LLOYD GEORGE’UN POLİTİK OYUNLARI
16 Mart’ta Türkleri yıldırmak için İstanbul’da yapılan barbarca gösterilerden sonra, 19 Mart’ta Savaş Bakanı W. Churchill ile İngiliz İmparatorluğunun Genelkurmay Başkanı Mareşal Henry Wilson, Yunanistan Başbakanı Venizelos’la bir saat kadar görüşürler. Bu görüşme sırasında Venizelos’a “İngiltere’nin kendisine ne Trakya’da ne de İzmir’de tek bir adam ve para veremeyeceğini, çünkü küçültülmüş ordularının başarabileceğinden daha çok fazla yükü üzerine almış bulunduğunu” söylerler. Mareşal ona: “Ülkenizi çöktüreceksiniz, yıllar boyunca Türkiye ve Bulgaristan’la savaşacaksınız, insan ve para bakımından giderleriniz, Yunanistan’ın taşıyabileceğinden çok aşırı olacaktır” der. Venizelos bu söylenenlerin hiçbirini kabul etmediği gibi, “Anadolu’ya Lloyd George, Clemencau ve Başkan Wilson’un isteği üzerine gitmiş olduğunu ve üç büyük devletin desteğiyle iyi bir sonuca ulaşacağından kuşkusu bulunmadığı” karşılığını verir.(1)
Bu görüşmeden birkaç ay kadar önce Çar taraftarı General Denikin’i yenmiş olan Bolşeviklerin Kafkaslara el atmasını önlemek amacıyla alınacak önlemleri görüşmek için İngiltere, Fransa ve İtalya Başbakanları (Lloyd George, Clemencau ve Nitti) ile Amerikan ve Japon temsilcileri, 19 Ocak 1920’de Paris’te yaptıkları toplantıda bir araya gelirler. Bu Toplantı sırasında Liderler Mareşal Foş ile Mareşal Henry Wilson’un görüşlerini de öğrenirler. Bu generallerin görüşüne göre Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ı Bolşeviklere karşı savunmak için en az üç tümen (60.000 kişi kadar bir kuvvet) gerekecekti.(2) Bu kuvveti hiçbir devlet göndermek istemiyordu. Bu nedenle kısa bir süre sonra Kafkaslar kolaylıkla yeniden Rus boyunduruğu altına girecektir.
İşte 1920’nin ilk aylarında İngilizlerin endişelerinin nedeni budur. Barış görüşmelerine Anadolu’da Meclisin açıldığı hafta (18-26 Nisan 1920) içinde İtalya’da San Remo’da Devlet Başkanları seviyesinde devam edilir. Türkiye’yi barışa zorlamak, onu silahsızlandırmak, (Hıristiyan) azınlıkları korumak için ne kadarlık bir askeri gücün gerektiği konusunda Mareşal Foch ve diğer uzmanların raporu üzerinde tartışılır. “Raporda 15.000’er kişilik 27 tümenin gerektiği” yazılıdır.(3)
Tartışmada Venizelos’un, Yunanistan’ın (Anadolu’daki Rumlar dâhil) bütün imkânlarını zorlayarak 22 tümen sağlayacağı belli olur. Venizelos, Llyod George ve Curzon; Türkiye’nin başlıca gelir kaynaklarının İstanbul, İzmir ve birkaç limanın gelirleri olduğunu ifade ile oraları tutmakla Türkleri dize getirmenin mümkün olduğunu söylerler. Mareşal Foch bunlara itibar etmez ve eksik kalan beş tümeni kimlerin vereceğini sorar. Lloyd George Ermenistan’a silah verildiği takdirde 40.000 kişilik bir kuvvet çıkarabileceklerini söyledi ve eğer onlar bu iş için savaşmazlarsa yardıma layık olmadıklarını göstermiş olacaklardır dedi.(4) Sonunda Türkiye’ye uygulanacak barış antlaşması şartlarının gerçekleştirilmesi için, başlatılmış olan iç savaş güçleri (Hilafet Orduları) ile Yunan ordusunun yeterli olacağı Lloyd George tarafından kabul ettirildi ve ünlü idam fermanı “Sevr” 11 Mayıs 1920’de Osmanlı temsilcisi Tevfik Paşa’ya bildirildi.(5)
Barış şartlarının ağırlığı karşısında şaşıran İstanbul hükümeti hala Ankara ve Mustafa Kemal’le uğraşmakta, idam hükümleri yayınlamaktadır. Emperyalizm’in acımasızlığı yanında insafsızlığı da kendini göstermekte gecikmez. Bütün savunma imkânları elinden alınan İstanbul hükümetini teslim almak ve Ankara’daki milliyetçilere gözdağı vermek için ellerindeki son koz, Yunanlıları tereddütsüz bir şekilde masum Anadolu insanına karşı kullanırlar. Bize göre bu olay: çağdaş ve medeni hiçbir topluluktan beklenmeyecek derecede ilkel ve vahşi bir davranış olup, insanlık tarihinde onarılamayacak seviyede işlenmiş büyük bir insanlık suçu kabul edilmelidir. Milli menfaatleri gereği dört yıl çetin bir savaşı, hiçbir adiliğe sapmadan (yani kendisine yapıldığı gibi biyolojik ve belki de kimyasal silahlar kullanmadan, esirlere işkence yapmadan) tamamlamış(6) bir ulus onurlu bir barış vaat edilerek kandırılmış, silahları elinden alınmış ve komşu Hıristiyan topluluklara “Vurun, öldürün, katledin” emri verilmiştir.
Venizelos’un planı Paris’te desteklendi. Kemalist direnci yok etmek için Yunan ordusunun Anadolu merkezine doğru ilerlemesi, Trakya’nın işgal edilmesi uygun görüldü. Uzmanlar (Mareşal Foch ve Sir Henry Wilson) Yunan planlarını onaylarken(7) 20 Haziran’da toplanan Hythe konferansında Lloyd George ile Millöran (Yeni Fransız Başbakanı) arasındaki görüşmelerde 22 Haziran’da başlayacak Yunan saldırısına izin verildi(8) ve her iki Başbakan seri hareket edilmesini tavsiye ettiler. Böylece Kilikya ve Güney Anadolu’da Fransızlar üzerindeki baskı da hafifleyerek, sarsılan prestijleri güçlenecekti.(9)
Yunan ordusunun savaş planları Profesör Arnold Teynbee’nin belirttiğine göre İngiliz kurmay subayları tarafından hazırlanacaktır.(10) Venizelos ve yunanlılar Hıristiyan batı dünyasının verdikleri imkânla mutlu, mağrur Türkleri ayakları dibine serme ve kılıcını Türk’ün boğazına dayayarak teslim alma hazırlığı içindeydiler.(11)
Yunan taarruzu Türklerin elindeki sınırlı askeri birliklerin Anadolu içindeki isyanlarla uğraştığı bir döneme rastladığından, hemen hemen ciddi bir dirençle karşılaşmadan ilerledi. Saldırı 6 tümenle başlatıldı. 3 tümen, iki koldan Akhisar-Soma yönünde; 2 tümen, Salihli yönünde ve bir tümen de Aydın cephesinde harekete geçti. Yunanlılar 15 gün içinde Bursa, Alaşehir, Nazilli hattına kadar ilerlediler, Yunan ordusu Balıkesir-Bursa istikametinde ilerlerken İngilizler Mudanya ve Bandırma’ya yaptıkları bir çıkarma ile(12) Bursa yöresini savunan Türk birliklerinin yan ve gerisini tehdit ederek, halkın moralinin bozulması ve ilerleyen Yunan Kolordusunun desteklenmesinde aktif rol oynadılar. 9 Temmuzda Bursa düştü ve Yunan birlikleri İnegöl’e 10 kilometre mesafedeki ve Duma köyü karşısındaki Kazancı bayır-Kestel hattından daha fazla ilerlemeyerek burada kaldılar. Türk askeri birlikleri de İnönü mevkiinin kuzey ve güneyindeki sırtlarda mevzilerini hazırlayıp dağılan 61 ve 56’ıncı Tümenlerin döküntüleriyle bazı milli çeteleri toplamaya çalıştılar.(13)
İngilizler Osmanlı temsilcilerine karşı tam anlamıyla bir “Satranç diplomasisi” uyguluyorlardı. Mesela, Nisan ayında Türk Devletinin “Milli Güç Unsurları” birbirine karşı eritilirken Türk toplumu için tasarladıkları ceza hükümlerini tespit etmiş ve Osmanlı Devleti’nin en zayıf olduğu bir anda (11 Mayısta) Türk temsilcisinin önüne sürmüşlerdir. Tevfik Paşa şartları ağır bulup İstanbul’a dönerken, hazırlıklar tamamlanmış ve 21 Haziran’da yani Damat Ferit’in sunduğu karşı öneriler reddedildikten bir gün sonra da Yunan ordusu ileri sürülmüş ve Osmanlı Devletine 27 Temmuz’a kadar süre verilmiştir.
Yunan ordusunun elde ettiği seri başarılar Avrupa başkentlerinde sevinç yaratırken Türk ve Doğu toplumlarında ağır yaralar açıyordu. Medeni, hümanist, demokrasi ve insan haklarına saygılı! Batılı devlet adamları bundan yararlanmak için son bir hamle daha yaptılar ve 17 Temmuzda İtilaf Devletlerinin Dışişleri Bakanlarının katılmasıyla Spa’da yapılan toplantıdan sonra İstanbul hükümetine şu bildiriyi gönderdiler: “Anadolu üzerinde etki sağlayıp barış koşulları kabul edilmezse Türkler, İstanbul ve Avrupa’daki topraklarından büsbütün çıkarılacaklardır.”(14)
Burada bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. Türklerin hayati isteklerine kulağını tıkayan İtilaf Devletleri, Venizelos ve Yunanistan’ın topraklarla ilgili her türlü isteğini büyük bir ciddiyetle ele alıyor ve bunu “tabii bir hak” olarak mütalaa ediyorlardı. Kurulması düşünülen bir “İstanbul Devleti” de bu tekliflerden biriydi.
11 Temmuz 1920 günü Spa Koferansında, Venizelos “İstanbul Devleti” düşüncesini yeniden gündeme getirdi. Karadeniz Boğazı, Marmara Denizi’nin Asya kıyısı ve Biga Sancağı’nın İstanbul ile birlikte ayrı bir devlet oluşturmasını istedi.*
Boğazların güvenliği ve özgürlüğü bu yeni devlete emanet edilmedikçe, İstanbul’un Türklerden alınmasının, Boğazların güvenlik ve özgürlüğünü sağlamak için yeterli olamayacağını iddia etti.(15) Plan, İstanbul Rum patrikhanesi tarafından hararetle destekleniyor ve bu devletin yönetiminin Yunanistan’a verilmesi isteniyordu.(16) Böylece Barış Antlaşması ile kendisine Trakya ve Ege verilen Yunanistan; dolaylı olarak İstanbul ve Boğazlar bölgesini de ele geçirerek büyük hayalini inanılmaz bir süratle ve kolaylıkla ele geçirmiş olacaktı.
İşte Spa Konferansında Osmanlı Devletine yapılan teklif, bu nedenle Osmanlı yönetiminde büyük bir panik yarattı. Damat Ferit Temmuzda İstanbul’da bir saltanat şurası toplamaya karar verdi. Satranç diplomasisi henüz sonuçlanmamıştı. İstanbul’da Saltanat Şurası toplanırken İtilaf Devletleri Yunan Ordusunu Trakya’da ileri sürdüler ve İstanbul kapılarına kadar bütün Trakya’yı işgal ettirdiler.
Sevr antlaşmasının imzasını sağlayan Venizelos ve askerlerinin başarıları batı başkentlerinde büyük destek görüyordu. İngiliz Başbakanı Llyod George Avam Kamarasında Yunan zaferini överken kendisinin haklı olduğunu belirtmek istiyordu.
“Yunan kuvvetleri harekete geçtiler ve Mösyö Venizelos’un planı tatbik edildi. Yunan kıtaları iyi bir suretle teşkil ve mükemmel sevk ve idare edilmişlerdir. Büyük bir hamle ile büyük bir süratle savaşmışlar ve genel olarak ırklarının büyük ananelerine yakışır bir tarzda sevk ve idare edilmişlerdir.
Gerçekten kendilerine tayin edilen bölgeyi 15 gün yerine 10 günde temizlemişlerdir. Türk kuvvetleri mağlup edilmiş ve güvenlik sağlanmıştır. Yunanlılar şimdi Trakya’da benzer bir harekâta başlamışlardır. Yunanlıların Anadolu’daki mesailerini taçlandıran aynı başarıları Trakya’da göstereceklerine itimadım var. Yunan milleti zeki, cesur, şerefli bir tarihi olan ve Mösyö Venizelos gibi büyük devlet adamlarını yetiştirmek yeteneğine sahip bulunan bir millettir. Bunun içindir ki, müttefikler, güvenliğin sağlanmasına ve barış antlaşmasının uygulanmaya konmasına yardım için, Yunan kuvvetlerini kullanmışlardır; bu ilham mükemmel bir başarıyla sona ermiştir… Bu doğunun en önemli olaylarından biridir.”(17)
Fransa’da kamuoyunun görüşleri tuhaf ve çelişmeli idi. Kamuoyu Yunan seferinin başarısını şüpheli görüyor, ona “macera” diyor, müttefikleri ve dolayısıyla Fransa’yı savaşa sokabileceğini düşünerek onaylamıyordu, ama yine de Yunanlılar için “en içten başarı dileğinde” bulunmaktan geri durmuyordu. Bu çelişme kamuoyunun Venizelos’a aşırı sevgi ve sempatisinden doğuyordu. Müttefiklerinden savaş iznini alınca Le Matin şunları yazmıştı:
“Bu tam bir Yunan başarısıdır. Mösyö Venizelos, istediği şeyi istediği şekilde elde etti. Yıldızı Doğunun gökyüzünde şiddetle parlıyor. Dileyelim ki, hiçbir bulut onu kapatamasın.”(18)
DİPNOTLAR:
(1) Yusuf Hikmet Bayur, XX. y.y. ‘da Türklüğün Tarih ve Acun Siyasasındaki Etkileri, s.183(TTK Ankara–1989)
(2) Aynı eser, s.178
(3) Bayur, Türklüğün Tarihi, s.183
(4) Aynı eser, s.183
(5) Aynı eser, s.184; O. Olcay, a.g.e., s.16-24
(6) Alan Moorehead: Çanakkale Geçilmez Gallipoli, s.246, 247( Milliyet, İstanbul–1972)
(7) Jorge Blanko Vilalta Atatürk., s.249(TTK Ankara-1973)
(8) H. Bayur, Türklüğün….s.184
(9) J.B. Vilalta, a.g.e., s.249
(10) Doğan Avcıoğlu: Milli Kurtuluş Tarihi-I, s.167( İstanbul–1974)
(11) J.B. Villalta, s.251
(12) Bknz. İhsan Ilgar, Milli Mücadele’de Bursa, s.42–51 (Mümtaz Şükrü Eğilmez’in hatıraları, tercüman Yayınları, İstanbul–1981)
(13) Kur. Alb. Rahmi. ApakYetmişlik Bir Subayın Hatıraları s.198( TTK Ankara–1983); Türk İstiklal Harbi C.II, s.2, 225( Genkur–1963); Hacim Muhittin Çarıklı’nın Hatıraları, s.275–278( Ankara–1970)
(14) Celal Erikan: Komutan Atatürk s.513( İş Bankası Yay. Ankara–1982)
* Acaba Anzavur Hilafet ordusu mensupları ve iç isyanları teşvik eden din adamları bu plana alet edildiğinin farkında mıydılar?
(15) Bilal Şimşir: Ankara, Ankara, Bir Başkentin Doğuşu s.79( Ankara–1988)
(16) Aynı eser, s.80
(17) Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali–2, s.431( Kastaş İstanbul–1987); Yunanlıların bu gelişmelerle ilgili görüşleri için bknz. Alexander Anastasias Pallis: Yunanlıların Anadolu Macerası (1919–1922),s.52–56(Yapı Kredi, İstanbul–1995)
(18) Le Matin, 23 Jain 1920, s.1’den Yahya Akyüz: Türk Kurtulus Savaşı ve Fransız Kamuoyu(1919–1922), s.228, 229(TTk Ankara)
Dr. M. Galip Baysan
Yazıları posta kutunda oku