- Salı, 02 Temmuz 2013 14:04 tarihinde yayınlandı.
Medya, Milli Güvenlik, MİT, Genel Kurmay Arşivlerinden:
Ramis oğlu, 1942, Erzurum doğumlu Fethullah Gülen:
Belgelendirilmiş bilgilere göre “Ermeni olan dedesinin Pasinlerli İbrahim Bey’in hizmetkarlığını yaptığı yıllarda, Rus işgali sırasındaki – Ermeni ayaklanmasında İbrahim Bey ve ailesi Ermeni hizmetkarlarının tasallutuna uğrayınca, İbrahim Bey hizmetkarını ve onun ailesinin bir bölümünü öldürür. Ardından, intihar eder. Olaydan kimliğini gizleyerek kaçıp sağ kurtulan Fethullah Gülen‘in babası, 18-19 yaşlarındayken yeni bir kimlikle, İspir’e gelir ve yerleşir. Özellikle Türkleri katleden Kafir Ermenilere köfrederek, heryerde Ehlübeyt yolunda Mümin Müslüman olduğunu ilan eder.
Yeni Müslüman adı ile bir Türk kızı ile evlenir. Gülen‘in babasının ‘Öyle bir evlat yetiştiriyorum ki, bunları kendi dinleri ile vuracak’ deyimi burden kaynaklanır ( E.M.H, 2 Haziran 1999)
Cumhuriyet’ten Deniz Som, 16 Haziran 1999 tarihli “Vaziyet”te, okuyuculardan Veli Yıldırım’ın ağzından şu bilgileri aktarıyor: “ABD’de, Türkiye’deki ‘Sızıntı’ Dergisi’nin karşılığı olan ‘The Fountain’ isimli bir dergi var. Bunu, Washington’daki Truestar şirketi yayımlıyor, editörlerinden ikisinin isimleri, Washington Katolik Üniversitesi’nden Cizvit papazı Sidney Griffith ve Abdülaziz Sachedina. Bunlardan Griffith, bir ara Gülen‘i New Jersey’de ziyaret etmiş.
Sachedina ise Tanzanya’da doğmuş; Hindistan, İran ve Kanada’da okumuş; Şiilik davasına hizmet için uzun yıllar ABD, Kanada, Ürdün, Pakistan ve Afrika-Avrupa ülkelerinde dersler vermiş; halen de Virginia Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan bir kişidir. Sachedina, mesaisinin bir bölümünü ABD’deki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde (CSIS) ‘din, politika ve insan hakları uzmanı’ olarak çalışmaya ayırmış; aynı zamanda ‘Mehdilik’ konusunda uzman kabul ediliyor ve bu konudaki konferanslarıyla da tanınıyor.
1962’de Georgetown Üniversitesi bünyesinde kurulan CSIS, dünyanın muhtelif ülkeleri ve bölgeleri üzerinde politik-ekonomik araştırmalar yapıyor ve hazırladığı senaryoları ABD yönetimine ve şirketlerine sunuyor. CSIS’in Orta Doğu Masası’ndaki yöneticilerden bir olan Edward R.M.Kane Kahire, Bağdat, Beyrut, Tripoli, Dakar ve Ankara’da CIA görevlisi olarak da çalışmış. Dolayısıyla, CSIS ile CIA arasından bağlantı kurmak mümkün.” Som, Yıldırım’ın bilgilerini aktardıktan sonra, şu yorumu yapıyor:
“The Fountain’ın son sayısında ‘The Restoration of Balance’ diye (Dengenin Onarımı) başlıklı bir yazı var; yazarı, M.Fethullah Gülen. Yöneticisi olarak İsa Saraç’ın, murahhas aza olarak Cherly Pearson’ın ve genel koordinatör olarak Mustafa K.Sungur’un göründüğü derginin yazı kadrosunda, kimliği açıkça belirtilmemiş bir isim daha bulunuyor:
M.F.Şahin. Bilindiği gibi, Fethullah Gülen, bazı yazılarında Abdülfettah Şahin adını da kullanıyor. Türkiye’de de satılan The Fountain, Internet ortamında da mevcut ve ‘İslamiyette yeni bir ses’ olarak Gülen‘in görüşleri veriliyor. Fethullah Gülen ABD’de ‘tedavi oluyormuş’ diyorlar, ‘entegrasyon tamamlanınca’ dönecektir.”
Gülen‘in, “Sahabe efendilerimize cinnet derecesinde sevgisi vardı” şeklinde tanımladığı babası Ramiz, çocuklarına, Sahabelerle hiç ilgisi olmayan isimler vermiştir: Fethullah, Sıbgatullah ve Mesih.
Gülen‘in babasının, oğullarından birine, samimi Müslüman ailelerde rastlanmayan ve ama Yehova Şahitleri’nin propaganda yayınlarında sık sık kullanılan “Mesih” adını vermiş olması dikkat çekicidir.
… Nedendir bilinmez, lakin Fethullah Gülen babasının Alvar Köyü’nden ayrılması ile ilgili olarak “Küçük Dünyam” kitabında hiç bir açıklamada bulunmamaktadır. Oysa bu, son derece ciddi ve açıklama gerektiren bir konudur. Gülen‘in suskunluğu akla, “neleri ve niçin gizlediği” sorusunu getirmektedir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.18’e atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999).
Cumhuriyet’ten Deniz Som, 22 Haziran 1999 tarihli “Vaziyet”te, okuyuculardan Veli Yıldırım’ın ağzından şu bilgileri aktarıyor: “Türkiye’deki ‘Sızıntı’ Dergisi’nin ABD’deki karşılığı olan ‘The Fountain’ın üst yönetiminde görevli kişilerden biri de İslam-Hıristiyan ilişkileri ve Orta Doğu konularında uzman olan İbrahim M. Abu Rabi. Rabi aynı zamanda, Hartford Üniversitesi’nde ‘McDonald Center for the Study of Islam and Christians’da görev yapıyor…
Said-i Kürdi Nursi’nin talebesi olduğu söylenen Vatikan Dinler Arası Enstitüsü’nden Kardinal Thomas Michel ve ABD’deki Georgetown Üniversitesi’nden Barbaba Stowasser, İstanbul’a geldiklerinde Fethullahçıların konuğu olmuşlar. Gülen‘in, Vatikan’da Papa’yı ziyareti sırasında açıkladığı, Şanlı Urfa’da üç dini bir araya getirecek bir okul açma düşüncesinin de ABD’de hazırlanan planlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekiyor. Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’da faaliyet gösteren Misyonerler ile İslamcılar’ın işbirliği incelenirse, günümüzdeki senaryolar daha iyi anlaşılır.
Türkiyedeki Hayatı:
1968 yılı itibariyle İzmir Merkez Vaizi, İzmir İmam Hatip ve İlahiyatta Öğrenciy etiştirme Derneği Kestanepazarı Kuran Kursu öğreticisi görevlerinde bulunmuştur.
1969 Ağustos ayı içinde İzmir Buca’da kendi yönetiminde olan dernek ve Kestanepazarı Kuran Kursu’nda okuyan 100 öğrencinin katılımıyla açılan bir kampta, Kuran okumanın yanı sıra Saidi Kürdi – Risale i Nur eğitimi yapmıştır. Aynı yıl içinde 1. Dünya Savaşında yenilen Osmanlı Devletinin yarısını kapma adına İngiliz ağalarından destek alarak – Kürt Teali Cemiyeti”ni kuran, Saidi Kürdi – için Isparta’da okutulan mevlüde katılmıştır.
1970′de İzmir’de Nurculuk üzerine programlar yapmış, ayrıca toplantılarda eğitici görevini üstlenmiştir. 1971 Ocak ayı içinde, İzmir İmam Hatip ve İlahiyat Öğrenci Yetiştirme Derneği içinde Saidi Kürdi -Nurculuk faaliyetleri yürüttüğü gerekçesiyle dernek idare heyetinden çıkarılmıştır.
Aynı yıl itibariyle Nurculuk faaliyetlerinden dolayı İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından ifadesi alınarak hakkında dava açılmıştır. Anılan komutanlıkça açılan davası sonucunda vaaz etme yetkisi alınmıştır.
1972 Eylül ayı içinde Erzurum’a gitmiş, anılan ilde Saidi Kürdi – Nurcu liderle görüşmüş ve çeşitli Saidi Kürdi – Nur toplantılarına katılmıştır. 1973 yılı itibariyle Edremit’e tayin edilmesine karşın, İzmir’de ikamet ederek her hafta cuma günleri Edremit Alemzade Camii’nde vaaz vermiş ve her gelişinde ayrı ayrı Saidi Kürdi – Nur medreselerinde Nur toplantıları düzenlemiştir.
Aynı yıl itibariyle Edremit Merkez Vaizi görevi sırasında yaz aylarında Edremit civarında açılmış olan ve Saidi Kürdi – Nurcu öğrencilerin iştirak ettiği kamplarda Nurculuk faaliyetlerini organize etmiştir.
1974 Eylül ayı içinde Merkez Vaizliği’ne tayin edilmiştir. 1974 1976 yılları arasında yurt çapında çeşitli konularda konferanslar vermiştir. 1976 Temmuz ayı içinde Aydın çevresinde açılması planlanan Saidi Kürdi – Nur kamplarında F. Gülen’in Saidi Kürdi – fıkıh dersi vereceği öğrenilmiştir. 1976 Ağustos ayı başında İzmir Bornova ilçesi vaizliğine atanmıştır.
Münfesih MSP yanlısı olan Saidi Kürdi – Nurculardan Fethullah Gülen, İran’da gerçekleştirilen devrimin Türkiye’de de gerçekleştirilmesini arzulamakta olup, Türkiye’de İslami bir devrim için yurt sathında teşkilatlanmaya önem vermektedir. İzmir Bornova Merkez Vaizi olduğu dönemde vaaz bantlarının yurt sathında dağıtılmasını sağlayarak Saidi Kürdi – Nurculuk propagandası yapmıştır.
19.04.1980′de İzmir’de gerçekleştirilen bir Saidi Kürdi – Nur toplantısında yaptığı konuşmada; birkaç gün içerisinde “Huruç harekatı” (Atılım harekatı) başlatılacağını, bu harekat için hemen hemen her ilde liderlerin tespit edildiğini, İran’da yapılan İslam harekatının Türkiye’de de böylece başlamış olacağını” belirtmiştir.
1980 yılında İzmir’de bir Saidi Kürdi – Nur toplantısında yaptığı konuşmada; “Huruç harekatının başarıya ulaşması için bütün yurtta kendi binalarında ve kiralayacakları müsait yerlerde orta ve yükseköğrenim gören öğrenciler için yurt binalarının açılması, yurtlarda eğitilen öğrencilerin meyvalarını vermesi, kendi fikirleri doğrultusunda çeşitli kitap ve dergilerin basımının gerçekleştirilmesi ile özellikle Türkiye’deki öğretmenlerin büyük bir bölümünün kendi yönlerinde faaliyet göstermeleri gerektiğini” ifade etmiştir.
24.06.1980 tarihinde, “Denizli Merkez Akyazılı Köyü Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı” Denizli Şubesi’nin açılışında yaptığı konuşmada; “Milletimiz içinde bulunduğu zelil duruma, şeytanın uşakları muallimler ve onların yetiştirdiği inançsız talebeler nedeniyle düşmüştür. Rusya, Müslümanlığın giderek azalması ve komünizmin yayılması amacıyla, Türkiye’ye her yıl yardım göndermektedir. Ahlaksızlık, zina ve anarşi almış yürümüştür” tarzında ifadeler kullanmıştır.
Yazıcı Saidi Kürdi – Nurcuların lideri olan Fethullah Gülen, Bornova Merkez Camii’nde verdiği vaazlarında, hükümetin icraatlarını eleştirmiştir. 1980 yılında İzmir’de Saidi Kürdi – Nurcuların yayın organı “Sızıntı” adlı dergide zaman zaman “MFD” rumuzu ile yazılar yazmıştır.
12.09.1980 tarihinde Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nca kendisini yakalamaya yönelik operasyonu haber alması sonucu, İzmir’den Erzurum’a kaçmıştır. 16.10.1980 tarihinde müstafi addedilmek için Erzurum’dan 20 günlük, daha sonra Kayseri Tıp Fakültesi’nden 45 günlük rapor alıp Bornova Müftülüğü’ne göndermiştir. 1980 Aralık ayında İzmir Bornova Merkez Vaizliği’nden Çanakkale’ye tayinini yaptırmıştır. 1981 Ocak ayı itibarıyla Isparta ili Uluborlu ilçesinde bulunan Islah Sitesi’ndeki “İmam Hatip Lisesi Öğrencilerini Koruma ve Yetiştirme Derneği”merkezinde gizlenmiştir. 27.02.1981 tarihinde Eyüp İstanbul Hükümet Tabipliği, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği’nce 20 günlük rapor almıştır.
22.03.1981 tarihinde Çanakkale Müftülüğü Merkez Vaizliği’nden istifa etmiştir. 1981 yılında Ankara’da Saidi Kürdi – Nurcu liderlerden “Toprak Diş Kliniği” sahibi Hayrettin Toprak‘ın evinde saklanmıştır. 1982 Mayıs ayında Konya’daki Saidi Kürdi – Nurcu liderlerle bir toplantı düzenlemiştir. 7.8.1982 tarihinde Keşan’ın bir köyünde gizlenerek “Molla” ve “Dahhak” takma isimlerini kullanmıştır.
Aynı yıl itibariyle Saidi Kürdi – Sızıntı grubuna mensup şahıslarca, Mekke’de kiralanan bir dükkanda adı geçenin bantları hac süresince Türk hacılarına satılmıştır. 10.06.1983 tarihinde Menemen Helvacıköy’de Saidi Kürdi – Y.İ.E. öğrencisi Yaşar Erdoğdu’nun yanında saklanmı, Ege Ordu ve İzmir Antalya illeri Synt. Komutanlığı’nın 7 Şubat 1985 tarihli yazısı ile arananlar listesinde yer almıştır. 18 Mayıs 1985 tarihi itibariyle, kendisini maddi yönden destekleyen zenginlere hitaben İstanbul/Altunizade’de bir konuşma yapmış ve özel okullara maddi yardımda bulunmaları için etkileyici öğütlerde bulunmuştur.
23 Eylül 1985 tarihi itibariyle Çanakkale ili Biga ilçesinde mukim Fethullah Gülen grubuna mensup Saidi Kürdi – Nurculardan Sabri Kadıoğlu, Abdülkadim Zellüm adlı yazarın “Hilafet Nasıl Yakıldı” isimli eserini, Saidi Kürdi – Nurcular ile Milli Görüş mensuplarına ücretsiz olarak dağıtmıştır. 1 Ekim 1985 tarihi itibariyle; Hizb üt Tahrir mensubu Muhammed Kürdi, parti merkezinden aldığı emir üzerine, İzmir’de tahsilini yaparken, Fethullah Gülen ile bir görüşme yapmış, ancak bu görüşmede müspet bir netice alınamamıştır. Genelkurmay Başkanlığı tarafından çıkarılan 15 Nisan 1985 gün ve 7130 97/85/Synt. İstihbarat Hrk. Ş. Ks. sayılı aranan şahıslar kitabının 2. kategori, 15. sayfa ve 588 sırasında arananlar arasında yer almıştır.
1987 yılında, İstanbul’daki evinde, Saidi Kürdi – imamlarına eğitim vermeye başlamıştır. 6 Eylül 1987 günü yapılan seçim yasaklarıyla ilgili referandumda, Turgut Özal’ı desteklemek maksadı ile Nurcuların hayır oyu kullanmalarını sağlamıştır. Şubat 1990 tarihinde Korkut Özal’ın dünürünün İstanbul’daki evinde, “ANAP’ın geleceği ile ilgili” toplantıya katılmıştır. Mart 1990 ayı içerisinde Türkiye’deki İslami faaliyetleri tek bir merkezden koordine etmek amacıyla oluşturulan İslam Şurası içerisinde yer almıştır. 1990 yılı içerisinde rahatsızlığı sebebiyle birkaç kez yurtdışına çıkmıştır. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimler arifesinde münfesih MÇP’ye 3.5 milyar yardımda bulunmuş ve seçimlerde MÇP ile ittifak yapan RP’yi desteklemiştir.
Nisan 1992 ayı içerisinde, Azerbaycan‘a giderek anılan ülkede TV kurma çalışmalarını başlatmıştır. Aynı tarihte ABD’deki Saidi Kürdi – Risale i Nur Enstitüsü’nün çalışmalarını yönlendirmek maksadıyla gizli olarak anılan ülkeye gitmiş, ardından Avustralya’ya geçerek Türk öğrencilerin akademik eğitim gördüğü okul ve kaldıkları yurtları ziyaret etmiş, ayrıca kuracağı üniversitelerde ders verdirmek amacıyla söz konusu ülkelerdeki çeşitli profesörlerle de görüşmüştür.
19 Ocak 1994′te Ankara’da kurulan “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’‘nın kurucuları !! arasında yer almaktadır. Tuhaf bir şekilde 1995 yılı içerisinde ABD, Almanya, İngiltere ve KAFİR dediği Rusya’nın Türkiye’deki büyükelçileri tarafından ayrı ayrı ziyaret edilmiştir. Lakin: Ağustos 1995 tarihi itibarıyla basında çıkan devlet yanlısı beyanları nedeniyle İBDA C örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu tarafından ölümle tehdit edilmiştir…
Said-i Kürdi – Nursi nin Türk düşmanlığı..
Maalesef 11. kasım 1938 gününden itibaren, TÜRK Milleti ATA sına ağlarken, işte Anglo-Aakson işbirlikçisi Yabancı Ajanları Saidi Kürdi – Nursi cemaatleri TÜRK düşmanları sinsi sinsi geliştiler ve bugün ABD de deki çiftlikte “yan gelip yatıyor”lar. Öyleki etrafındakilere alenen “Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün” diyen bir – ŞEREFSİZ KAFİR DOSTU DEYYÜS DÖLÜ – Melunun sözde İnsanlık – Müslümanlık adına, İsmi ile cismi ile TARİH BOYU – onbinlerce yıl Anadolunun sahibi Türk milletini – bazıları kaldıkları yerlerde aynı dili konuşarak Kürtleşenleri dahil bugün – SADECE – 12 Milyon civarında olan (1. Körfez Savaşı Iraktan 1.700.000 ve Son hududu delik deşik olmuş – Suriyeden 135.000 gelenlerle) Kürt için, Peygamberimizin ‘Allahın Askerleri’ dediği Türklüğü yok etmek için and içmiş.
Yalnızca bir dakika durup düşünün. Yukarıdaki tümceyi kim söylemiş olabilir ?. bazıları kundaktaki bebek dahil 40.000 masum Müslüman Türk katili BABASI BELİRSİZ – Apo mu ?. Velevki aklınıza hemen Apo geldiyse, aslında bir bakıma başarılı oldular demektir. Çünkü Şeref ve haysiyeti olan – Görünen hiçbir düşmana karşı Türk”ün tarih boyu savaşması zor olmadı – olmazda. Ama saf Türk halkının görünmeyen sinsi düşmana karşı savaşması çok daha zordur. Yukarıdaki tümceyi söyleyen kişi amansız bir Türk düşmanı olan ve son soluğuna kadar Türkiye toprakları üzerinde bir Kürdistan kurma düşüyle ölen Kürt Said ya da çoğunun bildiği adıyla Saidi Kürdi – Nurculuğun kurucusu Saidi Kürdi – Nursi”dir.
Bu tümce, bir zamanlar çıkarılan ve kime hizmet ettiğini herkesin çok iyi bildiği Özgür Ülke gazetesinde yayınlanmıştır. Yine bu gazetenin ifadesinde ve diğer Kürtçü yayın organlarında İslamiyetin uürunda ölene EN YÜKSEK mertebesi ŞEHİTLİK verdiği NAMUS KAVRAMLI VATAN’a ihanet suçundan yargılanan Kürt Said için, maalesef BABASI BELİRSİZ güruh gibi “devrim şehidi” ifadesinin kullanılması Saidi Kürdi – nurculuğun hangi ereğe hizmet ettiğinin en kesin kanıtıdır.
Saidi Kürdi – Nurculuk savaşla ulaşılamayan bir hedefin sinsi bir düşünce yapısı ile başarılması uğraşıdır. Bu uğraşın ana hedefini de Türkiye”nin doğusunda bağımsız bir Kürdistan kurmadır. Yukarda izahlandığı gibi bu işi ilk başta savaş ile başarmaya çalışmışlar fakat devlet ve ordu gelenekleri olmadığından dolayı sonları hep bozgun, hezimet olmuştur.
1876 yılında Bitlis”in Nurs köyünde dünyaya gelen Saidi Kürdi – Nursi bağımsız Kürdistan çalışmalarına, yıkmak istedikleri Osmanlı devleti – II. Abdülhamit zamanında başlar. Bu zamanlar, Türk topraklarının birer birer elden çıktığı zamanlardır. Saidi Kürdi – Nursi de bu durumdan yararlanmak için Abdülhamit”e bir dilekçe ile başvurur. Dilekçede Kürdistanın geleceği (!) için Kürdistan olarak adlandırdığı bölgede 3 tane medrese açılmasını ve bu burada Kürt gençlerinin eğitim görmesini ister. Merhum II. Abdülhamit bunun altındaki KALLEŞ – sinsi planı hemen fark eder. Her ne kadar Türklük akımlarını engellemekteyse de, Türk toprağını kendi eliyle teslim edecek kadar şerefsiz – aptal olmamış, Vahdettinleşmemiştir. Bu dilekçeden sonra Sultan Vahdettin: Saidi Kürdi – Nursi”yi önce sürgüne göndermeye karar verdi, fakat akli dengesinin yerinde olmadığını anladığından tımarhaneye kapatılması kararlaştırılır. Saidi Kürdi, Hayatını bağışlayan sultan için NANKÖR – KAFİR dölü olduğunu ispatlayarak “Zalimler için yaşasın cehennem!” sözünü Abdülhamit için söyler.
31 Mart ayaklanmasında da Kürt Said, Volkan gazetesi ile beraber yeniden sahneye çıkar. İngilizlerin tek bir kurşun atmadan bir Türk toprağı olan Kıbrıs”ı ele geçirmesinden büyük bir sevinç duyarlar. İnsanın midesini bulandıracak şekilde, Volkan gazetesinde maalesef Kutsal emanetlerle kuşattığı Istanbul için KAFİR – İngiliz propagandası yaparlar. Çünkü umdukları şey Kürdistan için İngilizlerden görecekleri yardımdır. Nasıl bir zihniyetse – 31 Mart ayaklanmasında, Osmanlı Dünyaya Medeni olduğunu ispat için Lurduğu Modern Ordunun simgesi – Taksim (Şimdiki ismi Gezi Parkı) Topçu Kışlasında birçok Türk subayını vahşice katlettikleri halde Hıristiyanların kapısına birer nöbetçi koyarak onları korurlar. Yağmalanan Türkler ise umurlarında değildir. Fakat Mustafa Kemal”in kurmay başkanlığını yaptığı Yıldırım Orduları çok geçmeden bu isyanı bastırınca bu VATAN HAİNİ – KALLEŞ DEYYÜS DÖLÜ Saidi Kürdi – Isparta”ya sürülür. Bu andan itibaren Kürt Said – Mustafa Kemal”i artık unutamayacak ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti”ne karşı tüm kinini kusacaktır.
Birinci Dünya Savaşı”ndan Osmanlı Devleti yenik çıkınca Said-i Nursi tekrar sahneye çıkar. İngilizlerin güdümünde Kürt Teali Cemiyeti”ni kurar ve İngilizlerin işgal planlarına uygun olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yeniden Kürdistan düşleri görmeye başlar. Hutbesinde, behsettiği insanın ‘anasının Türk’ olduğunu bile bilemeyecek kadar DANGALAK ŞEREFSİZ – karacahil – KAFİR İngilize uşak DEYYÜS DÖLÜ “Uyan ey Selahattin Eyyübinin torunları Kürtler!” diyerek Kürtleri ayaklanmaya çağırır. 16 Eylül 1919″da İkdam gazetesinde bir bildiri yayınlayarak, maalesef bu ŞEREF YOKSUNU nankör meczup Türk Ulusunu Kuvayı Milliye”ye destek VERMEMEYE, hatta onlara karşı mücadele etmeye çağırır.
Cumhuriyet”in ilanından sonra da Kürtlerin isyan dalgası aynen devam eder. Said-i Nursi de bu isyanlara katılır. Sonuçta tarih boyu Osmanlıya ihanetinden dolayı KALLEŞ diye tanınan Kürtler için “Biraderi azamım” dediği Şeyh Sait isyanına katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir. Onun bu keza anne ve babası Ermeni olduğu bilinen biraderinin, gayet ALÇAK – NAMUS – ĞEREF YOKSUNU, babası belirsiz gibi Kafir kıçı yalayan deyyüslüğü “Bir Türk öldürmek yetmiş gavur öldürmekten daha üstündür” sözü Saidi Kürdi – Nursinin düşünce yapısını açıkca bize gösterir. Şeyh Sait – sonunda Türk Ulusu”na karşı bu hainliğinin bedelini darağacında sallanarak öder. Saidi Kürdi – Nursi bunu asla unutmaz. Hasta yatağında yatarken şimdi Hakpar Başkanı olan Abdülmelik Fırat”a, Gavurlarla birleşip – Osmanlıyı arkadan hançerlemiş – Türke akla sığmaz kalleşlikler yapan biri için “Biraderi azamım Şeyh Sait”in öcünü alacağım” der. Öcünü almak istediği kişi, yaşamını Türk”ü sırtından vurmakla geçiren, İngilizlere ruhunu satarak Musul ve Kerkük”ün Türklerin eline geçmesini engelleyen, Türkiye Cumhuriyeti”ni parçalayarak bir Kürdistan kurma düşü olan AŞAĞILIK – PİSLİK denen kişidir.
Sıkça hezeyanlara kapılan Saidi Kürdi – Nursinin bir hezeyanı ise Atatürk ile ilgilidir. Emirdağ Lahikası”ndaki “Ulusal Kurtuluş Savaşı”nın kahramanlığını Mustafa Kemal”e vermediğim için bana hücüm ediyorlar” gibi asılsız ‘babası belirsizcesine’ saçmalayan, ŞEREF YOKSUNU bu decal, en koyu ikinci Cumhuriyetçilerin bile akıllarına getiremeyecekleri ve kargaları bile güldürecek kadar komik bir laftır.
Tanıyanlarca Meczup KALLEŞ denen Saidi Kürdi – Nursi de bu isyanlara katılır. Gerçekten KALLEŞ DEYYÜS DÖLÜ olduğunu ispatlarcasına “Biraderi azamım” dediği Şeyh Sait”in isyanına katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir. Onun biraderinin “Bir Türk öldürmek yetmiş gavur öldürmekten daha üstündür” sözü Said-i Nursi”nin düşünce yapısını dolaylı yoldan bize gösterir…
Şeyh sait’in torunlarından bazıları:
Beş dönem milletvekilliği ve Meclis Başkanı Ali Rıza Septioğlu
AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat
AKP Diyarbakır Merkez İlçe Yöneticisi Muhammed Akar
Hak-Par Genel Başkanı Abdülmelik Fırat
Erzurum DEHAP İl Başkanı Biyadin Fırat
Milletvekilleri Suat Fırat ve Abdülvillah Fırat
Tarihçi Murat Bardakçı, 1925 ilkbaharında çıkan şeyh sait ayaklanması esnasında isyancıların dağıttıkları bildiriyi kısaltarak, günümüz Türkçesi ile yayınında “Din yolunda şehid düşen, namus için can veren ve aşiretinin şerefi uğrunda kan döken şanlı dedelerimizin mukaddes ruhları göklerden size bakıyor. Emanet ve yadigár olarak terkettikleri Allah”ın kitabını, Muhammedin şeriatını yakan Ankara mürtedlerine ve onların icra vasıtası olan hükümet memurlarına karşı ne yapacağınızı görmek istiyorlar.
…Milli namus ve dinin kutsal kabul ettikleri uğrunda tüfeğe sarılarak çarpışanları takdir; hayatını muhafaza için fişekliğini belinden açan, tüfeğini Türk”e teslim eden, karısını zorla boşamaya …rıza gösteren ve hudud haricine çekildiği halde içerideki millettaşlarının imdadına koşmayan haysiyetsiz ve mayası kötü olanları da lánetliyorlar.
…Sağda-solda kanlı çarpışmalar devam ediyor, hükümet sizden saklıyor. Hiç beklemeyin, birbirinizle haberleşerek civarınızdaki askerleri teslim alın. Arslan gibi harbeden Kürt kardeşlerinizin imdadına yetişin !!. Dindar Türk neferleri din kardeşlerine kurşun atmıyor, teslim oluyorlar. Dinine bağlı Türk ahalisi, fikren ve kalben sizinle beraberdir.
… Zaptedeceğiniz Türk topları, Türk tüfenkleri, Türk mühimmatı, size káfidir. Rehberiniz Muhammed, yardımcınız Allahtır. Kuvvetiniz, hükümet kuvvetinin kat kat üstündedir. Cesaretiniz ve yiğitliğiniz, bütün dünyada bilinmektedir. Gafletten kurtulun, elele vererek mukaddesatınızı kurtarın… Kurtaracağınız İslámi mukaddesat ve milli haklar ile peygamberin ruhunu ve … Dedelerinizin ruhlarını şádedecek, onların soyundan gelmiş olduğunuzu isbat etmiş olacaksınız” diye izahlar.
Saidi Kürdi – Nursi ve onun izinden gidenlere denecek başka ne olabilirki.
Bir zamanlar cemaatten birinin yazısı:
Saidi Kürdi – Fetullahın – şimdi Azerbeycan genelinde DEVLETE İHANET SUÇUNDAN KAPANAN okullarından birinden mezunum. Okulda okumamın en büyük nedeni ailemin Türkiye ve lisan bağı dahil soyumuz Türklere olan sonsuz sempatisiyidi. Bunların deli bir Kürdün saçmasapan kitaplarını her sabah aç karına 11 sayfa okuyupta bi b.. anlamayan hipnoz edilimiş bir topluluk olduğunu bilseydiler hiç bir zaman o okullarda okumuş olmazdım. Bunu bazı saf gerçekten – herşeye inanır zavallı fetullahcılar da iyi bilir dolaysıyle her yerde ne mal olduklarını “tedbir” yaparak saklarlar. 6 yıl o okulda okudum, Türkiyeye geldikten sonra 3 yıl onların evinde kaldım, maddi durumum bir az zor olduğu için buna mecbur idim. Maalesef 3 yıl sonra islamiyetten nefret ederek o evden çıktım ve bir onların gözünde dinsiz oldum. Her sabah 5 te kalkıp zorla namaz kıldırmaları yetmiyormuş gibi birde tıpkı ‘Türkçe Olimpğyatları’ safsatası – asıl amacı Yozlaştırma hedefli Türkçe olduğunu idda ettikleri hangi dilde yazıldı belli olmayan ne üdüğü belirisiz, cümlesinin başıyla sonu uyuşmayan deli saçmasını okumaya mecbur ederlerdi. Çok tartıştım, yaptıklarının mantıksız olduğunu anlatmaya çalıştım ama her seferinde BEYNİ YIKANMIŞ – BİAT KÖLESİ gibi aldığım saçma cevaplarla bir yere varılamayacağı oldu. Bu nebiçim saçmalıktır diye sordum, Saidi Kürdi – Nursi ve ondan dahada alim !! – Üstad-ül Azam Hoca effendi tartışılmaz dendi. Sonunda ne oldu ?. KAFİR provası EZBERCİLİK yerine, İslamiyetin emretti şekilde araştırdım, gerçekleri öğrendim ve çok şükür Fetullahcı olmadım, Osmanlı soydaşımı arkadan hançerliyen, bebekler dahil 40.000 masum kandaşım – Türkü katleden Kürtlerden hep nefret ettim ve Allahın gücüne gitmesin, lakin bu nefretim hep içimde yaşadı.
Özetle, Saidi Kürdi – Nursi, savunucusu Fettullahçılar sadece kendileri gibi yapmak istedikleri kandırabilirler. Bir parça aklı az da olsa çalışan ve damarlarında o asil Türk kanı taşıyan HİÇBİR MÜMİN MÜSLÜMAN eninde sonunda, tamamen YABANCI TEZGAHI Saidi Kürdi – Nursi ve onların borazancısı Fettullahın ne mal olduğunu anlıyorlar..
Şeyet bu rejim, insanlık kadar İslamiyetinde Ebedi Bekçisi Türkler için – Saidi Kürdi – Nursi, Kafir iti İMANSIZ – Deyyüs döllerinin ‘Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!… Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. Hikmet-i ilâhî denilen makine-î alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa’ib kanun-i nûrân-î ilâhînin müessisi olan hikmet-i ilâhî ufk-i ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size emrediyor ki, tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle tevhit ve mezcederek zerrâtın câzibe-i cüz’iyyeleri gibi gibi bir câzibe-i umum-î millî teşkili ile Kürt gibi bir kütle- ”azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i islâmiyye Osmâniyyenîn mevkibinde bir kevgeb-i münevver gibi câzibesini ittiba ile muvazene ve âheng-i umumiyyeyi muhafaza ediniz’ dedikleri – Tarihsel kanıtlarla, PKK dahil hangi yediği çanağa tükürebilen, bizi babaları belirsiz KALLEŞ gibi arkadan vuran, Din – İman ve insanlık duygularından yoksun ne kadar ŞEREFSİZ kürt varsa affedelim lakin yaptıklarını ASLA UNUTMAYALIM..