Eski Mit’çi Eymür: Bölünme…
Eymür’den çarpıcı çıkış…
Milli İstihbarat Teşkilatı’nda bir dönem önemli görevlerde bulunan Mehmet Eymür kaleme aldığı yazısında “Son günlerde Cizre’den gelen PKK ile ilgili tatsız haberleri gördükçe, ABD elçisinin zamansız Güneydoğu seyahatini de dikkate alıp Türkiye’nin bölünmesi ve istikrarı açısından derin endişeler taşıyorum!” dedi.
Türkiye’ye biçilen rol netleşiyor
Türkİye’nin iyi tanıdığı isimlerden eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, bir internet sitesinde ilginç ifadelerle ‘bölünme’ uyarısı yaptı. Eymür, “Türkiye’ye biçilen rol” başlıklı yazısında; Gezi olaylarının gölgesinde kalan son gelişmeleri ve endişelerini, ABD eski Başkanı Bill Clinton ve CIA Orta Doğu Dairesi eski Sorumlusu ve Büyük Orta Doğu Projesi’nin baş mimarı Graham Fuller’in ‘kritik’ değerlendirmelerini hatırlatarak ortaya koydu. İşte Eymür’ün profesyonel bakışıyla görünen tablo:
Dönemin mimarları, ılımlı İslam
Herkes tedirginlik içinde, ne olacağını soruyor. Cevap “Batı’nın ülkemize biçtiği rol”ün iyi tahlil edilmesi ile açığa çıkar. Daha önce yazmıştım; Batı, özellikle ABD, Türkiye’nin rolünü 1990’lı yıllarda biçmişti. Fuller, “Din siyasete soyununca gerçekçi bazı tavizler vermesi gerekir” diyor, Türkiye için 3 unsurun “demokrasi, laiklik ve din”in altını çiziyordu.
Kırmızı çizgiyi Clinton çekmişti!
ClInton, 1999’da Türkiye ziyareti öncesi konferansta “Onlara Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış tarzı ve Avrupalı güçlerin bu süreçte aldıkları kararlarla şekillendiğini anlatacağım. Türkiye demokratik, laik bir İslam ülkesi özelliğini korursa ümitli bir geleceğe kavuşuruz” demişti. Unsurlardan biri eksilirse müdahale edileceği kuvvetli bir varsayımdır!
Eski MİT’çi Eymur’den bölünme uyarısı
“ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin zamansız Doğu ve Güneydoğu seyahati ve son günlerde Cizre’den gelen PKK ile ilgili tatsız haberleri gördükçe, Türkiye’nin bölüneceği endişesini taşıyorum”
Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, son günlerde terör örgütü PKK içindeki gelişmeler ve ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin zamansız Doğu ve Güneydoğu bölgelerine yaptığı ziyaretleri yorumlarken, “Bu olayları birlikte ele aldığımızda, Türkiye’nin bölünmesi ve istikrarı açısından derin endişeler taşıyorum” dedi. MİT Müsteşarlığı’nın “tasviye” edildiğini açıkladığı Kontrterör Dairesi eski Başkanı Eymür, “son.tv” adlı internet sitesindeki köşesinde kaleme aldığı “Türkiye’ye biçilen rol” başlıklı yazısında, Türkiye’nin geleceği konusundaki endişelerini dile getirdi. Eymür, bu endişelerini ABD eski Başkanı Bill Clinton ile CIA Orta Doğu Dairesi eski Sorumlusu ve Büyük Orta Doğu Projesi’nin baş mimarı Graham Fuller’in değerlendirmelerine dayandırdı.
Herkes tedirgin
Mehmet Eymür, bu konuda herkesin tedirginlik içinde olduğunu, yakın dostlarının kendisine, “Acaba Türkiye İran gibi olur mu” sorusunu sorduklarını belirterek, bu sorunun cevabının, “Batı’nın ülkemize biçtiği rolün” iyi tahlil edilmesi ile açığa çıkacağına dikkat çekti. Eymür, daha önce de “Yaşadığımız Günlerin Mimarları Ve Ilımlı İslam” başlıklı bir yazı yazdığını hatırlatarak, “O yazıda daha 1990’lı yıllarda batı dünyasının, özellikle Amerika’nın günümüz Türkiye’sine nasıl bir rol biçtiği belli oluyordu” diyor. Eymür’ün yazısı şöyle devam ediyor:
Laiklikle barışmak
“O yazımda merhum gazeteci Ufuk Güldemir’in sorularını cevaplayan CIA Orta Doğu Dairesi eski Sorumlusu ve Büyük Orta Doğu Projesi’nin baş mimarı Graham Fuller şöyle diyordu: Mısır’daki, diğer Arap ülkelerindeki İslâmî hareket, ’İslâm tariktir’diyor. Yani ’yolumuz odur’ diyor. Bunu söyleyebilirler, ama bu kanıtlanmış bir gerçek değildir. Hele siyasi bir program hiç değildir. Siyasi yaşama katılıp, sanat, vergi, sağlık, eğitim ve sanayi politikalarının spesifik hatlarını açıklamak zorunda kaldıklarında, lâiklikle barışmaktan başka çare bulamıyorlar. O zaman İslâm’ın arkasına saklanma imkânları kalmıyor. Somutlaşmak durumunda kalıyorlar. Somutlaşma da uzlaşmayı beraberinde getiriyor.
Din siyasete soyundu
Eğer şiddete başvuran, devleti yıkıp İslâmî dikdatörlük kurmak isteyen bir eğilim varsa ki, bu çok olumsuzdur, o zaman demokratik devlet elbette güvenliğini sağlayacak adımları atar. Zaten İslami harekatın önündeki en büyük görev de inançları çağa uyarlamaktır. Diğer yandan İslam’ın bir de özel yaşamda yeri var ki, o ayrı bir konu ve her zaman teşvik edilmeli. İster İslam, ister Hıristiyanlık olsun, din birey yaşamındaki ahlaki değerleri güçlendiriyor. Ama din siyasete soyununca o zaman gerçekçi bazı ’tavizler’ vermesi gerekiyor. Gördüğünüz gibi Türkiye’ye biçilen rolde istikrarlı bir şekilde yürütülmesi gereken üç ana unsur var. ’Demokrasi, laiklik ve din’. Bu unsurlar olmadığı veya demokrasi ve laiklik gibi unsurlardan biri veya birkaçı eksik olduğu takdirde, sadece iç güçlerin değil, dışarıdaki süper güçlerin de Türkiye’ye belli yöntemlerle müdahale edeceği kuvvetli bir varsayımdır. Nitekim son günlerde benzer müdahaleleri görüyoruz. Bu nedenle ben Türkiye’nin İran tarzı bir İslam devleti olabileceğini düşünmüyorum. Ancak son günlerde Cizre’den gelen PKK ile ilgili tatsız haberleri gördükçe, ABD Büyükelçisi’nin zamansız Doğu ve Güneydoğu seyahatini de dikkate alıp, Türkiye’nin bölünmesi ve istikrarı açısından derin endişeler taşıyorum. Bakalım bu tatsız oyun nereye kadar gidecek.”
yeniçağ
Yazıları posta kutunda oku