BM kimyasal silah heyeti ABD, Fransa ve İngiltere’nin Suriye İç Savaşında rejim ordusunun,Suriye ve Rusya’nın ise muhaliflerin kimyasal silah kullandıkları iddiasını yerinde araştırıyor.
İngiliz Parlamenter George Galoway, İsrail rejimin Suriye rejimine muhalif olan gruplara birçok silah desteğinde bulunduğunu -şimdi de,Suriye’de kullanılan kimyasal silahın arkasında olduğunun iddiasındadır,”Suriye’de sinir sistemine etki eden gaz unsurları kullanılmışsa bunu yapan isyancılardır. Muhaliflere bu silahları İsrail veriyor”diyor.
*
Daha neler? Ne oluyor? Öncelikle, Üçüncü Dünya Savaşına yol açmadan, Suriye’de iç savaşın yayılma olasılığının önüne geçilmesi, yeni bir Suriye oluşturulması -sonra,bölge kaynaklarının kavgasız-dövüşsüz küresel ekonomiye entegrasyonuyla istikrar ve güvenliğin sağlanmasına yönelik adımlar atılıyor-derken,kimyasal bomba saldırısıyla ortalık birden karışıyor.
İşte,son dakika! Savunma Bakanı Chuck Hagel, Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına dair iddialarla ilgili ABD’nin düşünmeden, tek başına ve uluslararası toplumun onayı olmadan hareket etmeyeceğini vurguluyor.
Dişişleri Bakanı John Kerry,Suriye’de kimyasal kullanımına verecek cevap seçeneklerinin incelendiğini söylüyor.
*
Çünkü ABD;Rusya’nın küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlayacağı iddiasını ve uluslararası hukukun BM merkezinden küresel sistem ağlarına yansıtılmasıyla yeni dünya statüsünün oluşturulması şartını,
Rusya; ABD’nin başlattığı İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planında İsrail’e güçlü bir teşvik oluşturulmasını teminen Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması -sonra, İran’ın nükleer programı konusunda diplomatik işbirliği için stratejik müttefiklik düzeylerini geliştirmektedir.
*
BM’de üye olmayan devlet statüsü kazanmış Filistin’in İsrail ile barış görüşmelerinin sonuçsuz kalması halinde BM nezdinde daha fazla tanınma, BM’ye bağlı organlara üyelik ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail’e tazminat davaları açabilme olasılığına karşın,
İsrail ve Filistin’in 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması ve mahkûmların serbest bırakılması gibi konularla -işte, barış görüşmeleri başlatılmıştır.
*
Görüşmelerin başarılı olmasının yalnızca iki yolu bulunuyor.
Birincisi, ABD’nin tüm ülkelerin daha iyi olması için onları zorlamasından ya da güç kullanarak neyin doğru olduğunu empoze etmesinden büyüyen rahatsızlık ile Rusya’nın Suriye’de bölünme ihtimalini ortaya çıkaran çabaları desteklememesinden edindiği rahatsızlığın bileşkesinde,
Suriye’de siyasi çözüm için Cenevre -2 Konferansının düzenlenmesi, yeni Suriye’nin oluşturulması yolunda Esad rejiminin ve muhalif kanadın neden,nasıl bir iç savaşın tarafları haline geldiklerinin sorgulanacağı ve bedelinin ödetileceği yoldur.
*
İkincisi,Cenevre Konferansının toplanamaması halinde BM Güvenlik Konseyinin Mayıs’ta Paris’te, Dışişleri Bakanları John Kerry ile Sergey Lavrov’un açıkladığı, “ABD ve Rusya Suriye’nin kaderini Suriyelilerin kendisinin belirlemesinden yanadır.Ancak ABD ve Rusya kanıtlanması durumunda Suriye’de kimyasal silah kullanımına çok sert bir tepki vermek konusunda anlaştılar” ifadesi doğrultusunda,
Uluslararası Af Örgütü’nün de 2011’den beri talep ettiği,BM Güvenlik Konseyinin toplanması ve ortak kararla Suriye’de sonu gelmeyen hak ihlalleri dizisi ile başa çıkmak üzere durumun Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi yolu !
*
Bu noktada Esad Rejimi,ülkesinde Körfez-ABD işbirliğinin fonladığı, Suriye Geçiş Konseyi ardında CIA, Mossad, Blackwater, Fransa, Katar, Suudi Arabistan,Türkiye istihbarat ajanlarının yönetiminde Körfez ülkeleri, Irak ve Lübnanlı Araplar, Afgan,Çeçen ve Türk gibi Arap olmayan müslüman savaşçılar ve Fransa gibi bazı Avrupa ülkeleri vatandaşlarının savaştığına ilişkin,
“Suriye güvenlik güçlerinin elinde Suriye’ye karşı komplolara girişen herkese zarar verecek kadar belge ve ifade bulunuyor. Bunlar sadece Suriye’nin içinde değil bölgesel değişikliklere yol açacak ölçüdedir” iddiasında istihbarat değeri çok yüksek,bir bölümü pazarlık unsuru olarak elde tutulan, bir bölümü BM ile paylaşılan şikayetlerin sahibidir-ki,hep gündemde tutuluyor.
*
Mesela,BM’de Suriye’nin,Başbakan Erdoğan hükümetini suçlayan iki başvurusu bulunmaktadır.
İkisinde de Başbakan Erdoğan iç savaşa yönelik siyasi diyalog ve çözüm yollarını tıkamak, başta Nusra Cephesi ve bu cephenin tabi olduğu El Kaideli teröristler olmak üzere daha başka silahlı terör gruplarının toplanmaları, barınmaları, silahlandırılmaları, eğitilmeleri, finanse edilmeleri, Suriye topraklarına geçirilmeleri için Türkiye topraklarını merkezlere dönüştürmek,direk ve dolaylı yollarla Suriye’nin içişlerine müdahalelerde bulunmak suretiyle BM Misakı’na ve uluslararası karar ve yasaların yanı sıra devletler arasındaki ilişkileri belirleyen temelleri ihlal etmek -bu suretle, bölge ve dünya güvenlik ve istikrarını tehdit etmekle itham ediliyor.
*
Suriye rejiminin, Batı tarafından desteklenen silahlı gruplara karşı savaştığı iddiasını sürekli gündemde tutmasına rağmen suçlamalar Batılı otoritelerce reddediliyor. Fakat Cenevre Konferansının ya da BM Güvenlik Konseyinin toplanması halinde Suriye’de sonu gelmeyen hak ihlalleri dizisi ile başa çıkmak için durumun Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi durumunda bu şikayetlerin dikkate alınacağı şüphesizdir.
*
Uluslararası Ceza Mahkemesi insancıl hukuk kapsamındaki kimi suçları kovuşturan ve uluslararası insancıl hukukun egemenliğine katkı yapan uluslar-üstü mekanizmadır.
Soykırımı,insanlığa karşı suçları, savaş suçları ve saldırı suçlarında devletleri değil kişi sorumluluğu ilkesi esasında yalnızca gerçek kişileri yargılıyor.
Gerçek kişiler bizzat suçu işleyenden suç işlenmesi emri verene, en alt düzeyde suça iştirak edenden en üst düzey Devlet görevlilerine, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı’na kadar uzanabiliyor.
*
Cenevre -2 Konferansının toplanması,yürütülmesi ve sonuç vermesi Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un,”Tabii ki Rusya ve ABD’nin sorunlara ilişkin yaklaşımları çok önemli ancak her şey sadece bu iki ülkeye bağlı değildir” ifadesi doğrultusunda zorlu bir süreci gerektiriyor.
Çünkü -hem, Esad rejimi -hem, muhalif kanat ve -başta,Türkiye olmak üzere destekleyicisi ülkeler neden,nasıl bir iç savaşın tarafları haline geldiklerinin sorgulanmasından, 100 bini aşkın insanın hayatını kaybetmesinden ve yaşanan trajedinin bedelinden kaçıyor.
O yüzden usul usul Cenevre -2 Konferansının toplanaması halinde BM Güvenlik Konseyinin 5 üyesinin ortak kararıyla durumun Uluslararası Ceza Mahkemesine aktarılmasına kapı açılıyor -ki,İngiliz Parlamenter George Galoway’in iddiası -belli ki,bu gıllıgışlılığa dayanıyor!
*
Türkiye’ye gelince -mesela,Dışişleri Bakanı, Atatürk’ün temellerini attığı Cumhuriyetin değişmez ilke ve değerleri doğrultusunda Türk diplomasisinin her an yeni gelişmelere açık dinamik yapısıyla uluslararası ilişkilerde saygınlığının korunması ve yükseltilmesinin görevlisidir.
Bu zor görevde mekân- zaman buyutlarının ötesinden ilham yeteneği ve üstün yetenek, yüksek özgüven, etkileme, inançlarının doğruluğuna ikna edebilmek ve risk almak gibi üstünlükler anlamında karizmaya,
Sahip olduğu toplumsal medeniyeti öz kabul edip inovasyonla o medeniyetin zenginleştirilmesi ve katkılarının yüceltilmesi,genişletilmesi anlamında gelenekçiliğe,
Akılcılık yoluyla belirlenen kesin,zorunlu ve genel geçer bilgi anlamına rasyonalizme sahip özgün bir kişilik harmonisinde olması gerekir, değil mi?
*
Ne gezer? Ahmet Davutoğlu, bir zaman Ortadoğu’da sosyolojiler değişirken “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız “politikasının şehvetine kapılmış -bakınız, 24 Temmuz 2009’da “Stratejik Derinlik” tezine uygun diplomasi vizyonunu,Milliyet Gazetesi’nde Fikret Bila’ya nasıl açıklıyor?
“Irak’la oluşturduğumuz Stratejik İşbirliği Konseyi’ni Suriye ile de kuracağız. Benim icracı 8 bakan arkadaşımla Dışişleri’nde yaptığım toplantının hedefi de buydu. Bu yöntemle komşularımızla, ‘sıfır problem’ hedefine dayalı bir ilişki geliştireceğiz ve bu ilişkileri maksimum düzeyde tutacağız. Şimdi Türkiye ile Suriye arasında ortak kabine toplantısını hazırlıyoruz. Hedefimiz iki devlet, bir kabine modeli ile çalışmak. Ekonomiden güvenliğe her alanda.Bu modeli Irak ve Suriye’den başlayarak hayata geçireceğiz.Bütün komşulara yayılacak.Özellikle icracı bakanlıklarımız Irak ve Suriye’deki muadil bakanlıklarla yılda birkaç kez işbirliği amaçlı olarak bir araya gelecek ve toplantılar yapacaklar. Bu aşamadan sonra başbakanların ortak başkanlığında mini kabine toplantıları düzenlenecek. Ve her alanda ortak adımlar atılacak”diyor..
*
Güler mi,ağlar mısınız? Birkaç yıl sonra bugün, Bay’ımızın Suriye iç savaşının taraflarından biri olarak bedel ödemekten ödü kopmaktadır.
Arlanmadan “Suriye’ye karşı bir koalisyon oluşturulması durumunda Türkiye bu koalisyonda yerini alacak”diyebiliyor,suçlarını gölgelemek telaşında -güya,çoklarmış gibi dünyayı ateşe vermekle tehdit ediyor.
Yok yahu! Ne, Türk halkının iradesini -ne hukuku -ne,TBMM’ni -ne şunu-ne bunu takmıyor -sanırsın ki,Türkiye babasından kalmış dükkândır!
Oysa,Türk milletine ödenecek müthiş bir bedel daha vardır…
*
Aksini düşünmek işime gelmiyor.
27.8.2013