DR.FRANKENSTEIN

İngiliz Mary Shelley, Dr.Frankenstein adlı ünlü eserinde,doktorun bilimsel kibri ve Tanrı’nın yerine geçme arzusu ile yarattığı ucubenin aracılığıyla “Madem beni sevmeyecektin,beni neden yarattın?” feryadı ile Tanrı’ya başkaldırışını yazıyor.
Rasyonel aklın egemenliğine karşı toplum dışında kalan, kendi savaşını veren, bu savaşta yenilen insanların romantik ve acıklı başkaldırısını anlatıyor.
ABD’nin askeri gücünü yedekte tutarak etkili ekonomik ve siyasi gücü ile demokrasi, yetki devri,yeniden yapılandırmalar gibi yöntemlerle sınırsız bir dünyayı oluşturma düşünü andırıyor.

*
ABD kendisine küresel güc ve İsrail’e güvenlik sağlamayı teminen Türkiye ve Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde İslami hareketler vasıtasıyla kurulacak İslam Birliğinin,
Hem,değişim sürecinde ülkelerin ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin birbiriyle etkileştirilmesiyle zayıflatılmaları,
Hem de -bu sayede, sağlanacak maksimum kârın lideri olduğu küresel ekonomiye ilişiklenmesini amaçlamıştır…

*
Fakat – birincisi;dünyanın bölgesel pazarlarla çeşitlenmesinden yana özgür birey ya da ulusların, Alman Filozof Friedrich Nietzsche’nin, “Sen yeni bir kudret ve yeni bir hak mısın? Kendi kendine dönen bir çark mısın? Yıldızları da zorlayabilir misin senin etrafında dönsünler diye? ” fikrinden gelişen kapitalist toplumculuğa nesnel ve Ortadoks eleştiri ile verilen eşitlik mücadelesi karşısında çaresiz kalınmıştır.
İkincisi,ABD’nin Türkiye ve İslam ülkelerinde besleyip yetiştirdiği, İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı önyargısında Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen,Muhammed Mursi gibi İslamcı dini ve siyasi liderlerin;
Küresel zenginliğin başlıca hammaddesi ve ürünü olan “Bilgi”nin yaratılması ve sermaye hareketlerine cazibe oluşturması anlamında “İletişim”i anlamaktan çok uzak oldukları -ancak,
Batı’nın aydınlama yöntemlerini tersledikleri için dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesi yerine nifakçı,ikiyüzlü ve takiyyeci karakterleri, ekonomik ve siyasal yönetim anlayışlarıyla bireysel ve toplumsal hafızayı zayıflatmak suretiyle tuhaf ve rahatsız edici sosyo-kültürel yapılar kurdukları görülmüştür.

*
Bu lider ve kadroların -birincisi, İslamcı siyaset ile Türkiye’den İslam coğrafyasında siyasi ve ekonomik durumda istikrar ve büyüme için gereken çok yüksek maliyetin tedarikinde stratejilerin eksikleri nedeniyle kilit sorunları asla çözemeyeceklerine ikna olunmuştur.
İkincisi,bu lider ve kadroların İslam Birliği felsefesinde ayrı-gayrıları olmayan hizmetkârlar olduğu ve kitlelerini Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğuna azmettirdikleri -sonuçta,İslami radikalizmi ürettikleri görülmüştür.
Üçüncüsü, bu lider ve kadroların oluşturduğu dinamiklerin İsrail’in bölgedeki izolasyonunu büyüttüğü,kapsamlı bir Ortadoğu barışının fiilen beklemede kalmasına neden olduğu farkedilmiştir.
Dördüncüsü, ABD Suriye’deki iç savaşın Ortadoğu’nun parçalanmasında son perde olacağını görmüş, bölgeyi bir arada tutma ve hoşgörü, özgürlük ve demokratik istikrar temelinde yeniden inşa etmek fırsatını -mesela,Rusya’ya kaptırmamayı -teminen,
Rusya’nın ekonomik ve siyasi alanda hem bölgede hem de küresel bazda artan gücü beraberinde yeni askeri ve ekonomik birliktelik ortaya çıkararak sağlamanın faydasına inanılmıştır.

*
Bölge lideri Rusya’nın da katılımı ile çeşitlenen ve “Güvenlik,Refah,Değerler” bileşeninde ABD’nin Uluslarararası Düzen’inden yükselen ve biricik alternatifi “Güçlü Amerika için Küresel Güvenlik, İstikrar ve Gelişme” konseptinin çökmesi olan yeni bir strateji geliştirilmiş bulunuyor.
İsrail’in güvenliği merkeze alınmış, İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planı için Ortadoğu’da Suriye savaşının bölgeye yayılmasının önlenmesi,radikalizmin tasfiye edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması- ardından, İran’ın nükleer programına diplomatik çözüm bulunması süreci yürütülüyor.

*
ABD ve Rusya’nın koordinasyonunda yeni Suriye’nin kurulmasında kritik eşik,muhaliflerin de Esad’ın da olduğu bir masa etrafında -henüz, tarihi belirlenmeyen Cenevre-2 Konferansı’dır.
Önce ABD ve Rusya’nın işbirliği ve istihbaratlarıyla -bilhassa,Türkiye,Suriye,Irak’ta yuvalanmış İslami radikalizmin tasfiyesi,
Radikalizmden arınmış zayıf ve dağınık Suriye muhaliflerinin müzakere masasında olabilmelerini teminen silah desteği ile Esad rejiminin güçlü ordusu karşısında dengelenmesi sağlanıyor.
Sonra, Cenevre Konferansı ve sonuçlarının uluslararası hukuka ve küresel sistem ağlarına yansıtılması için Erdoğan’ın, Mursi’nin ülkelerini tüm müslümanların haklarını savunan dini bir çekirdek haline getirme siyasetinden başlanarak tasfiye edilmeleri için ortak bir pozisyon sergilenmesi sürecine yürünüyor -ki,ilerisi,
Türkiye’nin uluslararası hukuk teminatı Lozan Barış Anlaşması’dan Kürtler ve Ermeniler lehinde kimi önerilerin gelişeceği ve -bugünün, Eşbaşkan Başbakanı ve şürekasının tüm ceddine dehşetin yağacağı süreçtir.

*
Başbakan Erdoğan,uluslararası hukuka rağmen müdahale ettiği Suriye’de 100 bin insanın öldürülmesinin bir amilidir, tasfiye edilmeye şiddetle direniyor.
Atılı suçun Esad’a kalması için -hâlâ, Cenevre Konferansı’na Esad’ın gitmemesi ön koşulunu dayatıyor,kayıtsız Özgür Suriye ordusunu destekliyor ve Suudi Arabistan,Mısır,Tunus,Katar’ın konferansa katılımını engellediği söyleniyor.

*
İşte Mısır, Başbakan Erdoğan ile İslam Birliği felsefesinin hizmetkârı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin göreve başlamasının 1.yıldönümünde gergin günler yaşıyor.
Mursi’nin iktidarı “müminler, kendi sorunlarını ancak şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir”esasında dayanıyor -nitekim, Mısır rejimin siyasi ve hukukî kimliğini İslami düzene-şeriata değiştirmiştir, ilerici ve ulusalcı güçlere karşı duruyor!
Mısır’da bulunan siyasi güçlerin hiç biri ülke nufusunun çoğunluğunu temsil etmiyor,Mursi ne tedbir alırsa alsın nufusun büyük kısmınca desteklenmiyor.
Muhalif Mısırlılar, Müslüman Kardeşlerin ülkeyi ekonomi ve siyasette uçurum kenarına getirdiği kanısındadır, Cumhurbaşkanı Mursi’nin yanlıları ise İslam faktörünün daha da güçlendirilmesinden yana şiddetle direniyor.
Bu keşmekeşin hemen İsrail’in yanıbaşında yaşanması Cenevre Konferansıyla Ortadoğu’nun barışa evrilmesini engelliyor, Konferans’ın tarihi mütemadiyen ötelenirken, İsrail kabuslar yaşıyor…

*
ABD’nin İslamın demokrasiye aykırı olmadığı öngörüsüne kandığı ve yol verdiği İslamcı siyasetin nirengi noktası İslam Birliğinin ne menem bir küresel tehdit olduğu anlaşılmıştır.
Bu ucubenin taraftarları -şimdi,”Madem beni sevmeyecektin,beni neden yarattın?” infialindedir…

30.6.2014

30.6.2014 - 7593