Enerjimizin, üretkenliğimizin büyük bir kısmını sömüren ve dünyadaki gelişmelerden alıkoyan
uzun, sıkıntılı politik süreç nihayet bitti.
Artık KKTC Meclisinde, Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ilan eden ve Anayasa ile temel yasaları yapan ilk Meclisten kalan herhangi bir milletvekili yok. Bu kuşağın 2009 yılında yapılan seçimle Meclise girmeyi başaran son temsilcileri, dönemin UBP Genel Başkanı ve Gazimağusa Milletvekili Sn. Dr. Derviş Eroğlu ile Lefkoşa Milletvekili Sn. İrsen Küçük idi.
UBP Genel Başkanı ve Gazimağusa Milletvekili Sn. Dr. Derviş Eroğlu, 2010 yılının Nisan ayında Cumhurbaşkanı seçilince, anayasamıza göre milletvekilliğinden istifa etmiş ve UBP Genel Başkanlığını da Lefkoşa Milletvekili Sn. İrsen Küçük’e devretmişti.
Şimdi her ikisi de Mecliste yok. 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekatından sonra Kıbrıslı Türklerin devlet kurma yolunda attıkları adımda temeli oluşturan Kurucu Meclis ve 20 Haziran 1976 tarihinde yapılan seçimle Parlamenter sistemin kapılarını açarak, Meclisimizin 1. Yasama Dönemini başlatan kuşaktan hiç kimse Mecliste kalmadı.
Bu ülkenin siyasi yaşamını kuran ve temellerini atan birinci kuşak geçip gitti Meclisimizden. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilan eden ve Anayasasını yapan ikinci kuşaktan ise birkaç temsilci var artık Meclisimizde. Büyük bir olasılıkla bir sonraki seçimde onlar da veda edecekler.
Siyasi hayatımız, zamanın akışı içinde kendi tarihini oluşturarak yaşamını sürdürüyor, her yerde, her ülkede olduğu gibi.
İçte, bir şekilde KKTC halkının verdiği siyasi karar doğrultusunda hükümet kurulacak ve fırtınaya yakalanmış olan siyasi yaşam da yavaş yavaş durulanacak. Meclisimiz yeni seçilen üyeleri ve deneyim sahibi seçimi kaybetmemiş üyeleri ile çalışmalarına başlayacak.
Dışta ise bizi, acımasız ve canımızı çok yakacak gelişmeler bekliyor.
Doğu Akdeniz’de doğalgazın ve petrolün varlığının tespit edilmesi, gelecekte maddi olarak adanın tümüne refah getirmesinin yanı sıra, adadaki iki toplum arasında yıllarca sürecek iç çekişmeleri, huzursuzluğu ve sıkıntıları da getirecek.
ABD’nin bu tek kutuplu dünya düzeni içinde, 2. Dünya savaşından sonra Fransa ve Almanya’ya sopa göstererek kurdurtmayı başardığı günümüz Avrupa Birliği’nin minyatürünü, Kıbrıs adasında da kurulabilmesi için her yolu deneyeceği artık aşikar oldu. Bunu “Acaba mı” diye tartışmaya bile gerek yok.
Doğu Akdeniz’deki petrolün ve doğalgazın sorunsuz bir şekilde çıkarılması ve Avrupa’ya kanalize edilmesi, önce Kıbrıs adası içindeki barışa ve istikrara sonra da Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostane ilişkilere, işbirliğine ve kader birliğine bağlı. Bu konuda ne bizlerin, ne de anavatanların söz ya da seçim hakkı var.
Zaten Yunanistan’ın, Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgaz ve petrolden pay almaya hiç bir itirazı yok. Trans Anadolu (TANAP) boru hattının Yunanistan üzerinden Avrupa’ya bağlanması boşuna değil. Buna sus payı veya “çömezlerini de sustur” ödülü de denilebilir.
Tabii aynı koşullar ve kavram bizim için de geçerli.
İllaki Rumlarla ortak bir devlet kurmamız için ABD, AB ve BM elden gelen her tür baskıyı önce bize, sonra da anavatan Türkiye’ye yapacaklar. Bundan ne bizim, ne de Türkiye’nin kurtuluşu yok.
I. Dünya savaşında Fransa Başbakanı Georges Clemenceau’nun “Eğer müttefikler harbi kazanmak istiyorlarsa, Fransa’nın kana olduğu kadar petrole de muhtaç olduğu bilmelidir” sözü ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in 1936 yılında Avam kamarasında yaptığı konuşmasında yer alan “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir” sözleri geliyor aklıma bu değerlendirmeleri yaparken…
Ve yanılacağımı da hiç sanmıyorum…
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
2 Ağustos 2013