Milyonlarca insanın nabzı “Tayyip İstifa,Tayyip İstifa ” diye çarparken, Başbakan Erdoğan “herkesi kör,alemi sersem sanan” bağnazlığında devam ediyor.
“Arap Baharını gördük şimdi de Türkiye Baharına hazır olun diyorlar. Ey cahil! Türkiye’de Türk Baharı 3 Kasım 2002’de oldu. Ama onlar bunun farkında değil” diyor!
Mısır’dada milyonlarca insanın nabzı “Mursi İstifa,Mursi İstifa”diye çarpmaktadır.
Mursi “Devrimin şehitlerine ne teklif edebiliriz? Teklifimiz, meşruiyeti korumak için gerekirse can vermektir”diyor!
*
Aynı algı ve misyon gamında Erdoğan ve Mursi’nin meşruiyetleri -asla, halklarının iradesinden değil, ABD’nin neoliberalizm düşüncesi ve kurumunun uzun süredir Türkiye ve Orta Doğu’nun siyasal ve sosyal sarsıntılarında -bazen, saldırgan -bazen, esinleyici rol oynamak gücünden geliyor.
Türkiye’de Erdoğan,Fethullah Gülen cemaati ve Mısır’da Muhammed Mursi bir kısım yandaşla birlikte toplumlarındaki yoksulluğun getirdiği belirsizlik, genel ahlakın bağlayıcılık gücünün azalmış olması, toplumsal hayatın belirsizlik ve sömürü sarmalına hapsolmuşluğundan bugünlere geldiler.
Neoliberalizmden Sultan Abdülhamid’in pan-islamist resmi ideolojini sivil toplumdan kamusal ve özel yönetimlerden İslam Birliğine genişletmeyi satın aldılar.
Karşılığında ulusal devlet modelinin aşılmasıyla bir bütün olarak Orta Doğu’nun sömürüye açılması için ülkelerini hızlı ve maksimum kâr hedefinde toplumların bütününe nufüz eden neoliberalizme verdiler.
Aldılar-verdiler,aldılar-verdiler,aldılar-verdiler…
*
Türkiye’de biri cemaat diğeri siyasi parti olmak üzere iki kutuptan birlikte yürüdüler;Mahalle ağabeyi ve ablası nezaretinde seçim sandığı seçmen listeleri bazında köyler,beldeler,mahalleler ve semtlerde,
Valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve il-ilçe başkanları koordinasyonunda dernekler,okullar, öğrenci yurtları, dershaneler, vakıflarda,
Bölge Kalkınma Ajansları,KÖYDES,BELDES,Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonlarında ve İslamcı iş yerlerinin istihdamıyla örgütlendiler, Avrasya’ya yayıldılar,eğreti kurumlarıyla genişlediler
Seçimle ele geçirdikleri devlette Yargı’yı, Emniyet’i, Merkezi-Yerel İdareleri, sivil-askeri bürokrasiyi,özerk kuruluşları,üniversiteleri, medya ve bir bölüm sermaye kesimini ele geçirdiler ve büyüttüler, karşıtlarına tehdit oluşturmak üzere amansız bir parti-devlet kurdular.
*
Türkiye’deki değişimin türlü sürecini belirleyen bir pozisyona yükselen, içinde askeri gücün pasifize edilerek operatif fonksiyon yerine istihbarat fonksiyonu kuvvetlendirilmiş,
Geride Türkiye’de neoliberalizm istikametinde demokratikleşmesini denetleyen CIA, Arap İslam ülkeleriyle ilişkileri belirleyen ve denetleyen MOSSAD ve TSK’ya “Marş”çeken NATO unsurlarından oluşan Milli İstihbarat Teşkilatı;Türkiye parti -devletinin yöneticisi oldu -hem, sivili -hem, askeri yönetiyor.
Mısır’da bu örgütlenme,kadrolaşma ve genişleme henüz bu denli kökleşmemiş ve parti-devlet oluşmamıştır.
*
Ne ki,İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı yargısında Erdoğan,Gülen, Mursi gibi İslamcı dini ve siyasi liderlerin küresel zenginliğin başlıca hammaddesi ve ürünü olan “Bilgi”nin yaratılmasında çok- çok yetersiz oldukları defaatle görülmüştür.
Üstelik bu liderlerin değiştirilen sosyolojilerde dini arayışlarını öne çıkaran partileşmeye inanan, kendi çizdikleri yolun dışında hareket edenin -bilhassa, Batı’lının canına-malına kast-etmeye iman eden milyonlarca insan tipini yetiştirdikleri de -artık,biliniyor.
Bu lider vizyonlarının Ortadoğu bölgesini bir arada tutmayı teminen hoşgörü,özgürlük ve demokratik istikrarı -dolayısıyla, kapsamlı bir barışa engel olduğu çok açık anlaşılmış bulunuyor.
*
Ülkelerinde de takiyye yolları tıkanmıştır -bu yüzden, -hem birbirleriyle içten içe dalaşıyorlar -hem,kendi ülkelerinde devletten aldıkları güçle karşıtlarını tehdit etmenin sınırını küresel boyuta çekiyorlar.
İşte, MİT’ te İslamcılığın siyasi lideri Erdoğan’ın Müşteşarı Hakan Fidan,Habertürk gazetesine verdiği söyleşide Türkiye’de yabancı istihbarat servislerinin faaliyetleri konusunda İsrail ve MOSSAD’ı sorumlu tutuyor -mesela,”Tarihte ilk defa bir devlet başka bir devletin istihbaratının başına kimin geçtiği ile ilgili açıklama yaptı”diyor.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Kırıkkale’de gazetecilere “Gezi Parkı olaylarının arkasında Yahudi diasporası olduğu” söylüyor -sonra,Musevi Cemaati’nden tepki gelince ifadesini geri çekiyor.
*
MİT’te Cemaat kanadından medyaya “Madem öyle! Müşteşar Hakan Fidan MOSSAD’a karşı neden bir operasyon yapmadı? Bir yandan “İsrail bana karşı” deyip bir yandan MOSSAD başkanı ile hem Mısır’da hem İstanbul’da görüşen Hakan Fidan değil mi? Bu çelişkiyi nasıl izah ediyorsunuz?” bilgisi geçiliyor.
“3.dünya diktatörleri böyle davranır.Bir yandan İsrail ile iş tutar ama kamuoyu önünde İsrail’i yerden yere vurur.Bu belki İran’a ve Arap ülkelerine yakışır ama bizim kurumlarımıza ve bürokratlarımıza yakışmaz. Kapı arkasında kucak kucağa,kapı önünde boğaz boğaza;siz kimi kandırıyorsunuz?” ifadesiyle Erdoğan’a meydan okunuyor.
*
Türkiye parti-devleti -önce,Türk halkının Gezi Direnişlerindeki ferasetiyle -sonra, bu ferasetin yansıdığı ABD/CIA,İsrail/MOSSAD ve NATO unsurlarının denetiminde yönetilen MİT merkezinde Erdoğan’ın İslamcı-neoliberalizmi ile Gülen’in İslamcılığı kavgasında çöküyor.
Mısır’da halk Mursi’nin oluşturduğu çok kötü finansal ve siyasal durumdan yararlanarak hükümet değişikliğini zorlama cesareti göstermiş -nihayet,
Ordu sivil toplum ve dini kuruluş liderleriyle yaptığı iştişarelerden sonra Anayasa’yı yürürlükten kaldırmış ve Mursi’yi Cumhurbaşkanlığı görevinden almıştır, Mursi direniyor, aklınca tehditini küreselleştiriyor!
*
Parti-devletin pençesinde Türkiye’de Erdoğan ve Gülen’in çöküşünün -elbette, Mısırvari ordu vasıtasıyla olmayacağı açıktır -ama, demokratik bir darbe nedir,merak ediliyor!
*
Ilımlı İslam kepazeliği sona eriyor.
4.7.2013