AKP’nin Günah Keçisi: Ekmeleddin İhsanoğlu

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AKP iktidarının yanlış ve yanlı politikaları sebebiyle Mısır olaylarının içine alabildiğine batmış bulunuyor. En sonunda konu camilerimize ve cuma namazlarımıza kadar sirayet ettirilmiştir. Zira geçtiğimiz cuma günü, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (elbette hükümetin) emriyle Türkiye’nin hemen bütün camilerinde vaaz ve hutbelerin konusu Mısır olmuştur. Cuma çıkısında da hemen bütün camilerde Mısır’da ölen İhvan taraftarları için “Gıyabi Cenaze namazı” kılınmıştır. Bu tür uygulamalara bir Müslüman olarak onay vermek mümkün değildir.

Zaten Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Abdurrahman Salahaddin de “Türkiye’nin Mısır politikasının yanlış olduğunu ve Türkiye’nin sadece İhvan’dan yana tavır koymakla, yani tek taraflı davranmakla yanlış yaptığını, Mursi’nin %52’lik oyla seçilmesine mukabil, geçen bir yıllık sürede yapmış olduğu icraatlarla, arkasındaki desteği yitirdiğini, halkın seçim talebini görmezden geldiğini…” söyleyerek Türkiye’den ayrılmıştır. Bunun yanında, Mısır’da darbe sonrası oluşan yönetim içinden “Türkiye’nin Mısır’ın iç işlerine müdahale ettiğine dair” resmi açıklamalar da yapılmıştır.

Günah Keçisi Ekmeleddin İhsanoğlu Onursuz mu?

Öte yandan AKP iktidarı, Suriye’den sonra Mısır’daki başarısızlığını da başkalarına yansıtmanın arayışına düşmüş ve kendi tercihleriyle İİT Genel Sekreterliği’ne getirilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nu “Günah Keçisi” ilan etmekte hiçbir beis görmemiştir. Başbakan, birkaç gün önce Bursa’da “Kentsel Dönüşüm” projesinin hayata geçirilmesi töreninde yapmış olduğu konuşmada BM, AB ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nı(İİT) “Aynaya bakacak yüzleri yok” şeklinde tenkit ederken, AKP’nin Twittercı sözcüsü Hüseyin Çelik “İhsanoğlu’nun ne iş yaptığını bilen var mı? Bu zat, darbeden sonra Mursi’yi suçlamıştı” direk Ekmeleddin İhsanoğlu’nu hedef almıştır.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da yine Hüseyin Çelik gibi Ekmeleddin İhsanoğlu’nu hedef alarak “Ben İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri olsam, çıkar derdim ki; ‘Bu zulüm karşısında İslam ülkelerini işbirliğine davet ediyorum’ eğer işbirliğine yanaşmazlarsa çıkar derdim ki ‘Ben İslam adına böylesi bir işbirliği teşkilatının böylesi zulüm karşısında sessiz kalmasının onursuzluğunu taşıyamam’ der istifamı basar oradan ayrılırdım” demiştir(Hürriyet: 19.08.2013, s, 17)

Doğrusu ilginç bir yaklaşım içinde AKP yönetimi. Oysa, Mısır politikamızın yanlışlığını ve Mısır’da yaşananların sorumluğunu, BM, AB ve İİT gibi uluslararası teşkilatlarla İİT Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu’nun sırtına sarma gayretleri, AB Bakanı Egemen Bağış’ın olimpiyatların İstanbul’a alınamaması ihtimalinden hareketle; bunun sorumluluğunu Gezi Parkı Eylemcileri’nin sırtına sarma çabasından çok daha komik ve absürt bir yaklaşımdır. Doğrusu AKP yönetimi, artık komik olma sınırını çoktan aşmış bulunmaktadır. Trajikomik ve acınacak durumları vardır.

Oysa daha kısa bir zaman öncesine kadar AKP yönetimi, Türkiye’nin dış politikadaki başarısını anlatırken, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, üst üste birkaç dönemdir İİT Genel Sekreterliği’ne seçilmesini de bir argüman olarak kullanıyordu. Tıpkı, birkaç sene önce çoğu Afrika’nın uyduruk ülkeleri olan bazı ülkelerin, nasıl temin edildiği konusunda muamma ve dedikodular olan destekleriyle BM Güvenlik Konseyi’ne iki yıllığına geçici üye olunmayı bir dış politika başarısı olarak sundukları gibi. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, Ekmeleddin İhasnoğlu’nu tenkit ettiği twetinde bu durumu, İhsanoğlu’nun, İİT Genel Sekreteri seçilmesi için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın büyük çaba harcadığını belirttikten sonra “Hatırladıkça, ‘yazık’ diyorum.” şeklinde dile getirmiştir(Hürriyet: 19.08.2013, s, 17).

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, kendisini İİT Genel Sekreteri seçtiren AKP yönetime cevabı ise çok daha enteresandır ve adeta bir şamar gibidir. Kendisini eleştirip istifa etmeme onursuzluğu gösterdi şeklinde itham edenlere şöyle cevap vermiş Ekmeleddin İhsanoğlu:

“İİT sadece Genel Sekreter demek değildir. Her şeyden önce üye ülkelerin ortaklaşa belirledikleri politikaların sonucu olarak İİT tavrı ortaya koyar. Müşterek bir karar olmadığı sürece açıklama yapmak için devletlerin konsensüsünü ve mekanizmaların hareket geçirilmesini beklemem lazım. Teşkilatımızda şu ana kadar hiçbir devlet resmen bir talepte bulunmamıştır. Talep üzerine toplandığımız zaman mutabakat hasıl olduğunda o mutabakatın ulaştığı nokta neyse onu ifade etmekten aciz kalmayacağız”.

İhsanoğlu’nun Twitter’den vermiş olduğu bu cevabı köşesine taşıyan Utku Çakırözer devamla şöyle diyor: “Yani bizzat teşkilatın tepesindeki isim itiraf ediyor ki bugüne kadar hiçbir İslam ülkesi ‘Mısır’daki olaylar nedeniyle toplantı yapalım’ çağrısında bulunmamış. İşin ilginç yanı, Mısır konusunda dünyayı ayağa kaldıran Türkiye de bunun bir parçası. AKP hükümeti, İİT’nin olağanüstü toplanması için başvuruda bile bulanmamış”(Cumhuriyet: 19.08.2013, s,8).

İİT(İslam İşbirliği Örgütü) Nasıl Bir Örgüttür?

İİT’nin kuruluş tarihi 60’lı yılların sonuna kadar gider. “Church of God” adlı tarikata bağlı Dennis Michael Rohan adında Avustralyalı bir Hristiyan’ın 21 Ağustos 1969 tarihinde Mescid-i Aksa’yı kundaklamayı denemesinden sonra “İslam Konferansı Teşkilatı” adıyla kurulmuş, 38. Dış İşleri Bakanları zirvesinde teşkilatın adı “İslam İşbirliği Teşkilatı” olarak değiştirilmiştir. Teşkilatın, uluslararası ilişkilerde fazla bir yaptırım gücü bulunmuyor. Zaten böyle bir gücü olsaydı, teşkilatın başına Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir Türk vatandaşını asla getirmezlerdi! Bu konuda, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Mısır doğumlu olmasının ve doktora eğitime kadar geçen eğitim sürecini Mısır’da tamamlamasının ne kadar etkisi var ondan da pek emin değilim!

Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, teşkilatın 9. Genel sekreteri ve 2005 yılından beri bu koltukta oturmaktadır. En uzun süreli Genel Sekreterdir. Ancak bana göre; en silik ve en etkisiz genel sekreter de odur. Örneğin 1989-1996 yılları arasında Genel sekreterlik yapan Nijer’li Dr. Hamid Algabid bana göre çok daha başarılı işlere imza atmıştır ve çok daha saygın bir diplomat olarak hem kendi adını, hem de teşkilatın adını bütün dünyaya etkili bir şekilde duyurmuştur. Doğrusu İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) deyince benim aklıma hep Hamid Algabid ismi gelmektedir!

Teşkilatın elindeki en güçlü enstrüman İslam Kalkınma Bankası isimli bankadır. Bu banka daha çok yardıma muhtaç İslam ülkelerine yapılan yardımları koordine etmekle görevlidir. Örneğin hac ve umre sırasında kesilen kurban etlerini, yardıma muhtaç ülkelere göndermek de bu bankanın etkinlik alanlarından birisidir. İİT gibi İslam Kalkınma Bankası’nın Merkezi de Cidde’de bulunmaktadır. İİT’de ve İslam Kalkınma Bankası’da sözü en çok geçen ülke Suudi Arabistan Krallığı’dır. Çünkü İslam Kalkınma Bankası ve dolayısıyla İİT, daha çok bu ülke tarafından finanse edilmektedir. Nasıl ki; en çok maddi desteği vermekle BM’de en çok ABD’nin sözü geçiyorsa, İİT’de de Suudi Arabistan’ın sözü geçmektedir. Yani bu tür teşkilatlarda düdüğü çalanlar genelde parayı verenlerdir! Öyle olduğu için de Suudi Arabistan, Mısır’daki olaylar konusunda darbeci askerlerden yana tavır koymuş ve hatta İhvan’ı “Terörist örgüt” olarak nitelendirmiştir. Buna bağlı olarak İİT’nin, Mısır konusunda resmi bir tepkisi de olmamıştır/olamamıştır. Bizim Başbakanın ve diğer hükümet yetkililerinin Mısır konusunda burunlarından solumalarının asıl sebebi de zaten budur.

Bekir Bozdağ bu durumu şöyle dile getirmiştir: “Dikkat edin bütün krallar darbeci Sisi’nin ve arkadaşlarının arkasında. Neden? çünkü Mısır’da demokrasi, insan hakları, hürriyet, eşitlik ve adalet anlayışı başarılı olur, halkın iradesiyle iktidarlar değişir ve refah oluşursa, bir gün bizim halklarımız da ‘Biz de Mısır gibi olalım’ derse ‘Bizim tahtımız, tacımız ne olur?’ diyen monarşik yönetimler var.”. AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik’in konuya ilişkin sözleri ise çok daha belirgindir. Hüseyin Çelik, İİT üzerinden Sisi’ye destek veren Suud yönetimini hedef alarak diyor ki; “Teşkilat böyle günlerde sesini yükseltmeyecek de ne zaman yükseltecek?Yoksa teşkilatta herkes parası kadar mı etkin”(Hürriyet: 19.08.2013, s,17).

Türkiye Arabistan’ı da (mı) Kaybediyor!

Anlaşılacağı gibi; Suriye konusunda Suudi Arabistan ile aynı çizgide düşünen AKP yönetimi, Mısır konusunda Suud yönetimiyle ters düşmüş bulunmaktadır ve AKP yetkilileri, Suudi yönetimini tenkit etmekten çekinmemektedirler. Başbakan, Beşar Esat ile Sisi’yi özdeşleştirerek Suriye’den sonra Mısır’ı da kaybetmeyi göze alırken, aynı zamanda Suudi Arabistan’ı da kaybetmekte olduğunun galiba farkında bile değildir. Oysa bizim gibi adamlarının şiddetle karşı çıkmalarına aldırış etmeden bir zamanlar T.C. Devleti’nin protokol kurallarını hiçe sayarak otel odasında ziyaret ettikleri sevgili krallarına “Devlet Şeref Madalyası” bile vermişlerdi bu malum zevat. İstanbul Boğazı’nın en gözde mekanlarından birisi olan ve Kralın mülkiyetinde bulunan ünlü “Sevda Tepesi”ne yapılaşma izni bile vermişlerdi yanılmıyorsam. Şimdi nasıl oluyor da bu adamı ve ülkesini rahatlıkla gözden çıkarabiliyorlar, hayret ki hayret!

Kur’an Meali Yakan Bir Aile!

Olimpiyatlar konusunda Gezi Parkı Eylemcilerini “Günah Keçisi” ilan ettikleri gibi Mısır konusunda da kendisini “Günah Keçisi” olarak belirledikleri Ekmeleddin İhsanoğlu ilginç bir aileden geliyor aslında. Zira bu aile, Büyük Atatürk’ün, ricası üzerine Kur’an’ın Türkçe tercümesini yapan, ancak daha sonra iddiaya göre; tercümenin Kur’an’ın aslı yerine geçeceğinden ve örneğin namaz kılarken Kur’an’ın aslı yerine tercümenin okunacağından endişe eden Mehmet Akif Ersoy’un vasiyetini yerine getiren bir ailedir. Rivayete göre; Mehmet Akif hazırlamış olduğu tercümenin imha edilmesini vasiyet ederek eserini İhsanoğlu’nun ailesine teslim etmiş, bu görevi de bizzat Ekmeleddin İhsanoğlu yerine getirmiştir. Kendi beyanına göre; üstadın hazırlamış olduğu meali yakarak imha etmiştir monşer hazretleri.

Mehmet Akif’in madem böyle bir endişesi vardı, acaba neden imha işini kendisi yapmadı da bu işi başkalarına bıraktı? Doğrusu böyle bir vasiyetin olduğu bile biraz şüphelidir. Ancak biz, İİT’nin en başarısız Genel Sekreteri olan ve AKP yönetiminin şimdi yerden yere vurduğu Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu hakkındaki kanaatimizi, bundan yaklaşık 2.5 sene önce yayınlanan bir yazımızda zaten dile getirmiş ve şöyle demiştik:

“Mustafa Kemal Paşa, Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesini de istemiş ve bu işi, Türk Dili’nin büyük söz ustası Mehmet Akif Ersoy’a vermiştir. Mehmet Akif Ersoy, her nedense yapmış olduğu tercümeyi bir türlü teslim etmemiş ve rivayete göre imha edilmesini vasiyet etmiştir. Bu tercümenin akıbetini merak edenler, gitsinler, bugün İKÖ Genel Sekreteri olarak görev yapmakta olan ve AKP’nin övünç vesilesi yaptığı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’na sorsunlar. Çünkü Mehmet Akif’in Kur’an tercümesini yakmak suretiyle imha edenlerin içinde o da vardır. Irak ve Libya işgal edilirken kılını bile kıpırdatmayan ve hiçbir işlevselliği olmayan İKÖ’nün genel sekreteri olmakla övünenlerin, başkalarını tenkit ederken biraz da dönüp kendilerine bakmalarında yarar vardır.”(*)
_______________
(*)bkz. “CHP’nin kendi mayasına dönüş çabaları” başlıklı makalemiz,


Yazıları posta kutunda oku