ASTARINI DA VERELİM Mİ?

ASTARINI DA VERELİM Mİ?

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

               Fî tarihinde MGK toplantıları gündemi, tansiyonu belirlerdi. Basın organları sabahtan kapıya kamp kurar, toplantının bitiş saatine kadar canlı yayın yapar, bitiminde de gece karanlığında sessizce Köşk’ten çıkan devlet büyüklerinin araçlarının içi görünmeyen görüntülerini yansıtırlardı.

7.5, 9 saatlik toplantının sonunda yapılan 3 cümlelik açıklamalarla yetinmek durumunda kalırdık.

Sonra onun yerini Bakanlar Kurulu toplantıları, ondan sonra da her hafta Salı günleri yapılan Parti Grup Toplantılarındaki liderlerin konuşmaları aldı.

Şimdi ise kronik tansiyon ataklarımızın günü ve saatinin yine değiştiğini görüyoruz.

Artık “İmralı”ya gidecek “heyet”in gidiş günü, “heyet”te kimlerin bulunacağı, hangi vasıtayla nereden gidecekleri ve en önemlisi dönüşte yapacakları/aktaracakları “malûm şahıs”ın açıklamaları yön veriyor yaşantımıza..

Bir sonraki “heyet”e kadar öngörülerimizi veya göremediklerimizi o açıklamalar belirliyor, etkiliyor.

“Heyet”, sanki Lozan Heyeti..

Yakın bir gelecekte TV’lerin naklen yayın araçları Mudanya iskelesine, 13-14 yıl önce olduğu gibi kamp kurarlarsa hiç şaşırmayın.

Adam yüzsüz olursa tabii astarını da ister, yahut kolunu kaptırmanın muhtemel olduğu durumlarda elini uzatmayacaksın..

Kader utansın..

Bu seferki “muhtıra”nın tamamını sayfama alacak değilim, çünkü a) Yazı kirlenir; ve b) Müseccel teröristin kendisini dünyanın merkezine koyduğu bir üslûbu beğenmedim.

Felek utansın..

Onun için, mahut metinde yer alan sadece iki konuyu kamuoyunun dikkatine getirmek istiyorum.

1.“Bu süre zarfında, tarafların çözümü zora sokabilecek tutumlardan karşılıklı olarak özenle kaçınmalarını rica ediyorum”.

2.”Aslında İmralı’da bir basın buluşmasıyla kamuoyunu doğrudan bilgilendirme imkânım olursa sürecin sağlıklı ilerlemesi hususunda ciddi katkılarım olabilir”.

Olur..

Bir de sekreter verelim, (zaten istiyor) hâttâ yetmez ayrıca bir basın danışmanı da olabilir, (mümkünse altı dil bilen 20-24 yaş arasında prezantabl bayanlar tercih sebebidir) basın toplantısı odası da ayarlanmalı, koltuklar, kürsü filan, kürsünün arkasına bayraklar; basın açıklamasının yapılacağı saatte dünya yayın organlarının temsilcilerinin yerlerini almasını takiben o prezantabl bayan kapıyı açarak “dikkat” çeksin ve oturanlar hep birden ayağa kalkarak huşû içinde, kapıdan görünecek olan malûm şahsı beklesin…

Yerseniz…

Ama bu senaryo, ilk maddeye aldığım üslûbu gözden kaçırmamalıdır.

“Taraflara” ,“ricada bulunuyor”..

Çünkü kendisi “taraflar üstü”, tarafsız, hakem, otorite “arabulucu”..

Say ki “taraflar” tarafından kendisine boşlukları doldurmak üzere tam yetki verilen BM yahut AB yahut NATO Özel Temsilcisi..

Peki sizce “taraflar” kim?

Bir tarafta teröristler; öte tarafta onlarla şu veya bu şekilde görüşenler.. Yâni teröristlerin silah zoruyla statü ve toprak istedikleri “oluşum”..

O kadar yüksek seviyede “hâkim otorite” ki, taraflara “rica ediyor”..

Az buçuk mürekkep yalamış olanlar, kıyısından köşesinden devlet geleneği olanlar (örneğin müstahdemler) kimin kimlere “Rica ederim” üslûbunu kullandığını iyi bilir.

Biraz zorlasam neredeyse; “Ben ki….Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Diyarbakır’ın ve Kürdistan ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki…

… şeklindeki meşhur “nâme” ile karşılaştıracağım ama..

Fransuva’ya ayıp olacak…

Hâl böyleyken memleketin ortasındaki Elazığ’ın Arıcak İlçesi’ne bağlı Üçocak Beldesi kırsalında gündüz vakti karakol inşaatına giden BDP’lilerin, bölgede karakol yapılmasını protesto etmeleri ve inşaattaki su tankına bilmem kimin posterini astıktan sonra tankı bayır aşağı yuvarlamaları; BDP Diyarbakır İl Başkanının “Biz halka söz vermiştik. Bu süreçte ve sonrasında Kürdistan’da, dağlarının neresinde olursa olsun, bir karakol temeli atılırsa, biz buna izin vermeyeceğiz. Halkımızla birlikte izin vermeyeceğiz. Dolaysıyla 6 aydır başlatılan bir müzakere süreci varsa, yeni yapılacak karakollar bu sürecin ruhuna terstir” demiş olması; BDP Elazığ İl Başkanının da karakol yerine fabrika, hastane ve yol yapılması gerektiğini söylemiş olması “Rica ederim”in yanında solda sıfır kalıyor..

Sanki memleketin doğusuna, batısının vergileriyle şimdiye kadar fabrika, hastahane ve yolu uzaylılar yaptıydı..

                    Son dakika notu; Arınç, malûm şahsın basın toplantısı isteği ile ilgili olarak; “Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği noktasına hiç sağa sola bakmaya gerek yok. Elimizdeki mevcut hukuki mevzuatta bu mümkün görünmemektedir. Daha önceki yönetmeliklere baktığınız zaman bir hükümlünün karşısına basın mensuplarını alıp da bulunduğu yerde bir basın toplantısı yapması hiçbir şekilde mümkün görülmemektedir. Bunun sorulması dahi caiz değildir. Çünkü olmayacak bir şeyin yönetmeliklerde kanunda uluslararası hukukta yeri olmayan bir konunun talep olabilir, herkes bir şey isteyebilir ama gerçekleşmemesi elimizdeki mevzuatla çok yakından ilgilidir” demiş.

                    Bu kadar çok kelime kullanılarak yapılan uzun cümlelerden siz de benim gibi; “Mevzuat kesinlikle değişmez” anlamını çıkaramadınız, değil mi?

                    Son dakika notu 2; Yine Arınç, Suriye’nin kuzeyindeki yeni oluşumla ilgili olarak da; “Biz orada bir binanın üzerinden sallandırılan kendilerine göre bayrak kabul edilen bir işaretle böyle bir yönetimin kurulduğu veya kurulacağı anlamını çıkaramayız.…Türkiye’nin aleyhine sonuç verecek hiçbir de facto eyleme veya olaya göz yummak durumunda değiliz” demiş..

                    İlahi Sayın Arınç; Türkiye’nin içinde bayraklar sallandırılır, “asayiş” birimleri törenle diploma alır, yol kesip kimlik kontrolü yapar, vergi salar-tahsilat yapar, mezarlık açarken “de facto” durum olmuyor da Suriye’deki mi sizi rahatsız ediyor? 22 Temmuz 20

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

ASTARINI DA VERELİM Mİ? - image001 40