AB-ABD Ticaret Anlaşması ve Türkiye (1)

Avrupa Birliği Konseyi,  14 Haziran 2013 tarihinde Avrupa Komisyonu’na ABD ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı kapsamında müzakerelere başlaması için yetki vermiştir.

 

AB Konseyi’nden müzakereleri başlatma yetkisi alınması üzerine G–8 Zirvesi’nde, AB ve ABD yetkilileri kapsamlı bir Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı için müzakerelere başlamaya hazır olduklarını ve ilk müzakere turunun da 8 Temmuz 2013 tarihinde başlayacağını açıklamışlardır.

 

Bu önemli konu basınında gereğince yer bulmamıştır.

 

Müzakere süreci eğer Türkiye dışarda tutularak gerçekleşecek olur ise, Türkiye ekonomisinde sıkıntı kapıda demektir.

 

Bu sebeple konuyu iki ayrı yazımda ele almak istiyorum. Yazımın ikinci bölümünü haftaya yayınlayacağım.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması imzalamak için masaya oturması, Türkiye ekonomisini zora sokacak gibidir.

Türkiye Avrupa Birliği Gümrük Birliği’nin çerçevesini çizen Ankara Anlaşması’nın 28’nci maddesinde, ortaklığın nihai hedefinin Türkiye’nin üyeliği olarak belirlenmiştir. Gümrük Birliği’nin 1 Ocak 1996 tarihinde tamamlanmasıyla Ankara Anlaşması’nın 5’nci maddesi uyarınca Türkiye AB ortaklığının  son dönemine geçilmiştir.

Türkiye’nin 1/95 sayılı OKK gereğince AB’nin Ortak Ticaret Politikasına uyum sağlanması (OGT’ye uyum, tercihli ticaret anlaşmaları, otonom rejimler) bir zorunluluktur.

Türkiye bu uyum kapsamında, üçüncü ülkelerden sanayi ürünleri ithalatında AB’nin OGT’ni uygulamayı, ithalat üzerinden alınan diğer vergi ve fonları kaldırmayı, AB’nin tercihli ve otonom ticaret rejimlerini üstlenmeyi taahhüt etmiştir.

Gümrük Birliği kapsamında yüksek koruma oranları ile kendi pazarlarını koruyan ülkelere Türkiye’nin düşük seviyelerde olan OGT uygulaması sebebiyle sağladığı tek yanlı avantajı, STA’lar kapsamında karşılıklı hale getirmesi çok önemlidir.

1/95 sayılı OKK, gümrük vergileri ve ilgili düzenlemelerin yanı sıra Topluluğun gümrük konusundaki yasa, tüzük ve yönetmeliklerine uyum sağlanmasını gerektirmektedir.

Çünkü, gümrük birliğinde malların serbest dolaşımı söz konusu olduğundan ortak ticaret ve ortak rekabet kurallarının taraflar arasında  uygulanması gerekmektedir.

5 Şubat 2000 tarihinde yürürlüğe giren 4458 sayılı Gümrük Yasası ile gerekli yükümlülük yerine getirilmiş, malların menşei, gümrük değeri, Gümrük Birliği alanına giriş ve çıkışlar, gümrük işlemlerine ilişkin AB Gümrük Kodu’na uyum sağlanmıştır.

Gümrük Birliği’nin tamamlandığı 1996 yılı başında Türkiye, hassas ürünler dışında ortalama yüzde 85 seviyesinde OGT uyumunu gerçekleştirmiş, 2001 yılı başından itibaren de bu  ürünlere ilişkin indirimler tamamlanmıştır.

Türkiye’nin, AB’nin uyum kapsamında ayrıca, AB’nin tek taraflı ticari tavizler tanıdığı otonom düzenlemelerine de 2001 yılı sonuna kadar uyum sağlaması hükme bağlanmıştır.

Bu çerçevede, AB’nin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi tümüyle üstlenilmiştir.

Türkiye, Gümrük Birliği kapsamında AB pazarında sağlamış olduğu avantajlarını kaybetmemek için AB’nin serbest ticaret anlaşmaları imzaladığı ülkelerle karşılıklı yarar esasına dayalı benzer anlaşmalar imzalamak zorundadır.

AB üyesi olmayan fakat AB ile Gümrük Birliği gerçekleştiren Türkiye, AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarından zarar görmektedir.

Serbest ticaret anlaşmalarında taraflar arasındaki ticarette malların tercihli rejimden yararlanmaları menşe kurallarına göre olmaktadır.

Bu anlaşmalarda ortak ticaret politikaları ve ortak rekabet kuralları uygulama zorunluluğu bulunmadığı gibi, taraflar üçüncü ülkelere karşı kendi gümrük tarifelerini uygulamaktadır.

Tercihli veya tercihsiz ticaret anlaşmalarının ortak özelliği, bunların uygulanabilmesi için malların kökeninin belirlenmesini sağlayan kuralların varlığıdır.

Menşe, eşyanın ekonomik milliyetidir.  Menşe kuralları ise eşyanın hangi ülke menşeli olduğunun belirlenmesini sağlayan özel kurallardır.

Dış ticarette, eşyanın menşe ülkesine bağlı olarak değişen gümrük vergilerinin uygulanması veya belirli ülkeler menşeli eşyanın ithalatta anti-damping, telafi edici gümrük vergisi, korunma önlemi veya miktar kısıtlaması gibi ticaret politikası araçlarına tabi olması, eşyanın menşeinin belirlenmesini gerekli kılmaktadır.

Bir eşyanın “menşe ülkesi” ile “geldiği ülke”  farklı olup, ikisi her zaman aynı ülke olmayabilir. Türkiye iki ayrı adet çapraz menşe kümülasyonu sistemine taraftır.

Bunlardan Pan Avrupa Akdeniz Menşe Kümülasyonu Sistemi (PAAMK),  Türkiye, Avrupa Birliği, EFTA ülkeleri (İsviçre, Lihtenştayn, İzlanda ve Norveç), Cezayir, Fas, Filistin, İsrail, Lübnan, Mısır, Tunus, Ürdün ve Faroe Adaları’nın dahil olduğu çapraz menşe kümülasyonu esasına dayalı serbest ticaret alanı sistemidir.

Bu kapsamda Türkiye serbest ticaret anlaşması imzaladığı AB, EFTA ülkeleri, Fas, İsrail, Mısır, Tunus ve Ürdün ile tercihli ticarette çapraz menşe kümülasyonu uygulamaktadır.

Batı Balkan Menşe Kümülasyonu Sistemi ise,  Türkiye, AB, Batı Balkan ülkelerinin (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan) dahil olduğu çapraz menşe kümülasyonu esasına dayalı serbest ticaret alanı sistemidir.

Bu kapsamda Türkiye, AB (sadece Gümrük Birliği kapsamındaki ürünler için), Arnavutluk, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan arasında çapraz menşe kümülasyonu uygulanmaktadır.

Batı Balkan menşe kümülasyonu sistemi, Türkiye’nin 4 Kasım 2011 tarihinde imzaladığı Pan Avrupa Akdeniz Tercihli Menşe Kuralları Hakkında Çok Taraflı Bölgesel Sözleşme ile PAAMK sisteminin bir parçası olmuştur.

Böylece Çok Taraflı Bölgesel Sözleşme, PAAMK sistemini Balkan ülkelerine de geçerli kılmaktadır. ()

AB ile serbest ticaret anlaşması olan ülkeler Türkiye’ye mal satarken gümrük vergisinden muaf olmakta, ancak Türkiye AB üyesi olmadığı için bu ülkelere ihracatında normal ihracat işlemine tutularak  ağır vergi yükleriyle karşılaşmaktadır. 

Bu durumda anlaşma imzalayan ülkeler dış ticarette büyük avantaj sağladıkları için, Türkiye ile benzer  anlaşmaları yapmaya istekli olmamaktadır. AB ile STA’sı olup Türkiye ile STA imzalamamış başlıca ülkeler Meksika, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Cezayir’dir.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, AB’nin imzaladığı STA’nın giderek Türkiye’nin aleyhine geliştiğini şöyle açıklamaktadır:  “2012 yılında Meksika’dan 867 milyon dolarlık mal almışız. İhracatımız ise 206 milyon dolarda kalmış. Cezayir’den ithalatımız 2.6 milyar dolarken ihracatımız 1.8 milyar dolarda kalmış. En kötüsü tablo ise Güney Afrika ile… 382 milyon dolarlık satışa karşılık 1.3 milyar dolarlık ithalat gerçekleşmiş. Biz onlara yüzde 40’ı aşan vergilerle mal satarken onlar Türkiye’ye çok düşük vergilerle girmiş.”

Avrupa Birliği’nin serbest ticaret anlaşması için ABD’nin dışında Japonya ile de masaya oturacak olması,  Türkiye’yi tedirgin etmektedir.

ABD’ye ihracatın 5.9 milyar dolar olduğuna dikkat çeken  Ekonomi Bakanı, “İthalatımız ise 14.1 milyar dolar. Zaten büyük bir dengesizlik var. Şimdi bir de AB ile serbest ticaret anlaşması imzalar, bizle ayrıca imzalamazsa o zaman dış ticaretimiz çok daha aleyhimize olacak” diyerek Hürriyet gazetesine şu açıklamayı yapmıştır:

“Avrupa Birliği’ne diyoruz ki, madem böyle bir sistem var ve biz bundan mağduruz. Ya Gümrük Birliği’ni revize edelim, vizeyi kaldırın, ürünlerimize kotayı kaldırın, 3. ülkelerle serbest ticaret anlaşması yaparken ‘Türkiye de taraftır’ deyin ya da Gümrük Birliği’nden çıkalım, bizimle de serbest ticaret anlaşması yapın…

1995 yılında Gümrük Birliği anlaşmasını yapan hükümet başarılı bir iş yaptı. Ama bir de önemli yanlışa imza attı. Avrupa Birliği üye olmayan bir ülkeyle ticari anlaşma yaparsa bizim de o ülke ile özel anlaşma yapmamız şartını koydurdu. Amaç Güney Kıbrıs’tan mal alınıp satılmasının önüne geçmekti. Ama bu madde döndü dolaştı Türkiye’yi vurdu…

Avrupa Birliği  samimi değil. Biz AB’ye üye olmayan ama Gümrük Birliği’ne dahil tek ülkeyiz. Üçüncü ülkelerle yaptıkları serbest ticaret anlaşmaları bizi olumsuz etkiliyor. AB, bizim özel durumumuzu hiçe sayarak serbest ticaret anlaşmaları imzalıyor. Bizim gümrük vergilerimizi düşürüyor, fakat o ülke Türkiye’nin ihraç malları için gümrük vergilerini aynı seviyede tutuyor. Şimdi AB’ye çağrıda bulunuyoruz. Ya Gümrük Birliği’nde kalalım, vizeyi, ürünlerimize kotayı kaldırın, üçüncü ülkelerle anlaşmalara bizi de ekleyin. Ya da, Gümrük Birliği’nden çıkalım, bizimle serbest ticaret anlaşması yapın…”

Gümrük Birliği’nden ülke olarak çok faydalandığımızı, 17 yıldır gümrükleri sıfırlayıp mal sattığımızı ama zaman içindeki gelişmelerin artık aleyhimize bir hal aldığını  belirten Çağlayan, “Güney Kıbrıs’ın bugün ihtiyacı olan para bizim sadece bir holdingimizin cirosu kadar. Güney Kıbrıs’tan mal almazsın satmazsın olur biter. Ama Güney Kıbrıs düşünülüp koyulan o maddenin bugün bize faturası çok büyük. Biz serbest ticaret anlaşması yapan taraflara sanayide yüzde 4.2 gümrük vergisi uygularken onlar bize yüzde 40-50 vergi uyguluyor. Burada inanılmaz bir haksız rekabet var. Avrupa Birliği bunu bize bile bile yapıyor, biz de göz göre göre seyredemeyiz. Her geçen gün daha da mağdur oluyoruz” demiştir. ()

Bu sebeple AB-ABD Transatlantik Ticaret Yatırım Ortaklığı müzakerelerine Türkiye’nin en azından gözlemci ülke olarak katılması gerekir. Eğer Türkiye AB ile ABD arasında gerçekleştirilecek serbest ticaret anlaşması kapması dışında kalırsa, bundan büyük zarar görecektir.

 

 

 


Yazıları posta kutunda oku