NECDET BULUZ
Gezi eylemleri ile başlayan olaylarda içte ve dışta en çok eleştirilen konu, polisin eylemcilere karşı orantısız güç kullanması olmuştur. Burada, şiddete baş vurmadan eyleme katılanlara karşı katliam gibi polis şiddetini biz de yazdığımız yazılarda kınadık ve bunun polis ile vatandaşı karşı karşıya getirmenin ötesinde hiç bir işe yarayamamağını vurguladık. Hiç kuşkusuz, olay çıkarmak isteyen, polise karşı şiddet uygulayan, kamu araç ve gereçlerine zarar veren, yakan, yıkan marjinal grupların yaptıklarının da her zaman olduğu gibi karşısında olduk.
Ancak, polis görevini yaparken, hiçbir zaman vatandaşına karşı düşmana saldırır gibi saldırmamalıdır. Orantısız güç kullanmamalıdır. Demokratik haklarını kullananlara karşı daha nazik ve hoşgörülü olmalıdır. Son olaylarda biri polis şefi 4 vatandaşımız hayatını yitirmiş, onlarcası gözünden olmuş, yüzlercesi yaralanıp hastanelere kaldırılmıştır. “Polis terörü esiyor” endişesi tavan yapmıştır.
POLİS HEPİMİZİN POLİSİDİR
Bu noktada söylemek istediğimizi de söyleyelim:
Polise, bu saldırı emrini verenlerin, polisi yönetenlerin hiç mi sucu yok? Asıl suçluların bunlar olduğu görülüyor. Eğer, bir Başbakan ortaya çıkıp “Benim polisim kahramanlık destanı yazdı” gibisinden sözler söylüyor, vatandaşını ezme noktasına geliyorsa buraya bir nokta koymak gerekiyor. O zaman polis şiddeti daha da artacak, polis terörü esecek, polis vatandaşını da öldürse suç işlemiş sayılmayacaktır. Hiçbir demokratik ülkede olmaması ve yaşanmaması gerekenleri şu anda biz yaşıyoruz.
Polis, hepimizin polisidir. İçimizdekilerdir. Vatandaşın güvenebileceği, sığınabileceği bir güvenli limandır. Polisi, vatandaşına karşı kullanan, kışkırtan, ayırımcılık yapan kafa yapısı ile bu ülkeye huzur ve güvenin gelmesi mümkün değildir. Bugün, dikkat edilecek olursa polis vatandaşını düşman gibi görmekte, düşmana saldırır gibi saldırmaktadır. Başbakan Erdoğan da ortaya çıkıp “Bunun talimatını ben verdim” diyebiliyor. İşte bu nedenle “sözün bittiği noktada “olduğumuzu söylemeliyiz.
ÖLDÜR VE SERBEST KAL
Gezi Parkı eylemleri sırasında Ankara’daki gösterilerde Ethem Sarısülük kafasına aldığı kurşun yarası ile hayatını yitirmişti. Polis kurşunu ile öldüğü tespit edilen Sarkısülük’ü öldüren polis de tespit edildi ve tutuklanması istemi ile mahkemeye sevk edildi. Hakim polisi yargılanmak üzere serbest bıraktı.
İşte, bu kararın da çok büyük tepkilere neden olduğunu söylemeliyiz. Biz, suçu işleyen kim olursa olsun, adaletin pençesinde cezasını çekmesinden yanayız. Bu, sade bir vatandaş da, polis de, ya da bir başka üst düzeydeki birisi de olabilir. Öldüren polisin serbest bırakılması, bir yerde adalet sisteminin de iyi çalışmadığını, yanlı karar verdiğini, polisi daha da şiddete teşvik ettiğini söyleyebiliriz.
Siz, “şiddete baş vuruyor, polise taş atıyor, kamuya zarar veriyor” gerekçesi ile onlarca genci bir kararla cezaevine gönderebiliyorsunuz. Ancak, öldüren bir polisi serbest bırakabiliyorsunuz. Bu ne çelişkidir? Bunu yapan bir sivil olsaydı böyle bir karar çıkabilir miydi? Bu noktada hiç kuşkusuz hukuk, daha da tartışmalı hale geliyor. Hukukun iyice siyasallaştığı görülüyor. Bu, daha uzun süre tartışılacaktır. Bu konuyu bir başka yazımızda biz de enine boyuna ele alacağız.
DAHA DİKKATLİ OLMALIYIZ
Demokrasiyi içimize sindirebilmeliyiz. Polisin göstericilere ateş açıp, birini öldürmesi bir Avrupa ülkesinde olsaydı, o polis hakkında en ağır işlem yapılır, en ağır ceza da verilirdi. Hukuk sisteminde eşitlik şarttır. Hukuk, herkes için vardır ve hukuk karşısında suçlu kim olursa olsun, aynı kurallar çerçevesinde cezasını alır. Hem “ileri demokrasi” diyoruz, “hem bölgesel güç” havasını atıyoruz ama sürekli olarak da devlet olarak kural dışı hareket ediyoruz. Bu da bizi Batıda da, içeride de eleştiri noktasına getiriyor, imaj yitiriyoruz.
Dünyanın her tarafında eylemler yapılıyor, her tarafta polis ile eylemciler karşı karşıya geliyor. Ancak, orantısız güç kullanımının olduğu noktada soruşturma açılıyor ve suç işleyenler tek tek tespit edilerek gerekli cezayı alıyorlar. Bu gösterici de olsa, polis de olsa fark etmiyor. Toplumu ayrıştırmanın, polis ile vatandaşı karşı karşıya getirip bir düşman gibi görmenin hiçbir anlamı yoktur. İşte, bu düşüncede olmak, polis terörünün estirilmesine teşvik etmek, polis devletine doğru yol almak olur ki, bunun getireceği yıkıntı ve ağırlığının altından hiç birimiz kalkamayız. Bu nedenle, bizi yönetenlerin çok daha dikkatli ve duyarlı olması gerektiği görüşümüzü bir kez daha belirtmekte yarar görüyoruz.
e.mail: [email protected]