İlk dönem Arap müelliflerinden birisi olan El-Câhiz, Türklerin karakterleri hakkında şöyle der:
“Türkler, yaltaklanma, yaldızlı sözler, münafıklık, kovuculuk, yapmacık, yerme, riya, dostlarına karşı kibir, arkadaşlarına karşı fenalık, bid’at nedir bilmezler. Çeşitli fikirler onları bozmamıştır. Hile-i şer’iye bilmezler, başkalarının malını helal saymazlar. Onların tek ayıbı ve başkalarını kendilerinden soğutan husus, vatanlarına karşı çok iştiyak duymaları ve zaferin sevincini birbiri peşinden vukuunu, ganimetin tadını ve çokluğunu sahralardaki oyunlarını, çayırdaki gezintilerini hatırladıkları ve uzun zaman boş durmakla kahramanlıklarının boşa gitmesinden enerjilerinin tükenmesini istemedikleri için dolaşmayı çok severler. Zira bir şeyin ustası olan bir insan ondan mahrum kalmaya tahammül edemez. Bir işi bilmeyen ondan kaçar.
Türkler, Araplar’dan başka milletler içinde vatan sevgisine en fazla sahip olan millettir. Çünkü, onların vücutlarının terkibinde, tabiatlarının karışımında, başka milletlerin sahip olmadıkları derecede memleketlerine, topraklarına dair hususiyetler, vatanlarının suyuna çekme hassası ve diğer kardeşlerine benzerlik vardır. Görmüyor musun? Bir Basralıyı görünce onun Basralı mı? Yoksa Küfeli mi? olduğunu bilmezsin. Mekkeliyi görünce onun Mekkeli mi? Medineli mi? olduğunu tanımazsın…Fakat, bu konuda Türkler’de yanılmazsın. Onların nereli olduklarını anlamak için kıyafet ilmine(izlerden ve şekillerden neticeler çıkarma ilmi), ferasete, başkalarına sormaya ihtiyaç duymazsın. Türklerin kadınları (da) erkekleri gibidir. Hayvanları (bile) kendileri gibi Türk hususiyetlerini taşır. Allah, bu memleketleri böyle yaratmış, oralara bu hususiyeti vermiş, dünyaya ait özellikleri ve yetiştirme kabiliyetlerini oralara son derece fazla vermiştir…”(1).
Önce Arap alimi el-Câhiz’in yukarıdaki sözlerine bakıyorum, sonra da Türklerin bugünkü haline bakıyorum da “Acaba El-Câhiz hangi Türklerden bahsediyor?” diye kendi kendime soru sormaktan geçemiyorum! Öyle ya; bugün kendisini “TÜRK” olarak tanımlayanlarda bile yalakalığın, yaltakçılığın, ikiyüzlülüğün, riyanın ve uşaklığın bini bir paradır! Hele hele “Türk” üst kimliğini inkar edenler? Onlar hepten bozulmuş ve ruhları yalama olmuş insanlardır. Ve bunlar, her “… hıyar” diyene bir tutam tuz alıp koşma sınırını bile çoktan aşmış bulunmaktadırlar.
El-Câhiz yukarıdaki sözlerinde “Türkler, Araplar’dan başka milletler içinde vatan sevgisine en fazla sahip olan millettir.” diyerek kendi milleti olan Araplara sahip çıkma adına aslında Türklere haksızlık etmektedir. Zira Türkler’deki vatan sevgisi ve vatana bağlılık, Araplar da dahil olmak üzere başka hiç bir milletle kıyas kabul etmez derecededir. Elbette, Türk kimliği altına gizlenmiş dönmelerden, Türklerin arasında asimile olmuş Türk dışı unsurlardan ve kendisini kerhen Türk sayan soysuzlardan değil, gerçek Türklerden bahsediyorum. Zira el-Câhiz, Arapların Mekkeli mi, Medineli mi, Basralı mı veya Küfeli mi olduğunu ayırt edemezsin ama Türklerin nereli olduğunu kolayca ayırt edebilirsin, bunun sebebi onların memleketlerinin hususiyetlerinin karakterlerine yansımış olmasıdır diyor kitabında.
…
İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti sırasında Çankaya köşkünde verilen bir resepsiyon sırasında servis hizmeti sunan Türk garsonun tökezleyip elindeki servis tepsisini düşürmesi üzerine İran Şahı Atatürk’e dönerek, “Paşa hazretleri garsonlarınızı iyi yetiştirmemişsiniz” deyince o yüce ruhlu insan, Şaha şu cevabı verir: “Ekselansları, ben bu millete her şeyi öğrettim ama uşaklığı bir türlü öğretemedim”.
Türklük ve uşaklık? Türklük ve yağcılık? Türklük ve yalakalık? Türklük ve yaltakçılık? Asla yan yana gelemeyecek kavramlar. Gelin görün ki; bu ülkede görevi, unvanı ve sosyal statüsü ne olursa olsun, hemen herkes kendine göre yağcılık, yalakalık, ikiyüzlülük ve uşaklık peşinde koşar hale gelmiş/getirilmiş bulunmaktadır. Çocuk ebeveynine, karı kocasına veya koca karısına, işçi patronuna, öğrenci öğretmenine, memur amirine, milletvekili liderine, bakan başbakanına sürekli bir yağ çekme arayışı içindedir bu ülkede. Bu yağcılık zaman zaman yaltaklanma sınırını da aşarak uşaklık pozisyonuna bile dönüşebilmektedir.
Neden böyle bir yazı yazma ihtiyacı duyduğuma gelince; boşu boşuna değil elbette. Böyle bir yazı yazmayı, Sayın Başbakanın Mısır’daki İhvan yanlılarına destek vermek için onların ortak işaret dili haline getirilen ve “R4BIA İŞARETİ” adı da verilen işareti kullanmasından sonra bu işareti “Marka” olarak kullanmak üzere Türk Patent Enstitüsü’ne başvurular yapıldığına ilişkin haberi okuyunca düşündüm. Haber şöyle:
“Dünyada büyük bir hızla yayılan, Türkiye’de ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın selamı ile gündeme yerleşen ‘R4BIA işareti’ için Türk Patent Enstitüsüne 7 marka başvurusu yapıldı. Bunlar arasında iplikten ilaca, radyodan bilgisayara, çatal-bıçaktan mobilyaya pek çok alanda başvuru bulunuyor.”(2).
Gördünüz mü bir kere? Arap Müellifi el-Câhiz’in “Yaltaklanma, yalakalık, yağcılık ve yaldızlı sözler bilmezler” şeklinde tarif ettiği, Büyük Atatürk’ün ise “Uşaklığı öğretemedim” diye hayıflandığı(!) bizim kahraman Türkler, başbakana yalakalık amacı taşımasalar bile en azından Mısır’daki darbeciler tarafından katledilen Müslüman kardeşlerinin kanları üzerinden kendilerine menfaat sağlama yarışına girmişmişler. “Başbakana yalakalık amacı taşımasalar bile” lafı sözün gelişidir. Çünkü bu girişim tam da Başbakan’a yalakalık amacı taşımaktadır. Zira aynı haberde “Bu arada, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) ve Avrupa Birliği Marka ve Tasarım Ofisi (OHIM) veri tabanlarında yapılan araştırmalarda, mevcut durum itibariyle R4BIA ile ilgili uluslararası marka başvurusuna rastlanmadı.” denilerek “R4BIA” işareti ile ilgili olarak uluslararası marka başvurusu yapılmadığı ifade edilmektedir. Özetle bu tür süflî davranışlar en azından şimdilik bize gözgüdür. Elin oğlu, bu türlü kısa yoldan köşe dönmenin ve ölmüş kardeşlerinin kanı üzerinden dünyalık elde etmenin arayışında değil. O, daha güzeli, daha iyiyi ve müşteri memnuniyetini sağlayacak biçimde daha kaliteliyi nasıl yapabilirimin peşindedir…
“Van Minütçü” Maliye Bakanı Şimdi Nerede Bilen Var mı?
“R4BIA” işaretini marka olarak tescil ettirmek için resmi başvuru yapıldığına ilişkin haberi okuyunca, zihnim bundan üç beş yıl öncesine, 2009 yılına kadar gitti. O zaman da benzer bir davranış sergilemişti kahraman Türk halkı! Başbakanın, 29 Ocak 2009 günü Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile katıldığı bir panelde, oturumu yöneten moderatöre çekmiş olduğu “One minute-Van Minüt”ü, Türkiye’nin İsrail’e “Van Minüt” çekmesi olarak algılayanlar, fırsattan istifade, bu sözleri marka yapmak için hemen Türk Patent Enstitüsü’nün yolunu tutmuşlardı. Bunlardan birisi de dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıdan idi(3). Hani şu başbakana yağcılık adına “Babalar gibi satarım” diyerek, Türkiye’de devletin elinde ne var ne yok hepsini öldüm fiyatına satan, arkasından da gözden düşerek önce kabine dışı kalıp siyaset topunu atan ve nihayet birçok organı iflas ederek hastaneye yatan Maliye Bakanı’ndan söz ediyorum.
Anlaşılan yağcılığın ve yalakalığın fazlası sadece, karakteri bozmakla, ruhları yalama yapmakla kalmıyor, beden sağlığına da zarar veriyor. Çünkü, hele hele siyasette yapılan yağcılık ve yalakalık, birçok kişinin ahını ve bedduasını da beraberinde getirmektedir. Zira yağcılık ve yalakalık yaparak, bir yerlere gelenler veya bir menfaat elde edenler, haliyle başkalarının hakkını gasp ederek onların intizarını alma durumunda kalmaktadırlar. Ondan sonra da Başbakanın sık sık tekrarladığı gibi; “Alma mazlumun ahını, görürsün binbir türlü belanın şahını” durumlarıyla karşılaşmaktadırlar.
Duayen gazetecilerden Necati Doğru, 08 Mart 2009 tarihli ve “İnanıyorum, Bakan’ın oğlu kekleyebilir!” başlıklı yazısında Abdullah Unakıtan’ın bu davranışını şöyle hicvetmiştir:
“Van minüt”ten bir yerli marka çıkabilir. İç pazarı aşar, bir dünya markasına dönüşebilir. Bilenler anlatıyor, ‘marka yaratmak her babayiğidin’ harcı değildir. Marka 3 ayaklıdır.Yaratıcılık. Tutarlılık. Sürdürülebilirlik. Allah sağlık sıhhat versin, Maliye Bakanımız’ın oğlu, ‘Van minüt’ lafını tescil ettirmek için Türk Patent Enstitüsü’ne başvurdu. İşte yaratıcılık. Geriye kalıyor, tutarlılık ve sürdürülebilirlik. Bakan oğlu genç iş adamı Abdullah Unakıtan’ın sahibi olduğu AB Gıda adlı şirket, bir süre önce bir kek fabrikası kurmuştu. İşte ‘Van minüt’ lafı bir kek markası olabilir ve 70 milyon Türkiye halkı ile 1,5 milyar nüfuslu İslâm dünyası ‘Van Minüt Keki’ ile keklenebilir. Ben inanıyorum. Bakan’ın oğlu başarabilir…”(4).
Abdullah Unakıtan bu konuda yalnız değil elbette. İnternette 12 ayrı şirketin “One Minute” sözlerini marka olarak tescil ettirdiğine ve bu sözün 900 ayrı ürüne marka olabileceğine, ayrıca Abdullah Unakıtan’ın, 5 Şubat 2009 tarihinde yapmış olduğu başvuruyu babasının isteği ile geri çekip bu hakkını Mehmet Elmas isimli birisine devrettiğine ilişkin haberler de çıkmıştı o tarihlerde(5). Yani Türkiye’deki yalakalığın derecesi ile yalakaların, yağdanlıkların, kısa yoldan meşhur olma heveslilerinin ve bedava rekelamlarla ürününü kısa zamanda meşhur etme arayışında olanların sayısı tahmin edemeyeceğiniz kadar yüksektir.
Çünkü Türkiye, makam otosunda mahsur kalan başbakanı kurtarmak maksadıyla makam otusunun camlarının kırılmasında kullanılan balyozun kutsandığı ve bir sonraki seçimleri garanti almak maksadıyla balyoz üzerinden başbakana yağcılık yapılan bir ülkedir beyler.
Arap müellifi el-Câhiz’in sözlerini tekrar ederek bitirelim yazımızı: “Türkler, yaltaklanma, yaldızlı sözler, münafıklık, kovuculuk, yapmacık, yerme, riya, dostlarına karşı kibir, arkadaşlarına karşı fenalık, bid’at nedir bilmezler. Çeşitli fikirler onları bozmamıştır. Hile-i şer’iye bilmezler, başkalarının malını helal saymazlar…”
Gerçekten de böyle midir dersiniz? Belki de böyleleri hâlâ vardır toplumda ve bu toplum, her türlü yalakalığa, yağcılığa ve uşaklığa karşın, belki de onların yüzü suyu hürmetine hâlâ dimdik durmaya devam etmektedir bu coğrafyada. Kim bilir…
_________________
1-Ebu Osman Amr b.Bahr el-Câhiz, Hilafet Ordusu’nun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, s, 77, Çev. Ramazan Şeşen, Türk Kültürünü Araştırma Ens.Yayını, Ank. 1967.
2-http://ekonomi.haberturk.com/is-yasam/haber/873530-r4bia-selami-marka-mi-oluyor
3- ,
4- ,
5-