Washington’da İsrail-Filistin arasında 1967 sınırları, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması ve mahkûmların serbest bırakılması gibi konularda müzakere esaslarının belirlenmesi için ilk görüşme yapıldı.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry,”Taraflar resmi nihai statü müzakelerine başlamak için iki hafta içinde İsrail veya Filistin’de bir araya gelecekler.Nihai statü konularında, tüm ana meselelerin ve tüm diğer konuların müzakere masasında olacağı konusunda mutabık kaldılar. Hedefimiz,nihai statü anlaşmasını önümüzdeki 9 ay içinde başarmaktır” diyor.
*
Filistin İslami Cihad Hareketi lideri Ramazan Abdullah Şallah ise İsrail ve Filistin yönetimi arasında başlayan barış müzakereleri ile Arap dünyasının yeniden ve daha tehlikeli mezhep ve etnik kimlikler arasında bölecek bir Sykes-Picot anlaşmasına sürüklendiğinden yanadır ve biricik çıkış yolunun ulusal birlik ve beraberlik olduğunu söylüyor.
Ne ki, İslamcının ulusal birlik ve beraberlik algısının ümmetin birlik ve beraberliği anlamına geldiğini belirtmek gerekiyor.
*
Sykes-Picot,1916’da İngiltere ve Fransa’nın,Türkiye ve Orta Doğu topraklarını paylaşmayı öngördükleri gizli anlaşmadır.
Mekke Şerifi Hüseyin’i desteklediler ve kutsal Filistin’de uluslararası bir yönetim ile etrafında Doğu Akdeniz bölgesinde Fransa,Mezopotamya bölgesinde İngiltere denetiminde tek bir Arap devletinin kurulmasını hedeflediler.
Tek bir Arap devleti kurulamadı ama bu anlaşma Osmanlı’nın paylaşımına yol açtı!
*
Bakınız, kısa bir sürede nereden nereye gelindi?
*
2008’de Papa 16.Benedict Washington Kültür Merkezinde, “İsa şöyle der,’Kurtuluş Musevilerdedir’ (John 4:22) Ortak ruhani mirasımızdan hareket ederek,mutlak Yaratıcı ve onun merhametini temel alan umudumuza tanık olması için size bu mesajı emanet etmekten memnunum. Dünyadaki barışa dair ortak umutlarımız özelde Ortadoğu’yu ve kutsal toprakları kapsamaktadır. Derin ve köklü ilişkileriyle Hristiyan ve Museviler bu umudu paylaşıyor,bizler bu umudun mahkûmlarıyız” dedi.
*
Musevi ve Hristiyan dünyasının ortak umudlarına askeri desteği Genelkurmay Başkanı Org. M.Dempsey,ABD askeri stratejisinin felsefesiyle verdi,”Nerede ve ne zaman olursa olsun küresel olaylara karşılık verme yeteneği düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil, bunun nasıl yapılacağı ile ilgilidir” derken,
Genel Sekreter A.F. Rasmussen’de,ABD’nin Askeri Stratejisinin NATO’nun Stratejik Konsepti prensiplerine, makul savunma sistemine, güne özgün niteliklere, esnekliğe ve etkili partnerliğe uygun olduğu görüşünü bildirdi.
*
Ne ki Rusya -hem,Papa’nın yanılmazlığı ve evrensel yetkisini kabul etmeyen vahiy inancında ve gelenekçi Ortadoks düşüncesini tarihi egemen devlet idealiyle pekiştirmiştir -hem de, Çin gibi güvenlik alanının büyük oyuncusudur.
Aralarından birinin küresel jandarmaya dönüşmemesi için değişik,çok gelişkin yöntemlerle birbirleriyle kıyasıya rekabet halinde ve birbirlerini dengeleyen güçler olmak zorundadırlar…
*
Bu konumda Türkiye’yi ise Atatürk’ün,” Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz” ifadesi belirliyor.
*
Lakin,bu çerçevede ABD, dünya jandarması olmanın faturasını “Sünni İslam Birliği”ne ödettirmek için Türkiye’de Başbakan Erdoğan vasıtasıyla sağladığı değişimin ardından NATO,Suudi Arabistan,Katar ve Türkiye’ye fonlattığı, silahlandırıp-yönlendirdiği ve İslam ülkeleri meydanlarına saldığı İslamcı radikal unsurlarla Ortadoğu’da ekonomi,siyaset, sosyal politikaları yeniden yapılandırma ısrarını sürdürmekteyken -giderek, kaos oluştuğunu;
*
Savunma Bakanı Leon Panetta’nın “İsrail’in bölgedeki geleneksel güvenlik ortaklarından izolasyonunun büyüdüğü, kapsamlı bir Ortadoğu barışının fiilen beklemede kaldığı” söylemiyle farketmiştir.
Üstelik desteklediği yeni İslamcı rejimlerin, ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı beceremediklerini,hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarını güvenceye alamadıklarını -fakat, toplumlarını İslami Cihad üreten birer taassub yuvasına çevirdiklerini de görmüş_
İsrail’inde bu gidişatı tersine çevirecek adımlar atmasına yönelinmiştir.
*
Haziran’da G8 Zirvesi’nde içlerinde Rusya’nın da bulunduğu liderler, Sünni-Şii eksenindeki yüksek gerilimin Ortadoğu barışında umutları tükettiği ve İsrail’in güvenliğini sekteye uğrattığı konusunda ortak tavırda anlaşmışlardır.
İngiltere Başbakanı David Cameron,”Suriye’de geçici bir yönetimi sağlayacak Cenevre sürecini desteklemek; Irak’tan ders alınarak Suriye devletinin temel kurumlarının geçiş sürecinde korunmasını sağlamak; Suriye’yi teröristlerden ve aşırılık yanlılarından arındırmak için çalışmak; kimyasal silah kullanımını önlemek; Sünni, Şii ya da Alevi değil tüm Suriyelilerin onayını alan bir Suriye hükümetini desteklemek” biçiminde açıkladığı yol haritasında -şimdi, her bir maddeye özel ağırlık veriliyor.
*
Bu noktada -tıpkı, Mekke Şerifi Hüseyin’in rolünde Başbakan Erdoğan ile Türkiye’nin,Ortadoğu’yu sömürüye açmak,kontrol etmek ve üzerinde baskı kurmak amacıyla ulusal devlet modelinin aşılması için sınırların anlamsızlaştırılması, her din,her mezhep ve her etnik kimliğin ortak vatanı yapılmasını teminen Sultan Abdülhamid’in pan-islamist resmi ideolojisinden hareketle sivil toplumdan kamusal ve özel yönetimlerde genişlemenin hareketi olan Arap Baharı ile ortak vatan İslam coğrafyasında İslam Birliğinin hedeflenmesi başarısızlıkları ve sorunları nedeniyle tarihin çöp sepetine atılmıştır.
*
Yerini Suriye İç Savaşının başladığı günlerde Cumhurbaşkanı Beşar el-Esad’ın,”Suriye’de olanlar on yıllardır bölge için planlananların bir bölümünü oluşturuyor.Sykes-Picot’un torunları hala bölme rüyası görüyor.Hedefleri kimliğimizi ve şahsi kültürümüzü yok etmektir.Bu nedenle Suriye’yi Arap Liginden çıkarmaktan çok Araplığı askıya almaya odaklanıyorlar.Politikalarıyla ve Arap sahasında oynadıkları rolle uyumlu Araplaştırılmış Lig istiyorlar.Siyonist düşmana benzeri görülmemiş ve makul olmayan bu nezaket ve Suriye’ye karşı gösterilen kararlılık ve baskı nasıl açıklanabilir?Suriye’yi İsrail’le değiştirmek istiyorlar.Sinsi ve kötü niyetleri açıkça ortadadır”ifadesindeki hayalin çökmesiyle yeni bir Sykes-Picot almıştır.
*
Türkiye,Suriye,Irak,Mısır,Libya,Tunus,Filistin ve Lübnan hâlihazırda ayrıştırılmış toplumları üzerinden mezhepsel ve etnik temelde parça-parça bölünmek,istikrarsızlaştırılmak ve birer-birer yutulmakla tehdit ediliyor.
*
Mesela, Kürtler bu süreçte yerleşik konuma oturtmak üzere Kürt kimliği ile uluslaşma hedefindeyken,
Başbakan Erdoğan’ın Batı’daki aydınlanma sürecini tersleyen yöntemlerle Türkiye’yi İslam ülkeleri içinde tüm müslümanların haklarını savunan dini bir çekirdek haline getirmeyi amaçlayan uygulamaları,Türkiye Devletinin bu süreçten nasıl çıkacağında endişe yaratıyor.
Ayrışmış bir toplumu bölecek,istikrarsızlaştıracak ve yutacak o kadar çok şey vardır -ki,
*
O yüzden Atatürk,”Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez”diyor.
1.8.2013