NECDET PAŞA, PAŞA PAŞA

Türkiye’nin en donanımlı kesimleri Ergenekon Davasının ABD/İsrail/NATO/AKP/Cemaat işbirliğince çözülememiş dosyalar ve sahte belgelerle tertiplenmiş,savcısının Başbakan’ın olduğu ve Kemalist ideolojinin tarihten silinmesine yönelik bir kurgu olduğuna inandı.
Kamuoyunun bu kesimi Ordu’nun başındaki komutanların,rektörler,profesörler,yazarlar ve gazetecilerin terör örgütü kurup yönettiklerini ve darbe ile hükümeti düşürmekten suçlu bulunmalarını asla inandırıcı bulmadı.
Türkiye -bu kez, hem Adalet anlayışında ayrıştı -hem,Silahlı Kuvvetleri bir bölük mensubunun ağır cezalara çarptırılmasıyla caydırıcılığından lerdençok şey kaybetti.

*
İşte, Ergenekon Davası’nın şok kararları ardından İlker Başbuğ’un “Bu sessizliği sürdürecek mi?”diyerek eleştirdiği Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e sitemi bu tablodan yükseldi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek -sanki,”TSK,TBMM ordusu” imajını vermek gayretindeydi, konuyu gündeme getiren gazeteci Fikret Bila’ya,”Necdet Özel’in ortalığı velveleye vermeden çözüm bulunması için büyük çaba gösterdiğine ben şahidim.Beyanat vermek suretiyle tartışma yaratmak yerine sorunu hukuk yoluyla çözmek için gayret göstermesi daha doğru bir yol olmuştur” dedi.
Doğrusu, söz konusu kişilerden birinin Cemil Çiçek,diğerinin herhangi bir konuda bir düşüncesi ya da önerisi olduğu kamuoyunca bilinmeyen Necdet Özel olması “Bozacının şahidi Şıracı” tablosunu geliştirdi!

*
Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin Komutanı olarak temel sorumlulukları yanında sivil-asker ilişkilerinin yürütülmesinde de yetkili ve sorumlu makamdır.
Sivil-asker ilişkilerinin sağlıklı yürütülmesinde profesyonel tavsiye ve tekliflerinin siyasi makamlarca dinleneceği ve değerlendirileceği beklentisindedir.
Tavsiye ve tekliflerin dikkate alınmaması durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçların ancak bir ölçüde karar verici siyasi makamlara ait olduğu da bilindiği için sürecin kayıt altına alınmasını sağlaması gerekir…

*
Bu noktada Genelkurmay Başkanı Necdet Özel Paşa’nın, Fethullah Gülen ve Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD/İsrail/NATO’dan aldıkları destekle, modern Türkiye Cumhuriyetini sonlandırdıkları, yerine ileri demokrasi vaadiyle totaliter islamcı bir polis devleti oluşturdukları süreçte görevlendirilmesinden başlamak gerekiyor.
Türkiye’nin siyasal ve toplumsal sistemi Polis Okulları,Akademilerden Emniyete ve İstihbaratta örgütlenmeyle giderek yargıda,üniversitelerde,asker-sivil ilişkilerinde,medyada ve CHP’nin denetim altına alınmasıyla nihai olarak kontrol altına alınmıştı.
TBMM aşılarak parlamenter demokrasi, Bakanlık Sistemi aşılarak kamu yönetimi örgütlenmesi by-pass edilmiş, kamu gücü ve kamu yetkilerini kullanan Özerk Kurumlarla halkın iradesi ekonomik işleyişten uzaklaştırılmış ve kilit yönetimler tutulmuştu.
Askeri bürokrasi çeşitli usullerle düşürülmüş ve savunma, güvenlik ve istihbarat konuları cemaat ve AKP iktidarının denetimine geçerken,Genelkurmay Başkanı Özel Paşa’dan hiç ses çıkmamış ve hiçbir şey hiçbir kayda geçirilmemişti!

*
Üstelik,Genelkurmay Başkanı Özel Paşa’nın görev sürecinde savaşlar, yüksek ekonomi ve teknolojilerle savaşan tarafların düzenli ordular olmasını gerektirmeyen
-hem, dar ve sınırı tarif edilemeyen bölgelerde -hem de, nereden geldiği bilinmeyen tehditler ve bu riskleri dengelemek için karşıt cepheleşmelerin oluştuğu-sonuçta, zayıfın galibiyetine de fırsat veren bir yöne evrilmişti.
Birbirinden bağımsız, biri yok edilse de daha bir çoğu olduğu için hiç bir şeyin değişmediği, kendi gündemini yaratan -hele ki,din ya da etnik kimlikle motive edilmeleri halinde çok sayıda ölü vermelerine rağmen savaşmaya aynı şevkle devam eden, uzun zaman diliminde uluslararası politik destek alması ya da güçlü bir ülkenin himayesine girmesi halinde güçlü ve düzenli bir orduya ardarda nereden-nasıl geleceği bilinmeyen darbelerle zayiat veren yeni bir savaş tipi de Paşa’dan bir ses getirmemişti!

*
Halbuki,bu yeni savaş konseptinde Türk Silahlı Kuvvetleri – bir taraftan, uluslararası güç dengelerinin yeniden şekillenmeye başladığı Türkler,Araplar,Kürtler ve Acemler bileşkesinde Ortadoğu coğrafyasında Kürtçülük sorununda;
PKK’nın yerleşik konuma oturtmak istediği Kürt kimliğine özgürlük talebinin -önce, Ortadoğu’da uygulanmak istenen islamcı-liberal konsepte uymaması -o yüzden,
AKP iktidarının Oslo sürecinde PKK ile yaptığı görüşmelerden vazgeçmesi ve PKK etrafında Kürtleri askeri,polisiye,hukukî,ekonomik,kültürel,dini tahrik ve baskılarla giderek pasifize ve terörize etmek -bu suretle,örgütü ulusal bir isyan hareketi olmaktan çıkarıp uluslararası bir terör hareketi olarak etkisizleştirmek ve tasfiyeden arda kalanlarla da cılız bir Kürt hareketi oluşturmak politikasında görevliyken,
Sonradan, Ortadoğu gelişmeleri paralelinde Türkiye’nin İsrail’in güvenliğini teminen, askeri kaynakların çoğunun PKK ile mücadeleye hasretmesi, bölgede sağlanan istikrarsızlığın sürdürülmesindeki katkısında askeri kaynak yetersizliğine düşmemesi,bir vadede Türkiye’nin de istikrarsızlaşmasına sonuç vereceği aşikar PKK ile silah bırakışmak amacıyla terör örgütüyle müzakerelerin devamına yönlendirilmişti -ki, Genelkurmay Başkanı Necdet Paşa yine ses vermiyordu!

*
Halbuki,Suriye yıllarca İsrail operasyonlarının gölgesinde,ABD ve Batı baskısı altında ciddi şekilde ezilen, rejim değişikliği ve askerî darbe senaryolarıyla karşı karşıyaydı,İsrail’e ve bölgenin diğer güçlerine karşı kullanmak üzere Askeri Stratejisini yeni nesil savaşa göre belirlemiş ve yapılanmasını da sağlamış bulunuyordu.
Ya da PYD Suriye’nin en örgütlü partisi olarak Demokratik Özerklik ve Kürtlerin haklarının anayasal güvenceye alınması siyasetini yapmakta,önce Kürt varlığının kabulü ardından Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini teminen Kuzey Suriye’de İslami örgütlere ve rejim muhaliflerine karşı savaş vermekteydi.
Suriye İç Savaşında -ne, silahlı muhalefetin -ne, uluslararası güçlerin -ne de,Türkiye’nin Suriye Kürt sorununu çözemeyeceği de cümle-âlemce biliniyordu.
Rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri AKP iktidarının -hem, İslam Birliği kurma hedefi -hem de Kürtlerin bu süreçten kazançlı çıkmamasına yönelik nafile girişimlerine ve Suriye rejiminin özel savaş yürütebilecek ordusuna rağmen rejim muhalifleri ve İslami terör örgütlerine destek veriyordu.
Genelkurmay Başkanı Necdet Paşa -bu suretle,Türk Silahlı Kuvvetlerini Suriye Devletinin iç işlerine müdahale etmek, barışı tehdit edici uygulamalarda bulunmak,sorunları barışçıl yollardan çözme yerine savaş yöntemlerine başvurarak uluslararası hukuku ihlal eden bir kurum noktasına getirdi-ki, elbette sesini çıkaramadı.

*
Hepsinin ötesinde Genelkurmay Başkanı Necdet Paşa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ABD’nin küresel üstünlüğünü sürdürme yolunda Avrasya’da kendinden güçsüz Rusya,Çin,Hindistan ve İran’ın küresel jeopolitik dengeleri değiştirme çabaları karşısında değiştirdiği stratejik konseptine ilişiklenmesine göz yumdu.
ABD’de “Center for Strategic and International Studies-CSIS”,”Comission on Smart Power-Akıllı Güç Komisyonu”nunda geliştirilen askeri gücü ikinci plana iten ve sert güç ile yumuşak gücün birlikte kullanılmasını öngören akıllı güç stratejik konsepti,
ABD’ye “Nerede ve ne zaman olursa olsun küresel olaylara karşılık verme yeteneği düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil,bunun nasıl yapılacağı ile ilgilidir”noktasında politik kıvraklığı veriyordu.
Ne ki NATO üyesi ülkeler mali kriz,yetersiz rekabet, beraberinde tasarruf önlemleriyle ulusal savunma yatırımlarını azaltmışlar ve NATO’nun caydırma kapasitesi riskli düzeye indirgenmiş bulunuyordu -ki,
Avrupa’nın korunması görevinde NATO askeri stratejisini “Akıllı Savunma Sistemi” ile gelişen teknolojik değişimler paralelinde manevra savaşlarına ağırlık vermek yolunda değiştirdi.
Amaç, çatışma ile düşmanın gücünden sakınmak -fakat, düşmanın hızlı ve saldırgan biçimde zayıflıklarını ortaya çıkararak en fazla zarar verecek yerinden vurmak,fiziki ve moral olarak etkisizleştirmek ve yıkmaktır,yüksek teknolojili Hava,Su altı,Kara,Uzay ve Bilgi Savunma Sistemlerine dayanan bu strateji;
Malatya/ Kürecik’te konuşlandırılan Füze Savar Radar Sistemi ve Suriye sınırında Patriot füze sistemi İsrail’i koruya-dursun, Türkiye hem faturayı ödemektedir -hem de, silah sistemlerinde bağımlılık kesbetmektedir -ki,Genelkurmay Başkanı Necdet Özel Paşa’dan hiçbir ses çıkmıyor…

*
İlker Başbuğ Mahkeme’de son söz olarak “Eğer biraz Mustafa Kemal Atatürk ruhu,eğer biraz Türklük ruhu kalmışsa;bu satılmışlığa,bu şerefsizliğe dur demeniz lâzımdır.Biz Türk Ordu’sunun asli generalleri olarak buradayız.Ama ordumuza ihanet eden asıl suçlular görevleri başındadır.Türk Milletinin derin uykulardan uyanmasını Allah’tan nasip ediyorum”dedi,Necdet Paşa buna da ses vermedi…

*
Doğrusu Genelkurmay Başkanı Necdet Paşa’nın, yukarıdaki tablo çerçevesinde -ya, Ebedi Başkomutanı Atatürk’ün “Tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında son bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusluca savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür.Türk Ordusu o cevherde bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilsinler” ifadesinin gereğini yerine getirmesi gerekiyor -ya da,
“Susma Paşa, sustukça sıra sana gelecek !”

13.8.2013

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ