Batı İslamcı radikalizmin korkunç boyutunu, İslam düşmanlığını işleyen bir filmin servis edilmesiyle başlayan ve terörist unsurların Libya Bingazi’de ABD Konsolosluğuna saldırması ardından protestoların Mısır’da,Irak,İran,Yemen,Sudan,Fas,Tunus,Afganistan,Pakistan,Bangladeş,Hindistan,Endonezya, Malezya’da ve bir çok Avrupa başkentinde genişlemesiyle farketti.
*
Başta,Başbakan Erdoğan’ın dinin demokrasiye aykırı olmadığı önyargısına tanınan kredinin ardından, “İslam Birliği” konseptine model edilen Türkiye’de -bir zaman sonra, toplumun çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışından, insan hakları, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerinden,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasi oluşmasına katkı koyma iddiasından kopartıldığı ve taassuba yöneltildiği tesbit edildi.
*
Sonra, Arap Baharı süreciyle Tunus,Libya,Mısır ve bir çok İslam ülkesinde desteklenen yeni İslamcı hükümetlerin, ekonomilerini rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı başaramadıkları -üstelik,demokrasi başlığında hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarını güvenceye alamadıkları, o toplumların da taassuba yöneldiklerini gördü.
*
O yüzden-dehşetle, Türkiye ve Arap ülkelerinin kendileri dışında çevresi ülkelerle de birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştiremediklerini, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmekte eksik kaldıklarını, uygulamalarıyla kitlelerini Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu fikrinde yetiştirdikleri ve “İslami Cihad”ın odağı haline getirdiklerini farketti.
*
İslami Cihad taraftarlarının kutsal savaş amacını taşımayan -fakat, kardeşlik fikri ve dayanışma hissi içerisinde dünyevi dini eğilimlerle yetiştirilmiş oldukları,
Türkiye’den,Mısır,Tunus,Libya gibi ülkelerde -önce, bütünlükçü felsefede merkezi, yerel, özerk idareler, yargı, üniversiteler,medya,sermaye kuruluşlarında etkin kadroları ele geçirdikleri, dini ve mesleki birlikler,esnaflar,üreticiler ve bilumum sivil toplum örgütleri oluşturdukları -sonra, canlarına ve mallarına kastettiklerine inandırıldıkları Batılı kafirlerin ve işbirlikçilerinin canına-malına kastetmeye iman eden yüzbinlerce kişi oldukları anlaşıldı.
*
Madem öyle! İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam dinini de potansiyel tehdit unsuru olarak görmeyi ifade eden İslamafobi’yi kapsayacak şekilde dinlere ve kutsal değerlere hakaretin uluslararası sözleşme düzeyinde nefret suçu kapsamına alınmasına yönelik girişim başlattı.
Girişime farklı Hristiyan mezheplerini birleştiren Cenevre Dünya Kiliseler Birliği, böyle bir yasanın dini hoşgörüsüzlüğe neden olacağı kanaatiyle karşı çıkınca; Medeniyetler İttifakında çatlak oluştu.
*
Bu tablo ABD Savunma Bakanlığını İsrail’in bölgedeki güvenlik ortaklarından izolasyonunun büyümesiyle kapsamlı bir Ortadoğu barışının fiilen beklemede kalmasından dolayı son derecede rahatsız etti.
Bu gidişatı tersine çevirecek adımlar atmak ve İsrail’in Filistin, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerle dostluğunun geliştirilmesi planını yürütmeye koyulundu..
*
Rusya Devlet Başkanı V.Putin, küresel barış ve istikrarın temini için uluslararası hukukun üstünlüğünün uluslararası yasal teşkilatlanmalara yansıtılması ve yeni güç dengesinin kurulması şartından yanadır.
Bu şartın en önemli türevlerinden birini küresel tehdit kabul edilen radikalizm oluşturuyor.
*
Bu noktada Putin,”Son yıllarda olaylar, her türden ve mezhepten dini radikallerin etkinliğini arttırdığını göstermektedir.Geleneksel İslam taraftarlarına karşı neredeyse terör savaşı ilan edilmiş durumda. Yüzsüzler,din adamlarını sindirmeye çalışıyor ya da insanlara geleneksel İslam’la ilgisi olmayan yanlış bilgiler dayatıyor.Korkutmaya gelince – eminim, bunları yapmaya çalışanları tam bir fiyasko bekliyor. Çünkü din adamları sadece işini yapmıyor. Yüce Allah’a hizmet ediyorlar. Bu insanları kimse korkutamaz” derken,İslami Cihad’ın ne menem bir kaynaktan durmaksızın türeyen karakterine işaret etti.
*
Nitekim, ABD Başkanı B.Obama’nın Mayıs’ta yaptığı konuşmada terörle savaşın bitmesi gerektiği,El Kaide örgütün etkisini yitirdiğini,bundan sonra mücadelenin tek başına hareket eden kişilerle nokta atışı saldırılar,müttefik ülkelerle etkin ortaklıklar,diplomatik ilişkiler ve yabancı ülkelere destek prensipleri çerçevesinde yürütüleceği iddiası,
Geçen hafta ABD Colorado-Aspen’de yapılan 2013 Güvenlik Konferansı’nda eleştirildi.
*
Terör tehditinin her coğrafyada farklı olduğu, Suriye’ye toplanan ve tek başına hareket eden teröristlerle mücadele etmenin zorluklarına değinildi.
ABD Askeri İstihbarat Başkan Yardımcısı David Shedd, hâlihazırda Suriye’de farklı eğilimli yaklaşık 1.200 muhalif grubun bulunduğunu, hedeflerinin ve amaçlarının anlaşılmasının imkânsız olduğunu açıkladı!
Yeni terör tehditleri karşısında polis ve mahkemelerin hiç olmadığı kadar kullanılması gerektiği -hatta,yargının terörün yeni yüzüyle başetmesinin ne denli güç olacağı söylendi.
Suriye’deki çatışmanın Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifasından sonra da aylar ve hatta yıllarca sürebileceği ve radikalizmin bu boyuta ulaşmasında yanlışlarından dolayı ABD istihbaratı suçlandı.
*
Şimdi ABD iki ayağı bir pabuçta gibidir.
İsrail, Suriye’de muhalif güçlerin zafer kazanması halinde asgari bir bölgede iktidarın siyasetçiler yerine uluslararası İslamcı terör örgütlerinin eline geçme olasılığı ve İran’ın her türlü yaptırıma rağmen hâlâ nükleer gelişmesini sürdürdüğünden yakınıyor.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Filistin ve İsrail’in ilke olarak kabul ettiği barış görüşmelerinin başlayacağına ilişkin açıklamayı yapmak üzereyken,”1967 savaşı öncesindeki sınırlar” konusunda İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü ile El Fetih arasında anlaşmazlık yüzünden barış görüşmeleri erteleniyor.
Çünkü -hâlâ, İsrail sınırının az ötesinde Suriye’de Esad ve isyancı güçler pek çok bölgede çatışıyor ve ayda 5 bin kişi hayatını kaybediyor.
Daha dün Irak’ta bomba yüklü bir kamyon 65 kişiyi hayatından etmiştir;terör tüm İslam dünyasını sarsıyor.
Suriye muhalif güçleri Cenevre Konferansına Esad’sız gidilmesi -bu suretle,iç savaşın bütün vebalinin Esad’a yüklenmesi için Washington’a BM Güvenlik Konseyini iknaya gidiyor1
*
Ya da Mısır’da hâlâ devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yanlılarıyla karşıtlarının çatışmaları devam ediyor,taraflar uzlaşmaya yanaşmıyor.
Batılılar Mısır’da yaşanan gelişmeleri askeri darbe olarak tanımlamıyor, Türkiye’de Başbakan Erdoğan ve bazı İslam ülkeleri ” İslam Birliği” konseptinin tedavülden kalktığı -giderek,sıranın kendilerine geleceği düşüncesindedir, bu gelişmeleri askeri darbe olarak değerlendiriyor.
Tıpkı Türkiye’deki İslamcı Erdoğan’ın oluşturduğu parti-devlet yolunda bir hayli yol almış Mursi destekçisi Müslüman Kardeşler örgütünü, “Mursi ‘nin yönetimi yasal bir yönetimdi. Mursi seçimler yoluyla iktidara geldi ve askeri darbe yoluyla devredildi. Böyle duruma boyun eğmek zaafı ve yenilgiyi kabul etmek demektir” yoluyla teşvik ediyorlar.
*
İslamcılığın siyasal lideri Başbakan Erdoğan İmam Hatip Liseleri Mezunlar ve Mensupları Derneği’nin iftar yemeğinde salt Batı medeniyetine Cihad etme fikriyle yetiştirilmiş -fakat, kardeşlik fikri ve dayanışma hissi içerisinde dünyevi dini eğilimleri şişik tebasına sesleniyor.
“Biz İslam coğrafyasının haline bakıp, umutsuzluk içinde kıvrananlardan olmayacağız. Biz tam tersine karanlığa bir mum yakmanın, o karanlığın en azından bir köşesini olsun aydınlatmanın gayreti içerisinde olacağız. Sabır, tahammül ve iman, onlara ek olarak nesil yetiştirme mücadelesi yani cehdi -emin olun, içinde bulunduğumuz şu manzarayı değiştirmeye ziyadesiyle yetecektir” diyor.
*
Hafta içinde beynini “dört dörtlük Alevi” olduğu uydurmasına kaptırmıştı -sanki, elinde Hz.Ali’nin zülfikârı -vallahi,dünyaya postasını atıyor…
Nasılsa Zülfikârı tutan elinin düşeceği, Cenevre Konferansıyla birlikte uluslararası yeni güç dengesinin kurulacağı ve radikalizmin marjinalleşeceği umuluyor…
21.7.2013