Türkiye Cumhuriyetinin Kemalist ideolojisini tarihten silme operasyonu,Türklerin tarihe çıkış efsanesinin adının konduğu, savcısının başbakan olduğu,çözülememiş bilumum dosya ve sahte belgelerle düzenlenmiş Ergenekon Davası, verilen ağır cezalarla Yargıtay safhasına yürüdü.
*
Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan,kararları Twitter hesabında,”Ergenekon Davası,Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Ergenekon davasıyla sadece illegal bir girişimden hesap sorulmuyor aynı zamanda devlet içinde çöreklenen vesayetçi anlayış tasfiye ediliyor” ifadesiyle yorumladı.
*
Bu beyler,12 Eylül 1980’de, “Yahu,hangi taşı kaldırsam altından Atatürk çıkıyor” düşüncesinde olan Kenan Evren emrindeki TSK’nın; bir bölüğü -bugün, Ergenekon davasında ağır cezalara çarptırılan Kemalist mensuplara rağmen yetiştirdiği yeni nesil ile bireycilik ve apolitikliğin kutsandığı, her türlü ulusal değerin ayaklar altına alındığı,çarpık bir ekonomik yapı ardından toplumsal dokunun tahrip edildiği, Türk toplumunun ahlaki, kültürel ve sosyal her alanda çürütüldüğü bir dönemin -ardından,
*
Necmettin Erbakan’dan bayrağı kapan AKP’nin ve Gülen Cemaatinin yıllarca eğittiklerinden oluşturdukları insan sermayesi yatırımı, Allah-Peygamber ve din-iman eksenli -esasen,karşılıklı çıkarlarla kişiler arasında oluşturdukları sosyal sermaye yatırımından,
AKP’nin iktidar olmasıyla birlikte İslamcı bir kadro hareketiyle,elit kadroların tüm yapılardan silinmesi, hareketlerini kısıtlayan ekonomik dengelerin yeniden düzenlenmesi ve devletin Orta Doğu’ya yönelik politikalarda da kurumsallaşması süreci -nihayetinde,
*
Devletin bağımsızlıkçı, anti-emperyalist, çağdaş ve ulus devletçi akıl ve vicdan vesayetinden koparılarak,
Türkiye siyasetinin ve askerin Milli İstihbarat Teşkilatının etkin kanadını ele geçirmiş demokratikleşmenin kontrolünde ABD/CIA, Kürtlerin demokratikleşmesinin kontrolünde İsrail/MOSSAD, askeri stratejiyi belirlemede NATO ile edilgen kanatta Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen unsurlarınca yönetilmesini içlerine sindirenlerdir.
Yeni Türkiye’de MİT’teki edilgen kanat Türkiye’nin parti-devletidir,Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’da bu ucubenin bir üyesi olmaktan ve Kemalizm’den rövanş almaktan keyif duyuyor!
*
Pirleri Fethullah Gülen yeni devlette cemaatinin gücünü takdim ederken,”Hükümet dışı,geniş kitleleri etkileyebilen hareketimizin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesinin toplumsal sigorta gibi düşünülmesi gerekir”diyor.
Fethullah Gülen “Vesayet” dediği Kemalizmin doğrudan ve geleneksel yollarla memleketi geriye götürmesinin çok zorlaşmış olduğuna değinmektedir, “Ancak vesayet bu sefer entrikalarla, dedikodularla velhasıl en kuvvetli insanları bile tuş edebilen zaaflarla karanlık emellerine geniş kulvarlar açabilir” ikazında oluyor.
*
İşte Gülen’in entrika ve dedikodu odağı olarak işaret ettiği noktada “Vesayetçi” milyonlarca vatandaş, Başbakan Erdoğan’ın parti-devletinin bağımsızlıkçı, antiemperyalist ve çağdaş Türkiye ideali yerine ikame ettiği mezhebî fikir hayatına, ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına, dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan politikalarına karşı bulundukları her yerde fasılasız alanlardadır ve “Başbakan İstifa, Yüce Divana” kararlılığında direniş sürdürülüyor.
Erdoğan’ın parti-devleti direnişçilerin bir kontra güce sahip olamayışlarını kendilerinden yana şans saysa da-ne ki,
ABD ve İsrail Orta Doğu’da en kuvvetli insanları bile zaafları üzerinden tuş edebilen entrikacı karakterleriyle -işte, işbaşındadır!
*
ABD, Rusya ile yeni bir stratejik işbirliğinde – birincisi,Suriye’den gelişen İsrail’i merkezde tutan Sünni-Şii/Alevi eksenindeki yüksek gerilimin İsrail’in bölgedeki geleneksel güvenlik ortaklarından izolasyonuna neden olduğu -hem,Ortadoğu barışı için umutları tükettiği -hem de,İsrail’in güvenliğini sekteye uğrattığında hemfikirdir.
İkincisi,ABD küresel piyasaları Tunus, Libya, Mısır’da ve diğer İslam ülkelerinde İslamcı hükümetlerin uyum kapasitelerine verdiği teşviklere rağmen bunların -hem,ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde olmayı sağlayamadıklarını -hem de, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları gibi demokratik kriterleri güvenceye alamadıklarını görmüştür.
*
Üçüncüsü,İslam ülkelerinin çevre ülkelerle birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştiremediklerini, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmekte eksik kaldıklarını -aksine, uygulamalarıyla kitlelerini Batı tipi düzenin gayri İslami bir düzen olduğu fikrinde düşmanca yetiştirdiklerini ve “İslamcı Cihad”ın odağı haline geldikleri de farkedilmiş -üstelik,Suriye’de muhalif güçlerin zafer kazanması halinde asgari bir bölgede iktidarın siyasetçiler yerine uluslararası İslamcı Cihad örgütlerinin eline geçme olasılığından hareketle,
Tunus,Libya,Mısır,Yemen -şimdi,Suriye’de ve çoklukla Türkiye’de olan “İslami Cihad”çı radikal örgütlerin tasfiye edilerek etkisizleştirilmelerinin kararını vermiştir.
*
Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın,Suriye’deki İç Savaşta muhalif güçlerin radikal terör örgütleri olduğunu söyledikten sonra “Başbakan Erdoğan şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder.Çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek, Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti. Bu rolden geri adım atması gerekiyordu. Ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle Suriye davası, o’nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm- kalım meselesi haline geldi” ifadesi ile,
*
Suriye İç Savaşında rejime karşı savaşan muhaliflerin ve İslami terör örgütlerinin lojistiğini İHH Yardım Vakfı,Deniz Feneri Derneği,Kimse Yok mu Derneği,Bülbülzade Vakfı, Vahdet Vakfı,Cansuyu Derneği,Kalem-Der,Zeynep-Der,Vefa Derneği,Garip-Der,Umud Derneği,Suriye Türkleri Derneği gibi sivil toplum örgütlerine sağlatan,
Başbakan Erdoğan’ın, “Ey Beşşar Esed, vallahi bunun hesabını vereceksin. İnşallah, Rabbimin Müntakim sıfatı mucibince, Kahhar sıfatı mucibince, senin üzerine kutlu bir intikam olarak inecek. Allah izin verirse, bu caninin, bu katilin, dünyada hesaba çekildiğini görecek ve bundan dolayı hamdedeceğiz, şükredeceğiz. Yaşananlar, tahammül sınırlarını zorlar bir hale gelmiştir” ifadesi bileşkesinde;
*
Türkiye-Suriye reelpolitiği Suriye’de 100 binden fazla insanın hayatını kaybetmesi,bunca kaybın,bunca felaketin faturasının ödenmesinde Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad ile birlikte Başbakan Erdoğan’ı ortaklaştırıyor.
Erdoğan bu ortaklığa Suriye Devletinin iç işlerine müdahale etmek, barışı tehdit edici uygulamalarda bulunmak,sorunları barışçıl yollardan çözme yerine savaş yöntemlerine başvurmak, hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak ve iç savaşı körükleyerek uluslararası hukuku ihlal ettiği öngörüsüyle katılıyor.
Bu suretle BM’de temsil edilen uluslararası hukukun üstünlüğünün uluslararası IMF,Dünya Bankası,AB gibi tüm uluslararası sistem ağlarına yansıtılması ve mevcut statükonun değişimi ile yeni bir dünya oluşsun isteniyor.
*
O yüzden Erdoğan,İslamcı vizyonu ve İslami Örgütlere yakınlığını da kullanarak yeni Suriye kurulması için ABD ve Rusya’nın Cenevre’de konferans düzenleme planlarına engel oluyor.
Bu durumda da ABD ve Rusya BM Genel Kurulu’nun dönem toplantısı çerçevesinde görüşmelerin yapılmasını,Suriye Sorununun BM Güvenlik Konseyi’nde çözülmesini planlıyor.
*
Bu durum,Ergenekon Davası henüz Yargıtay’da görüşülmeden önce,
Yeni Anayasa’da toplumsal hayatın ve kültürün bir bölümünde tarikatlar,cemaatler ve dini kurumlar vasıtasıyla dini ritüellerle bezenmesine yol açan,
Devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacağı bileşkesinde oluşturulacağı -fakat, Başbakan Erdoğan’ın gerçek çehresinin ortaya dökülerek İslamcılığın Türkiye’den dışlanacağı,AKP’nin muhafazakar liberal bir siyaset düzleminde oturacağını gösteriyor.
*
Sonra -nasılsa, Ergenekon Davasının Kemalizmi yeterince itibarsızlaştırdığı bir ortamda ve Uluslararası Hukuk’ta Erdoğan üzerinden giderek Türkiye-Kürdistan, Türkiye-Ermenistan sorunlarıı tartışılmaya hazırlanılırken yeni CHP’nin Kemalizmi tasfiye eden ya da demokratikleştiren siyaseti aralığından konfederalist BDP’ de arz-ı endam etmektedir…
7.8.2013