BUZDAĞI

ABD Dünyası Küresel Serbest Piyasalar adına Arap Baharıyla Tunus, Libya, Mısır’da ve diğer İslam ülkelerinde İslamcı hükümetlerin uyum kapasitelerine verdiği teşvike rağmen -hem,ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde olmayı sağlayamadıklarını -hem de, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları gibi demokratik kriterleri güvenceye alamadıklarını gördü.

*
Bu yüzden İslam ülkelerinin çevre ülkelerle birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştiremediklerini, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmekte eksik kaldıklarını -aksine, uygulamalarıyla kitlelerini Batı tipi düzenin gayri İslami bir düzen olduğu fikrinde düşmanca yetiştirdiklerini ve “İslamcı Cihad”ın odağı haline geldiklerini farketti.

*
Sonra Suriye’de muhalif güçlerin zafer kazanması halinde asgari bir bölgede iktidarın siyasetçiler yerine uluslararası İslamcı Cihad örgütlerinin eline geçme olasılığı ve İran’ın her türlü yaptırıma rağmen hâlâ nükleer gelişmesini sürdürdüğünü gördüklerinde, Şii İran’a karşı Sünni eksende tutunamayacaklarını ve Orta Doğu’dan barış çıkarmaktan başka çarelerinin kalmadığına ikna oldular.

*
Büyük Ortadoğu Barışı yolunda Suriye savaşının yayılarak radikal bir çatışmaya dönüşmesi tehlikesinin önüne geçilmesi için yeni bir Cenevre Konferansı ve yeni Suriye’nin oluşturulmasıyla birlikte İran’la nükleer programı konusunda sürdürülecek diplomaside işbirliğini – teminen,
BM merkezli uluslararası hukukun üstünlüğünün tüm sistem ağlarına yansıtılarak mevcut statükonun değişmesi karşılığında Rusya ile stratejik müttefiklik düzeyi kuruldu.

*
Şimdi ABD ve Rusya dünyasının ortak istihbaratıyla İslamcı Cihad ötgütleri ve liderlerinin tasfiyesine uğraşılıyor ve İslam Birliği masalını sona erdirecek Orta Doğu Barış sürecine yol alınıyor.

*
Halklar Mısır’da, Fas,Tunus,Libya’da dayandıkları kitleye dahi değil, kendilerine çalışan ve ülkelerini hızla gerileten İslamcı hükümetlere tepki büyütüyor.
Halkların isyanı ile karşı-karşıya kalan ülkeler siyasal karmaşaya sürüklenirken, Mısır’da Müslüman Kardeşler İslamcı Cihad örgütünün hamisi Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve çevresi asker vasıtasıyla iktidardan uzaklaştırılmıştır.

*
Çökmeye- yazan İslam Birliğinin merkezinde itibarını yitirmiş Recep Tayyip Erdoğan,demokratik olarak seçilmiş bir İslamcı liderin devrilmesinin ve anayasasının askıya alınmasının demokrasiye uygun olmadığı savunuyor.
Neredeyse İslamcıların silah yerine sandığa yatırım yapmasının sonuç getirmediğini algılamalarına, Müslüman Kardeşler örgütünün demokratik siyaset kazanımlarını bırakıp silahlı mücadele vermesini öngörürcesine darbeyi ve isyanları reddedişe yönelmiştir.

*
Bugün direnen halklar karşısında İslami Cihad örgütleri sokaklarda,meydanlarda çok kapsamlı gösterilerdedir.
Ya da Katar,Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Esad rejimine karşı desteklediği Vahabi İslamcı örgütler-şimdi, Kuzey Suriye’de Türkiye sınırının yanıbaşında Kürtlerle savaşıyor.

*
Ne ki ABD ve Rusya hâlen Ortadoğu barışı için İslam radikalizminin tasfiye edilmesi kararlılığındadır.
Dışişleri Bakanı John Kerry,Mısır ile ilgili “Ordu gereğini yerine getirmiştir” derken,
Rusya Dışişleri Bakanlığı, Yeni Suriye kurulması için Cenevre Konferansına gidildiği şu aşamada Suriye’de İslamcı Cihad gruplarının sivil Kürt halkına düzenlediği saldırıları kararlılıkla kınıyor…

*
Tayyip Erdoğan, İslam Birliği felsefesinin çöküşü ve Cenevre Konferansı -ardından,yeni Suriye’nin oluşturulmasıyla eş zamanlı BM merkezli uluslararası hukukun üstünlüğünün sistem ağlarına yansıtılması sırasında-özellikle,Suriye’de İslami radikalizme verdiği destekle binlerce insanın hayatının kaybına ortak olan politikaları nedeniyle faturanın kendisine de çıkarılacağının farkındadır.

*
O dehşet korkuyla İslam Birliğinin derin yapısını hatırlatırcasına Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Başbakanı Jean-Marc Ayrault ile görüşüyor.
Mısır’da Muhammed Mursi ve siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını, tüm tarafların sürece katılımıyla en kısa sürede sandığa gidilmesini, seçimlerin adil ve şeffaf biçimde yapılacağına ilişkin güvence istiyor!

*
Bu noktada İslam Birliği’nin, global askeri,politik,ekonomik ve kültürel planlamaları hedefleyen CFR ve Bilderberg gibi yarı açık örgütlerin istekleri doğrultusunda hayata getirildiği hatırlanmalıdır.
Yapısını Türkiye’ninde Suudi sermayesinin en büyük örgütü olarak desteklediği ve amacı Müslüman ülke rejimlerinin İslâmcı kurallara göre olmasını sağlamak,çeşitli ülkelerden yetiştirdiği İslâm misyonerleri ile İslam Birliğini kurmak ve korumak faaliyetlerini yürütmek olan Vahhabi cemaat ve tarikat holdinglerinden oluşan İslam Dünya Birliği-RABITA “Rabitat-ül Alem-ül İslam” oluşturuyor.
Vahhabilik Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilaliyle yayılma stratejisine karşı kullandığı önleyici doktrindir, Şiiliğin bulunduğu her yerde Vahhabiliğin geliştirerek hem etki alanını arttırmayı -hem de, Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmayı hedefliyor…

*
Rabıta 1976’da Komünizm ile Mücadele Dernekleri, Din Adamı Yetiştirme Dernekleri, İlim Yayma Cemiyetleriyle Türkiye’ye girmiş, 12 Eylül 1980 askeri darbesi Suudi Arabistan ve ABD finansmanı kullanan Rabıta kuruluşuna muazzam bir özgürlük vermiştir.
Manevi değerlerin piyasalaştığı bu süreçte, amacı üyelerinin toplumsal ve ekonomik gelişmelerini şeriata göre geliştirmek olan İslami Kalkınma Bankası önderliği ve desteği ile İslamcılığı devşirilenlerin hizmetiyle Refah Partisinden AKP’ye siyasal örgütlülük sağlanmıştır.
Bugün Türkiye ekonomisini MÜSİAD’ın yeşil holdingleri tutuyor!

*
Bu çerçevede küresel İslamın savaşan örgütlü gücünü ise sponsorluğunu Katar’da El-Hayriye örgütünün yaptığı Vahhabi/ El Kaide örgütü oluşturuyor-ki, yıllardır AKP desteği ile Türkiye’dede faaliyettedir.
Önce Afganistan, Pakistan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde ideolojik-dini eğitim alan gençlerin dini inançları İslamcı Cihad olgusuyla istismar ediliyor.
Sonra Vahhabi örgütler tarafından El Kaide bünyesinde savaştırılmak üzere Pakistan’ın Kuzey Veziristan eyaletine gönderiliyor -burada, 45 günlük askeri eğitime tabi tutulduktan sonra Vahhabi politik hareketin birer militanı olarak ülkelerine dönüyorlar.
Türkiye’de Konya, Kayseri, Adana, Antalya,İzmir, İstanbul, Ankara, Mersin, Hatay, Manisa, Bursa, Kocaeli, Trabzon’da,Urfa,Gaziantep’te yoğun olarak örgütlenilmiş ve ciddi bir toplumsal güç haline gelmişlerdir.
Talep edildiğinde El Kaide,Taliban,Müslüman Kardeşler ,El Nusra gibi adlarla Türkiye,Suriye, Tunus, Libya, Suudi Arabistan, Cezayir, Mısır, Ürdün, Çeçenistan’da, ABD ve Avrupa’da İslamcılık adına savaşıyorlar!

*
Başbakan Erdoğan’ın telefonla görüştüğü Başbakan Angela Merkel ve Başbakanı Jean-Marc Ayrault’un ülkeleri Vahhabi örgütlerin Avrupa’daki merkezleridir.
Özellikle Almanya’da çoğu Arap 4 bin faal militan olduğu kaydediliyor.
Bonn,Frankfurt,Düsseldolf örgüt yuvalarıdır -şimdilerde,buradan çıkış yapan militanlar İstanbul’dan girişle Hatay’a ve ŞanlıUrfa’ya getiriliyor-oradan da Suriye’ye savaşa sürülüyor.

*
Çöktü denilen İslam Birliği için İslamcı Cihad sırası Başbakan Erdoğan’dadır,bulunduğu statüden İslam Birliği’nin kararlılığını dünyaya o duyuruyor.
Kendi çıkarlarında uzlaşmayı mı -yoksa, İslamcılık için Cihad mı öngörüyor ?

.3.8.2013

ABD Dünyası Küresel Serbest Piyasalar adına Arap Baharıyla Tunus, Libya, Mısır'da ve diğer İslam ülkelerinde İslamcı hükümetlerin uyum kapasitelerine verdiği teşvike rağmen -hem,ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde olmayı sağlayamadıklarını -hem de, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları gibi demokratik kriterleri güvenceye alamadıklarını gördü. - 7593