İşbirlikçiler birleşirse…
Karşımıza iki ayrı konunuymuş gibi çıkar ama aslında tek ve aynıdır.
Siyasi olarak kaşımıza liberalizm olarak çıkar. İktisadi olarak ise tekel diye çıkar.
Liberal ekonominin iktisat derslerinde, monopoller; eksik rekabet, ya da rekabeti ortadan kaldırdığı için istenmeyen oluşumlar olarak anlatılır. Bunlar ders kitaplarında kalır.
Tekellerin varlığı teorik değil, gerçektir.
Oysa liberal ekonominin destekçisi ve yürütücü monopollerdir.
Piyasa ekonomilerinin yaşandığı ülkelerde, sözde rekabet kurulları vardır. Ama bu kurulların yöneticilerini, monopol yanlısı olanlar tayin eder.
Bu ülkelerde, rekabet olacakmış gibi söylemler geliştirilir, rekabeti ortadan kaldırıcı siyasetler yürütülür.
Bunların hepsi göstermeliktir. Ve halkın tepkisini azaltmaya yöneliktir.
Tekel ve monopol sözcüğü de, yeterince anlam ifade etmeyen bir tanımlamadır.
Tekel, monopol, oligopol, tröst gibi sözcükler yeterince açıklayıcı değildir.
Çok açık bir şekilde söylersek; Tekel, rekabeti azaltmak ya da ortadan kaldırmak için zenginlerin iktisadi ve siyasi güçlerini birleştirmeleridir.
Rekabet eden iki kurum birleşir, ortaya ikame edilemeyen, tek bir ürünü piyasaya veren, bir birim, yani tekel ortaya çıkar.
Bazen bu birleşmeler çok sayıda zenginin bir araya gelmesi ile de olabilir.
Monopol demek, zenginlerin birleşmesi, istedikleri ya da gerek gördükleri bir üründe tekel olmaları demektir. Rekabet edebilecek şirketleri de satın alırlar. Satın alamazlarsa, batırarak ortadan kaldırırlar.
Yani rekabet etmesi gerekenler, rekabeti ortadan kaldırıcı iktisadi işler yaparlar.
Zenginlerin kendi aralarındaki her birleşme, ürün ya da hizmetlerini sattıkları halkların zararınadır. İşsizliği artıran sonuç doğururlar.
İşsizliğin temel nedeni budur. Tekel demek birçok küçük firmanın, yani biriken servetin imhası anlamındadır. Bu servet yok olunca onun yatırım vasıtası ile sağlayacağı istihdam da ortadan kalkar.
Küçük ve orta boy işletmeler, esas itibari ile istihdamı sağlayan kuruluşlardır. Büyük tekeller bu küçük kuruluşlara şiddetle karşıdır.
Küçük işletmeler kendi aralarında birleşip, tekellere karşı koyamazlar. Daha önce kurulmuş tekeller bunu engeller.
Monopoller ekonominin bir sonucu değildir. Zenginlerin halka karşı birleşmeleridir.
Siyasi bir üründür.
Tıpkı halkın birleşerek ulusu/milleti meydana getirdiği gibi… Onlar kendilerini güvenli bir yere çekmek için tekellerde birleşir.
Halk ise, ulus devlette birleşir.
Tüm tekellerin bir araya gelerek belirledikleri iktisat ve siyasete de emperyalizm denir.
Monopoller veya tekeller deyince aklınıza sadece üretim yapan şirketler gelmesin.
Monopollerin, bu işletmeleri ve fabrika komplekslere sermaye temin eden bankaları vardır.
İşletmeler bankaları, bankalar işletmeleri besleyerek, piyasasın tam denetimini gerçekleştirirler.
Monopoller, ulus devletlerin ekonomiye dahil olmasını istemezler. Ulus devletlerin ekonomiye müdahalesini engellemek için de, monopoller ulus devleti ortadan kaldırmak için tüm güçlerini birleştirirler.
Buradan şu anlamı kolayca çıkarabiliriz; özelleştirmeden yana olanlar, tekellerden yanadır.
Türkiye’nin üniter (tekli yapı) yapısına saldırı bundandır. Liberallerin de bölünmeden yana olmaları bu sebeptendir.
Bu tekellerin, ulus devletler içindeki davranışları; siyasi alanda yerelleşme(etnik ve mezhep) iktisadi alanda özelleşmedir. Yani ulus devletin yağmalanması operasyonudur.
Siyasi liberalizm devleti ekonomiden tasfiye eder. Devletin kendi kurumları vasıtası ile fiyat ve miktar düzenleme olanağını ortadan kaldırır. Aslında tasfiye ettiği halkın kurumlarıdır. Halktır.
Ulus devleti savunmanın, yani halkı tekellere karşı savunma, emperyalizm ile mücadele demektir.
Bu anlamda ulus devleti, yani vatanı savunmak, emeğimizi savunmaktır. Vatan savunmasının aynı zaman da, o vatanın içindeki emeği, emperyalizme karşı savunmak anlamına geldiğini bilmek gerekir.
Bir örnek ile açıklayalım.
Ülkemizde yerli otomotiv yapımına, monopoller, yerli işbirlikçileri vasıtası ile izin vermezler.
Erdoğan yerli oto diye ortaya çıktı. Ama kendisini iktidara taşıyan tekeller buna izin vermediler.
RTE’nin son ABD gezisinde, bu konu gene gündeme geldi. Gene izin vermediler.
Monopoller var olduğu sürece, ülke siyasetlerini ve ekonomi modellerini onlar belirler.
Bir ülkede monopoller (emperyalizm) varsa, milli devlet olmaması gerekir. İkisi arasında yaşayanlar ise istikrarsızlığı yaşarlar.
Monopollerden kurtulmak için kapitalizmin içinde kalarak ta çözümler vardır. Ama milli devlet olmadan monopolleri parçalara ayırmak, ya da millileştirmek mümkün değildir. Milli devlet yoksa zenginlerin, yabancı tekeller ile birleşmelerini engellemek mümkün değildir.
Türkiye’de bankalar bir araya gelerek faizleri belirler. Bunu dünya âlem bilir. Gazeteler yazar. Rekabet kurulu soruşturma açar.
Bir sonuç çıkmaz. Çıksa bile küçük para cezaları olur.
Başbakan faiz lobisinden şikâyetlenir ama ertesi gün onların dediklerini yapar.
Faizleri artırır.
Bankalar aynı işi, yani anlaşarak kredi ve mevduat faizlerini istedikleri gibi ayarlarlar.
Bu ahlaksızlığın bedelini her zaman olduğu gibi halk öder. Tekeller için rasyonalitenin olduğu yerde, ahlak yoktur. Yani genelin çıkarları değil, tekelin rasyonel olarak belirlediği şey vardır.
Hani rekabet vardı?
Rekabet halkı korurdu?
Bu anlattıklarım çerçevesinde, Erdoğan’ın Türkiye’nin en önemli tekeli, uluslararası sermayenin ortağı Koç’a savaş açması akıl işi midir?
Kaldı ki, kutsal ittifakını kurarken, Cumhuriyet’in birikimlerini bunlara satmamışlar mıydı?