CTP-BG ve DP-UG (SD) koalisyonu hükümet programı dün onaylandı.
Bir gazeteci dostum koalisyona yönelik olarak bu koalisyonun en kazançlı çıkan partisi ne “CTP” ne de “DP” en karlı sonuç alanı “dört bakanlık koparan SD” diye yorum yaptı. Haklı bence!
Hükümet Programı ve özellikle CTP-BG ile DP-UG ve de SD’nin basına yansıyan icraat planları ise Türkiye ve KKTC arasında hali hazırda “pek parlak” olmayan ilişkinin daha da “zorlanacağı” yönünde!
Türkiye’ye ve hali hazırda geçerli olan Ekonomik Programa rağmen “yapılmak istenenler” beraberinde “hangi kaynakla” sorusunu sormamıza neden oluyorlar. Bu sorunun cevabını ise hükümet “net” olarak verememekte.
Aslında bazı konular “mizah öyküsü olmaya” daha da müsait.
KKTC’nin en kalabalık kenti olan Lefkoşa’nın bırakın yedek parça bulunamadığından yürümeyen çöp kamyonlarını belediyeye ait bir “toplu taşıma sistemi” olmayan KKTC’de “havalanmak” ciddi bir talep olabilir mi?
Lefkoşa’nın bir “İETT’si” ya da “EGO’su” yok diye kimse dert etmez iken “hani bizim jumbo jetlerimiz” muhabbetini anlayabilmek çok zor.
Kentlerimizde yayaların yürüyeceği doğru dürüst bir kaldırımımız yok. Bebek arabalarıyla annelerin evden çıkıp Dereboyu’nda alışveriş yapmaları nerede ise imkansız. Bebek arabaları, çocuklar ve yaşlılar açısından uygun tek bir kaldırım yok. Bir tane bulursanız oraya da bir araba park etmiştir.
Çocuklarımız okula bisikletleri ile gidemiyorlar çünkü hem bisiklet yolumuz yok hemde bisikletle hali hazırdaki yola çıkanın can güvenliğini garanti edemeyiz.
Çocuklarımız belediye otobüsüne binip okullarına gidemezler çünkü kentlerimizde “belediye otobüsü” kelimesi “Fransızca” kadar yabancı.
Herkes araba satın almak zorunda eğer bir yerden diğerine rahatca gitmek arzusundaysa.
“Araba satın alanı” seven “galericimiz” var. Ama “otobüs” talep edene sempati yok.
Aklı başında bir grup çıkıp “KKTC’de raylı sistem” konusunu hem de projeler de önererek dile getirdiğinde “kim bunlar Mars’tan mı geldi” muamelesi görmekteler.
Karada ve denizde insanımız için yapılabilecek onca hizmet söz konusu iken “aklımız havada”.
Oysa “karada”, “denizde” ve “havada” nerede olursa olsun zaten “para da” yok.
En pahalı “Mercedes’lere” binenler “hani bizim milli havayolumuz” diyorlar.
Oysa seçmenlerinin karada bineceği “aracı” yok. Parası bol olana “taksiler” var. KKTC halkının coğunluğu ise “hurda dolmuş minübüslerine” mahkum!
Onlara bisiklet yolları, belediye otobüsleri ya da raylı sistem sunmak nedense “popüler” değil! Oysa halkın büyük bir çoğunluğunun en acil ihtiyacı “ucuz ve güvenli” toplu taşımacılık! “Sosyaldemokratım” diyen politikacıların da konusu değil bu sorun!
Buna karşın “havacılık bilgileri” uçaklara “yolcu olarak” binmekten öteye gitmeyenler “şimdi milli havayolu peşindeler”. Önemli olan “paramız yok ama havamız olsun”.
Geçen hafta bir başka vesile ile THY Genel Müdürü Temel Kotil ile sohbet etme olanağı buldum ve dünyada havacılığın hangi boyutlarda olduğunu dinledim.
Dev ülkelerin milli havayollarının iflas ettiği günümüz global dünyasında beş “kiralık” uçakla havayolu olunmayacağını öğrendiğimiz KTHY deneyimi de yetmemiş olmalıki şimdi yeni hükümetimizin hedefi “milli havayolu”.
“Airbus” markasının bir otobüs markası olmadığını bilmek yeterli değil “karada ve denizde sınıfta kalmıs” ama illa uçmak isteyen politika için!
Yazıları posta kutunda oku