Haziran’da,Kuzey İrlanda G8 Zirvesi’nde liderler, Sünni-Şii eksenindeki yüksek gerilimin İsrail’in bölgedeki güvenlik ortaklarından izolasyonuna neden olduğu, Ortadoğu barışında umutları tükettiği ve İsrail’in güvenliğini sekteye uğrattığı konusunda anlaştı.
İngiltere Başbakanı David Cameron anlaşmayı,”Suriye’de geçici bir yönetimi sağlayacak Cenevre sürecini desteklemek;devletin temel kurumlarının geçiş sürecinde korunmasını sağlamak; Suriye’yi teröristlerden ve aşırılık yanlılarından arındırmak için çalışmak; kimyasal silah kullanımını önlemek; Sünni, Şii ya da Alevi değil tüm Suriyelilerin onayını alan bir Suriye hükümetini desteklemek” biçiminde formülize etti.
*
Ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry,son dört ayda altı kez geldiği Ortadoğu’da, cuma günü Ürdün/Amman’da İsrail ve Filistin’in barış müzakerelerini yeniden başlatmak,1967 sınırları, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması ve mahkûmların serbest bırakılması gibi konularda müzakere esaslarının belirlenmesi için önümüzdeki hafta Washington’da görüşmelere başlanacağını duyurdu.
Filistin lideri Mahmut Abbas,”Uzun süren görüşmelerin sonucunda Filistinliler barış görüşmelerinin yeniden başlamasını kabul etmişlerdir” derken,İsrail Adalet Bakanı Tzipi Livni, “Dört yıl süren diplomatik çıkmazdan nihayet çıkıyoruz” dedi.
Geçen yıl BM’de üye olmayan devlet statüsü kazanan Filistin’in lideri Abbas, gelişmelerle ilgili olarak ABD önderliğindeki görüşmelerin sonuçsuz kalması halinde her tür seçeneğin masada olduğunu belirtirken,Filistin’in BM nezdinde daha fazla tanınma, BM’ye bağlı organlara üyelik ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail’e tazminat davaları açabileceğine işaret etti.
İsrail Başbakanı Netenyahu’nun müzakere masasında, bir yandan koalisyonunun bozulma tehlikesine karşı, öte yandan tüm dünyanın tepkisini çekerek izole duruma düşmemek için ne tür manevralar tasarladığı merakla bekleniyor!
*
Hava sahası İran nükleer füzelerin uçuş yörüngesinde olan Rusya’nın, İran’ın nükleer sorununun dünya toplumunda uyandırdığı tedirginliğin düzeyini düşürmek üzere barışçıl nükleer programında esnek tutum alacağı öngörüsü üzerine ABD’nin İran ile diplomatik arayışlarını sürdüreceği bilgisi geçiliyor.
Çünkü ABD’nin görüşme yapmak için siyasetini uygun görmediği Ahmedinejad’tan sonra -şimdi,Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ülkesi üzerindeki yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer programını şeffaf hale getirmeye yönelik vaadlerini olumluladığı da konuşuluyor.
Nitekim İran Dini Lideri Ayetullah Hamaney’de ABD ile doğrudan görüşmelerin başlama olasılığını reddetmiyor.
*
Temmuz’da, Mısır’da toplumun en alt tabanında kalmış bir kitleye dayanan, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütünün Hürriyet ve Adalet Partisinin, “İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak devrimci İslami diriliş, yani şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir” felsefesinin bölgeyi bir arada tutma, hoşgörü, özgürlük ve demokratik istikrar temelinde yeniden inşa etmek fırsatına engel olduğu düşüncesiyle iktidardan indirilmiştir.
Şimdilerde Mısır’dan, onbinlerce insanın Tahrir Meydanı’nda sevinci, Adeviye Meydanı’nda öfkesi ve değişik kentlerinin sokaklarındaki çatışmalarda insanların ölümüyle ilgili bilgiler alınıyor.
Anayasal sürecin sağlanması,Cumhurbaşkanı seçimleri konulu referandumun yapılması,Anayasa’da düzeltmeler yapacak tüm partiler,İslamcılar ve liberallerle uyumlu bir komitenin kurulması isteniyor.
Demokratik olarak seçilmiş bir İslamcı liderin devrilmesi ve anayasasının askıya alınması hali ile bir uzlaşma olmaması durumunu, siyasal İslamcı Müslüman Kardeşler örgütünün silah yerine sandığa yatırım yapmanın sonuç getirmediği biçiminde algılayıp, şiddet kullanıp iktidar mücadelesi vereceği olasılığı merak ediliyor.
*
ABD ve Rusya arasında dengelenen Suriye’de bir geçiş hükümeti ve yeni Suriye’nin kurulmasını teminen Cenevre Konferansı tarihi Haziran’dan Temmuz’a, Ağustos’a derken Eylül’e ertelenmiştir!
Çünkü Suriye’de insani yardımı arttırarak bir iyileşmenin hissedilmesine, İslamcı radikal örgütler dışında zayıf Özgür Suriye Ordusunun petrol karşılığı silah satarak yeni Suriye kurulması sürecinde güçlü rejime karşı bir dengenin oluşturulmasına, kimyasal silahların İslamcı radikallerin ellerine geçmesini önlemeye yönelik bir programa öncelik verilmektedir.
En önemlisi Suriye’de İslamcı radikalizmin artan tehdidinden doğan endişeyle -hem,Rus istihbaratının Suriye hükümetine -hem,ABD istihbaratının muhalefete verdiği enformasyon ile Cenevre Konferansında El-Kaide bağlantılı tüm örgütlerin ve ayrı şahısların tasfiye edilmesi ve Suriye’den kovulması konusunda ortak bir pozisyonun sergilenmesidir.
Ne ki,ne kadar destek alırsa-alsın Suriye muhalefeti hem rejim birliklerinin üstünlüğü karşısında direnemiyor -hem de,rejimin ilan ettiği aftan faydalanmak üzere silah bırakıyor,evlerine dönüyor.
Bu durumda İslamcı radikal örgütlerin tasfiyesi işi rejim güçleri ile Suriyeli Kürtlere kalıyor.
Cenevre Konferansına katılmaya hazır olmayan güçsüz muhalefet ise diplomatik bir kazanç sağlamak umuduyla Washington’da BM Güvenlik Konseyi üyeleriyle yapacakları görüşmelerden himmet bekliyor…
*
O yüzden Kuzey Suriye’de bağımsız bir devlet kurmak hedefinde El Kaide’ye bağlı El Nusra Cephesi ve benzeri İslamcı radikal örgütleri tasfiye etmek işini, PKK’ya bağlı Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) askeri kanadı Kürt Halk Savunma Birimi yükümlenmiştir.
PYD birlikleri Ceylanpınar’ın karşısında Suriye/ Resulayn ilçesinden hareketle -bir yanda,Kuzey Suriye’yi İslamcı radikal örgütlerden tasfiye etmek-bir yandan da, tüm sınır bölgesinde Kürtlerin, Arapların,Türkmenlerin ve Nuseyrilerin yaşadığı alanları kontrol etmek üzere savaşıyor.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Kuzey Suriye’de El Kaide bağlantılı grupların evlerini korumak için ayağa kalkan Kürt milislere yönelik saldırılarını kınarken,Suriye’de kritik durumları dolayısıyla Kürtlerin Cenevre Konferansına katılması gerektiğini açıklıyor!
*
Ortadoğu’da büyük bir siyasal mücadelenin sürdüğü ve yeni dengelerin oluşturulması için her siyasi gücün kendine avantaj sağlamaya çalıştığı bir süreçte Kürtler de bölgede etkin bir kazanım peşindedir.
Nitekim Türkiye’de verilen etkili mücadelenin sonrasında ve Suriye’deki önemli kazançların kâr hanesine yazılması bileşkesinde temel strateji olarak demokratik Türkiye, demokratik Irak, demokratik İran, demokratik Suriye’de özgür yaşamak için ortak politika,strateji ve diplomasi esaslarını belirlemek üzere Ulusal Kongre’ye gidiliyor.
*
Bu sırada BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu polemiği,yeni dengelerin oluşturulduğu şu süreçte Türkiye’yi belirliyor.
Demirtaş’ın,” Davutoğlu, ‘Kuzey Suriye’nin düşmesi sadece Suriye içindeki güvenliği değil, uluslararası ve bölgesel güvenliği, bu arada Türkiye’nin güvenliğini de yakından etkileyecektir. Suriye içinde her hangi bir mezhep ya da etnik temelli de facto durumları kabul etmek mümkün değildir, buna seyirci kalamayız’ diyor.
Kürtler ne zaman birazcık nefes alacak olsa Türk kardeşlerimizin hemen kaygıları artmakta,Türk kardeşlerimizin kaygıları artıkça biz kürdlerin de kardeşlik bağları zayıflamaktadır.Neden kaygılarınız artıyor? Kuzey Suriye’de Kürt milis güçleri El-Nusra denen çeteci katil,El-Kaideci örgütü püskürttüğü için mi?”açıklamasına,
*
Davutoğlu’nun,”Bizim politikamız ilkesel bir temele dayanır. Suriye’deki bütün oluşumlar ve gruplar etnik ve dini ayrım gözetmeksizin Türkiye’nin dostudur” yanıtı,
AKP İktidarının uluslararası camianın biletini kestiği Muhammed Mursi’den sonra Suriye’de savaşan El-Kaide’ye,El Nusra Cephesine,Ahraru’ş Şam Tugayları,El Fecru’l İslamiyye Hareketine,Et Taliatu’l İslamiyye Cemaatine,Faruk Tugayları, Şam Kartalları,Hak Tugaylarına dost yaklaşımını gösteriyor.
Eh! İslamcı Başbakan Erdoğan şanına lâyık ibretlik yolcudur da -şu,Kürdistan sorunu ile Türkiye nereye gidiyor?
26.7.2013