90 ncı yıldönümünde Lozan Konferansının değişik bir yönünü ele almak ve İsmet Paşa ve ekibinin ne zorluklarla karşılaştığını, bu saygın insanların uluslar arası ne büyük engelleri, nasıl aşmayı başardıklarını göstermek istedik. Okurları sıkmamak için iki bölüm halinde yayınlayacağımız bu yazıda uluslar arası politik manevralar açısından alınacak çok büyük dersler vardır.
Ermeni meselesi, konferansta öncelikli konular arasında değildi, fakat “Türkiye’deki azınlıklar” sorunu içine dâhil edilerek getirilmek istendi. Ermeni Delegasyonu dört kişiden müteşekkildi. Aharonyan ve Hadisyan Ermenistan Sosyalist Cumhuriyetini, Norodunkyan ve Leon Paşalıyan da Türk Ermenilerini temsil ediyorlardı. Hadisyan 18 Kasım 1922’de konferansa katılan ülkelere bir mektup göndererek Sevre’e sunulan taleplerinin benzerlerini sıralamıştı. Hadisyan “Ermeniler için bir toprak ayrılmasını, Ermenistan Cumhuriyeti’nin hudutlarının Ermeniler lehine genişletilmesini ve Sevr’e göre ayrılan Kilikya’nın bir bölümünün de Ermenilere verilmesini talep etmişti. Ayrıca; 2.250.000 kişilik Türkiye Ermenilerinin 1.250.000 inin soykırımla yok edildiğini, 700.000 ‘inin İran, Yunanistan, Suriye ve Balkan devletlerine göç ettiğini ve halen Türkiye’de köylerde 13.000, İstanbul’da 150.000 kadar Ermeni’nin kaldığını” belirterek soykırım iddialarını tekrarlamışlardı. (1)
Lord Curzon 12 Aralık 1922 tarihli oturum sırasında bütün ağırlığını Hıristiyanlar ve Ermeniler tarafına koyarak Ermeni sorununu gündeme getirmiş ve İsmet Paşa ile aralarında sert tartışmalar geçmiş, ancak İsmet Paşa Ermeniler için bir toprak ayrılması konusunda yine taviz vermemiştir. Lord Curzon’un konuşması şöyledir.
“Türkiye’de azınlık meselesiyle bütün dünya ilgileniyor. Onun için bütün dünya’nın gözleri bu meselede verilecek kararın merakı içinde Lozan Konferansına çevrilmiştir. Müttefikler Türkiye ile harbe giriştikleri zaman gayelerinden biri de Anadolu’daki Hıristiyan azınlıkları himaye etmek ve mümkün ise kurtarmaktı. Hele Ermeniler Berlin Antlaşmasından beri temin edilmişlerdir.” (2)
Lord Curzon bilhassa Ermenilerin korunması konusunda ısrar ediyor ve Türk gazete Muhabiri Ali Naci Karacan’a göre: “Hıristiyan azınlıklar” dediği zaman öyle bir heyecan gösteriyordu ki, İngiltere Dışişleri Bakanı mı konuşuyor, yoksa Papa’nın vekili mi vaaz veriyor anlamak oldukça zordu. (3)
Lord Curzon kimlerin himaye görmesi gerektiğini de Rumlar, Yahudiler, Asuriler, Gıldaniler ve Nasturiler olarak saydı ve üç esas’ın temin edilmesini istedi.
1. Çok geniş bir genel af
2. Askerlikten makul bir bedel karşılığı kurtulma imkânı,
3. Serbest gidip gelme.
Bunlardan daha önemlisi Milletler Cemiyeti’nin daimi bir denetiminin olması ve bunun için de bir temsilcinin devamlı Türkiye’de bulunması. (152)
İsmet Paşa yaptığı üç saatlik uzun konuşması sırasında Tarihi bilgilerle Osmanlı Devletindeki azınlıklara verilen haklardan bahseder. Ertesi günkü toplantıda İsmet Paşa yeniden söz alır ve azınlıklar konusundaki genel Türk görüşünü açıklar:
“Sekiz senedir Türkiye’de yalnız şu veya bu azınlık değil, bütün halk ızdırap çekmiştir. Son dört sene zarfında silahı elinden alınan Türkler her taraftan tecavüze uğramışlardır. Türk ahali kendi vatandaşları aleyhine ve bütün kara kuvvetler, münevverler aleyhine tahrik edilmiştir. Yunanlıların Anadolu’da 27 Şehir, 1400 köy, 98.000 ev yıktıkları sabit olmuştur. Harbin uzamasıdır ki bu ıstıraplara sebep olmuştur. Sulhu yapınız bu ızdıraplar diner.
Türk milleti azınlıklara medeni âlemin kabul ettiği hakları tanır. Fakat kendi istiklâlini kayıt altına alacak hiçbir yeni teklifi kabul edemez. Azınlıkları kurtarmanın en iyi yolu onları hariçte lekeleyecek münasebetlere tahrik etmemek, bu münasebetlerden korumaktır. Bunlar hariçten gelecek bir şefkate dayanmamalıdır! O zaman hepsi sulhtan sonra Türk vatandaşları arasında yaşarlar.
Ermeni meselesini maişet vasıtası (geçim aracı) veya silah diye alarak hariçte çalışan komiteler ortadan kalkarsa iki taraf da yaralarını sararlar. Türkiye’de kalmak isteyen Ermeniler Türk vatandaşlarıyla kardeşçe yaşayabilirler. Ancak Türk toprakları herhangi bir Ermeni yurdu için parçalanamaz. Ne şark vilayetlerinde, ne Kilikya’da anavatandan ayrılması mümkün yer yoktur. Zaten Türkiye bugün mevcut müstakil Ermeni Cumhuriyetiyle muahedeler akdetmiştir. Diğer bir Ermenistan’ın vücut bulabileceğini Türkiye hayalinden bile geçirmez.
Azınlıkların gidip gelmeleri ve malları meselesi ise Türk kanunlarının halledeceği bir iştir. Azınlıklar için kontrol ve mümessil gönderilmesi, Türkiye’nin dâhili işlerine müdahale teşkil edeceği için asla kabul edilemez. Azınlıkların himayesini Türk bütünlüğüne ve istiklâline halel verici bir bahane diye kullandırtamayız.” (5)
İsmet Paşa’dan sonra söz alan Lord Curzon sert bir konuşma yaptı ve Ermenilerle ilgili şu sözleri söyledi:
“….İsmet Paşa Ermenilerin eskiden Türk idaresinden memnun olduklarını, iki millet arasında daima kardeşlik duygularının mevcut olduğunu, Ermenilerin son zamanlarda uğradıkları felaketlerin sebeplerinin yine kendileri, kendi delice hareketleri ve dışarının tahrikleri olduğunu söylüyorlar. Sanırım bu iddia doğru mudur? Üç milyon Ermeni’den 130.000 kişi kaldı. Ötekiler nerede? Kilikya boşaltıldığı zaman 300.000 Ermeni niçin kaçtı? Niçin yüz binlerce Ermeni dünyanın her tarafına yayıldı? Niçin Ermeni meselesi dünya için bir skandal oldu? Türklerin Ermeniler hakkında dostluk hisleri göstermelerinden memnunum. Bütün dünyanın gözleri Türklere ve Ermenilere çevrilmiştir. Zannetmem ki efkârı umumiye, bu zavallı insanlara, Türk hükümetinin istediği şekilde muamele edilmesine razı olsun…
Bu koca memlekette Ermeniler için bir parça yer yok mu? Türkler Cemiyet-i Akvam’ın kendi dâhili işlerine müdahalesinden korkuyorlar. Mösyö Barere ve ben burada iki milleti temsil ediyoruz ki bu milletlerin tabası arasında milyonlarca azınlıklar vardır. Biz Cemiyet-i Akvam’ın müdahalesinden korkmuyoruz. Çünkü ellerimiz temizdir!” (6)
Curzon’un ithamlarına ertesi gün İsmet Paşa’nın verdiği cevap, konferansın o zamana kadar dinlediği nutukların en kuvvetlisi oldu. Özellikle Curzon’un “Biz Cemiyet-i Akvam’a girmekten korkmuyoruz. Çünkü ellerimiz temizdir” sözüne “Bizim ellerimiz bilhassa temizdir” şeklindeki karşılığı büyük etki yarattı. “Cemiyeti Akvam’a girmeyi hiç bir zaman reddetmedik, barış yapıldıktan sonra gireriz” diyordu. Ermenilere gelince İsmet Paşa şu sözleri söylüyordu.:
“Lord Cenapları Türkiye gibi büyük bir memlekette Ermeniler için bir parça yer yok mu? Diye sordular. Memleketleri Türkiye’den çok büyük olan devletler vardır. Hem de bizden yeni ayrılan bölgelerde çok geniş yerler vardır. Türk olarak geriye kalan ülke hiçbir parçalanma kabul edemez. Şark vilayetlerinde ahali toprakları kimseye veremezler. Lord Curzon mühim azınlıkların yaşadığı birçok memleketleri bulunduğundan, Milletler Cemiyetinden korkmadığından ve ellerinin temiz olduğundan bahsetti. Burada bir yanlış anlama olduğunu kaydetmek isterim. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nden korkusu olduğu ileri sürülemez. Ecnebi istilası yüzünden yakılıp yıkılan memleketlerinde çalışan Türk elleri bilhassa temizdir. Bu eller hiçbir memlekete ne tecavüz, ne onu istila, ne de tahrip etmemişlerdir. Korkmaksınız, diğer herhangi ellerle mukayese olunmaya layıktırlar ve bu iddiada bulunmaya da haklıdırlar!” (7)
DİPNOTLAR:
(1) Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, S.298-299.
(2) A.N. Karacan, a.g.e., S.127.
(3) Aynı Eser, S.127.
(4) M. Cemil Bilsel, Lozan, İkinci Cilt, S.272-273 (Sosyal Yayınlar, İstanbul)
(5) Aynı Eser, S.276; A.N. Karacan, a.g.e., S.130.
(6) A.N. Karacan, a.g.e, S. 131; M.C. Bilsel a.g.e., S.277; Harold Nicolson, Curzon; The Last Phase, 1919-1925 P. 315 Constable & Co Ltd. London –1934).
(7) A.N.Karacan a.g.e., S.131-134; M.C.Bilsel a.g.e., S.277-280
Dr. M. Galip Baysan