nin Türkiye nezdinde para edebilecek neyi varsa masaya konularak) Türkiye’den “para” isteniyor! Örnek olarak bir kaç tanesini de sayabiliriz: “Geçici 10.madde”, Merkez Bankası’nın yöneticileri, birkaç Türkiye kökenli şirketin dev yatırımları ve Elektrik ile Telekom sendikasının “tahrip gücü”.
Hükümet Programı’nı kaleme alanlar sanırım Ankara’nın bu programın esas niyetini de çözmüş olduğunu farketmişlerdir artık.
Ankara’da bu program üzerine konuştuğum kaynakların yorumları ise çok daha düşündürücü: “Kıbrıs adası dışında olanları anlayamayan ve hep eski oyunları bilen ve sahneleyen iki meşhur aile ile çevresindekiler Türkiye’nin başının “Orta Doğu’da” büyük dertte olduğunu zannederek böyle bir çıkış yapıyor.”
Ancak dünyayı ve dönüşümleri anlayamayan eski soğuk savaş zamanının “psikolojik harp eğitimli” bu “köhne mühendisleri” Türkiye’deki iktidarın uzmanlık alanına düşmüş olduklarını bile farkedememekteler.
CTP-BG ise bu koalisyonun büyük ortağı olduğunu sanan bir “figuranı” konumunda! Başkanını “kurultay kazanma havucu” ile “ikna eden” “büyük siyasetçinin” oyuncağı! O nedenle Mehmet Ali Talat ne kadar da gerçekleri dile getirse, şansı yok!
Peki yoğun bir çalışma ve “büyük siyasetçinin” katkılarıyla hazırlanan bu tehditler Türkiye nezdinde kaç para ediyor?
Ben söyleyeyim “sıfır”.
Türkiye’deki hükümetin bu “sözde tabular” umurunda değil. Yakında pratikte bunu fazlasıyla yaşayacağız inancındayım.
Sonuç, “Kıbrıs Türkü” bir kez daha “büyük siyasetçi” tarafından Türkiye nezdinde “itibar kaybına” uğratilacak, kaybedilen zaman da cabası olacak.
Yazık.
Oysa bu seçim ve alışılmamış sonucu bir şans olabilir ve alışılmamış “işbirlikleri” ve yukarıda sözünü ettiğim “dünün taktiklerine” rağmen bu ülkeyi ileriye götürecek bir “model” denenebilinirdi.