SAMANIN ALTINDAKİ SU
Hüseyin MÜMTAZ
Lefkoşa’da artık kronik/alışıldık hâle gelen siyasi kriz şimdilerde “hükümet kurma”, yok yok “cumhurbaşkanlığı seçimleri” sathı mailinde seyrederken her an akıllara sezâ yeni senaryolar sahneleniyor.
Su da saman altından filan değil açık açık, gizlenip saklanmadan üzerinden yürütülüyor.
Talât açıktan, Eroğlu ise “duyumlara göre” sezonu açmışken Özersay’ın iddialı potansiyelinin artık daha fazla vakit geçirilmeden dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Kimse burun kıvırmasın..
Bakın adam 14 Ağustos 2013, Çarşamba 09:58 itibariyle “sosyal medyada” neyi “paylaştı”; “Bugün Ankara’dayım, müzakere sürecine dair düşüncelerimi Türk Dışişleri yetkilileri ile paylaşıyorum. Bayram öncesi Kıbrıs Türk tarafı ile de paylaşmış, BM tarafından hazırlanan yakınlaşmalara dair değerlendirmemi aktarmış, benzer konularda Alexander Downer ile de bir görüşme yapmıştım. Bu adada yaşanan çatışmalardan nasibini alan binlerce aileden birinin evladı olarak karşılıklı kabul edilebilir kapsamlı bir çözüm için talep edildiği sürece elimden geldiğince katkı koymaya devam edeceğim”.
Üslûba dikkat eder misiniz?
Ankara’daymış, “Türk Dışişleri yetkilileri” ile “düşüncelerini” paylaşmış; zaten bayram öncesi de “Kıbrıs Türk tarafı” ile “BM tarafından hazırlanan yakınlaşmalara dair değerlendirmelerini” paylaşmış/aktarmışmış..
Yetmemiş, Downer ile de bir görüşme yapmış.
Sanki Tuomioja yahut Hugo Gobi …
Tavrından, “BM tarafından hazırlanan yakınlaşmalara” bizzat katkı koyduğu izlenimi doğmuyor mu?
Bir yılı geçti..
Önce sağda-solda “masum” yemekler, çaylarla başladı. “Hade” dediği zaman daha hâlâ devletin resmi görevlisi, üniversitenin/devletin maaşlı memuru idi.
Resmen “Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun”, Talât’tan “zorunlu” miras kalan danışmanı/özel yetkili görüşmecisi idi.
Öyle olduğu halde ve o şapkasıyla “Kuzey Kıbrıs’ta a)siyasete olan güvenin önemli ölçüde azaldığını, b)umutsuzluğun yaygınlaştığını; c)temiz bir toplum, demokratik-şeffaf-güvenilir siyasi kültür ve kurumlar olmadığını… toplumun temiz olmadığını, idarenin düzgün olmadığını” söylüyor, “Adanın bölünmüşlüğü” konusunda fikir beyan ediyor ama “birleşme”den ne anladığını anlatmıyordu.
“Birleşme”nin Rum’a iltihak ederek mi yoksa “iki eşit ve bağımsız devletin” kendi özgür iradeleriyle eşit koşullarda oturacakları masada eşit koşullarda kuracakları bir ortaklık bağlamında mı oluşacağını söylemiyor, ağzında geveliyordu.
20 Mayıs 2012 tarihli “Özersay Hadisesi” başlıklı yazımızla ilk defa biz “Kral çıplak” demiştik.
Beklenen oldu, Eroğlu’nun da “isteği” ile görevlerinden istifa etti.
Hâlâ “toparlanıyor”.
“Hade”lenip “toparlanalı” bir buçuk yılı geçtiği, ülke genel seçim gördüğü halde, yâni ortam son derece müsaitken nedense “partileşmedi”. Tartıya girip boyunun ölçüsünü alıp, sakatlanmak, yıpranmak istemedi. Milyar dolarlık “potansiyel” yedek olarak “benç”te oturmayı tercih etti.
“Muhterem”e baksanıza; Kıbrıs Türk tarafı ile görüşüyor, Türk Dışişleri ile görüşüyor, Downer’le görüşüyor.
Hangi kimliği ile görüşüyor? Ne olarak görüşüyor?
Türk Dışişleri öyle çat kapı girilen bir yer mi?
Downer emmisinin oğlu mu?
Özersay, Talât zamanından beri devletin görevlendirdiği maaşlı bir devlet görevlisi gibi değil de bağımsız-dokunulmaz bir tür vali-yüksek komiser gibi hareket ediyor.
Sanki “üst düzey” bir “uluslararası memur”.
Şunun şurasında KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimine bir şey kalmadı.
Talat’la “devlet” konusunda taban tabana zıt Eroğlu bile seçildiğinde kadrolarını oluştururken Özersay’dan “vaz geçememişti”.
Demek ki “yüksek yüksek tepeler”de tanıdıkları var.
Siz siz olun Cumhurbaşkanlığı seçiminde Özersay’ı ihmal etmeyin..
Reklamın iyisi/kötüsü olmaz..
Demedi demeyin.. 23 Ağustos 2013
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ