Çığrından çıkan rejim..

yetvart_danzikyan

YETVART
DANZİKYAN

yetvartd@ttmail.com» Tüm Yazıları

Unutmayın ki 12 Eylülcüler ve onları öven basın da sonsuz derecede haklı olduğunu düşünüyordu. Bu da mı size bir şey anlatmıyor?

15 ve 16 Haziran’da peşpeşe iki kara gün yaşadık, bu yazı yazılırken hala da yaşıyorduk.. Polis Taksim ve çevresinde neredeyse sokağa çıkma yasağı ilan etti, şüpheli gördüklerini, bazı gazetecileri, sağlık görevlilerini gözaltına aldı, sokak aralarında bile yüzlerce biber gazı sıktı, Mecidiyeköy, Taksim, Beşiktaş arasında kalan büyük bir bölgede adı konmamış bir olağanüstü hal ilan etti. Söylenecek hem çok şey var, hem de yok aslında. Birkaç durum saptamasıyla, soruyla yetineceğim..

-15 Haziran, yani cumartesi günü Taksim Dayanışması, parkta bir büyük çadır bırakmayı, bireysel olarak kalanlara da karışmamayı tartışıyordu. Hatta neredeyse karara varılmıştı ve partiler, örgütler çadırlarını, pankartlarını sökmeye başlamışlardı. Bir yandan yaşlılar, anneler, küçük çocuklar, gençler, basitçe: insanlar parkta vakit geçirmeye devam ediyordu. Neden sert biçimde müdahale ettiniz? Erdoğan Kazlıçeşme mitingine muzaffer bir eda ile çıksın diye mi? Bu devlet AKP mitinglerine atmosfer hazırlamakla mı yükümlüdür? Mevcut durumda parti-devlet birleşmiş gibi görünüyor. Bunun ne manaya geldiğinin farkında mısınız?

-Gezi Parkı’nın işgal altında olduğu da nereden çıktı? Çadırlar varken park hiç olmadığı kadar güvenliydi ve belki de hiç olmadığı kadar yaşam doluydu. Bu sizi neden bu kadar rahatsız etti? Devlet otoritesinin muhafazakarlıkla içiçe geçtiği durumlarda görüldüğü gibi, özgürce, yanyana, birlikte, dayanışma içinde yaşanan bir hayattan mı rahatsız oldunuz?

-Divan Oteli’ne sığınanlara ve otele gareziniz nedir? Amaç sadece parkı boşaltmak idiyse otele sığınan yaralılarla ne alıp veremediğiniz vardı? Otelin kapısına ve içine neden gaz bombası attınız? Kapalı mekana gaz atılmasın can kaybına yol açabileceğini bilmiyor muydunuz? 12 Eylül döneminde görev yapan güvenlik güçlerinden ne farkınız var?

-Neden sürekli yalan söylüyorsunuz? Camide içki içilmedi, o polis şehit edilmedi, siz de biliyorsunuz ki eylemcilerin faiz lobisiyle, dış güçlerle, 27 Mayıs darbesini yapanlarla şunla bunla bir ilgisi yok. Neden yalan söyleme ihtiyacı duyuyorsunuz? Başka türlü mücadele edemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?

-Eylemler sırasında 4 kişi hayatını kaybetti. Ethem Sarısülük silahla başından vuruldu, görüntüleri de var. İstanbul’da bir kişi hala yaşam mücadelesi veriyor. Bu ölümlerle ilgili süreç nedir? Polisler saptandı mı? Görevden el çektirildi ya da açığa alındı mı? Devletin bu tür dönemlerde serbestçe adam öldürme yetkisi var mıdır? Eğer varsa 12 Eylül döneminden ne farkınız kalıyor? Kaldı ki yüzlerce de yaralı var, beyin sarsıntısı geçirenlerin sayısı az değil, son olarak 14 yaşında bir çocuk daha yaşam mücadelesi veriyor, çoğu kişi gözünden ya da başından yaralandı, birçok kişinin kolu ya da bacağı kırıldı, polislerin hedef gözeterek gaz bombası attığı ortada. Bu polislerle ilgili süreç nedir? “İnceleniyor” gibi bir cevap sizce de tatmin edici midir?

-Pazar gecesi itibariyle gözaltılar başlamış durumda, biber gazından etkilenenleri tedavi eden doktorlar ve tıp öğrencileri bile gözaltına alınıyor, polis tarafından götürülenler kendi isimlerini bağırıyor. Böyle manzaralara hangi ülkelerde rastlanır?

-Faiz lobisi diyerek aslında kimi tehdit ediyorsunuz? Üstü kapalı tehditlerle bir süreliğine de olsa size mesafeli duran iş ve medya dünyasını mı hizaya getirmeye çalışıyorsunuz? Devlet gücünü eline alan bir iktidarın iş dünyasını böylesine tehdit etmesine hangi rejimlerde rastlanır? Bir fikriniz var mı?

-Dış basın sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Kusursuz bir sicilleri olmadığını biz de biliyoruz ama böyle dönemlerde o ülkeden yoğunlukla yayın yapmaları normal değil mi? Bütün Türk televizyonları bilhasa Mısır’da olup bitenler sırasında saatlerce yayın yapmadı mı? Mitingler ve polis müdahaleleri saatlerce ekrandan yayınlanmadı, tüm televizyonlar ekranın bir köşesine Tahrir Meydanı görüntüsü koymadı mı? Her şeyi geçtim. Yabancı basından rahatsız olan ve bunu bu kadar mesele haline getiren ülkeler sizce hangileridir? Demokratik rejimler mi, yoksa dışa kapalı otoriter rejimler mi?

-Koca bir meydanı ve meydana çıkan yolları halka kapattınız, jandarmadan ek güç getirttiniz, bir nevi olağanüstü hal/sıkıyönetim ilan ettiniz. Niçin? 12 Eylül’ün sloganı olan “Huzur ve güven ortamı” sizi de mi büyüledi? Bir tür “sokağa çıkma yasağı” ilan etmekle meselenin kolaylıkla halledileceğini mi düşündünüz? Peki gerekçeniz nedir? Polis müdahale etmediğinde insanlar hiçbir problem çıkarmadan yaşıyorlardı. Ne zaman polis müdahalesi olsa, mesele o zaman çıkıyor. Bu durumda ismi konmamış sıkıyönetim ilan etmenin mantığı nedir? Size oy vermeyen insanları eve kapatmak mı? Böyle bir rejime ne ad verilir?

-Avrupa Parlamentosu ya da basitçe Avrupa ile restleşme halindesiniz. İki ay öncesi kadar aranız çok iyiydi. Bu nasıl olabiliyor? Değişen Avrupa mı, yoksa siz misiniz? 12 Eylül sonrasında ve Güneydoğu’da kirli savaşın sürdüğü 90’larda da Avrupa ile aramız iyi değildi.. AB üyeliği fikri ciddiye binince vesayetçi TSK’nın da arası hiç iyi olmadı. Bunlar size bir şey ifade etmiyor mu?

-Yaptığınız konuşmalarda rahatlıkla yargıya emir/talimat verebiliyorsunuz. Şöyle bir baktığımızda yargı, emniyet, bürokrasi, medya ve iş dünyasının iktidar emrinde olduğunu görüyoruz. Böyle bir tabloya hangi rejimlerde rastlanır?

-Bu Topçu Kışlası neden bu kadar önemli? Anladık, Tek parti döneminde yıkılmış vs. Tarihsel kinlerle mi siyaset yapacaksınız hala? Ve sırf bu intikamı almak için ülkeyi ateşe mi atacaksınız? O kışlayı yapmasanız, o park yerinde kalsa ne kaybedersiniz? Otoritenizi mi kaybedersiniz? Birçok iktidarın tam da böyle takıntılar yüzünden güç, zemin ve prestij kaybettiğini de mi bilmiyorsunuz? Şu an demokratik bir ülkeden çok, iktidara destek veren kitleyi bir güç gibi kullanarak toplumun geri kalanını ezmeye çalışan rejimleri andırdığınızın farkında mısınız? Aynı onlar gibi muhalefeti dış kaynaklı olmakla suçluyor, toplumu ikiye ayırıyor, rejime sadık vatandaş-rejime sadık olmayan vatandaş ayrımı yapıyorsunuz. Bu totalitarizmdir. Ne yaptığınızın farkında mısınız?

-Sivil halkın üzerinde güç denemesi yaptınız. Yetmezmiş gibi seçmeninizi bu insanlara karşı kışkırttınız. İnsanları, grupları sanatçıları hedef gösterdiniz. Neredeyse sırf pankart taşıyor diye partileri, örgütleri, sivil toplum kuruluşlarını kriminalize ettiniz. Demokratik hayatı dinamitliyorsunuz, farkında mısınız?

-Evet bir zamanlar mazlumdunuz, mağdurdunuz. Ama artık muktedirsiniz. 28 Şubat’ta size yapılanların misliyle, sizin basınınız tarafından Gezi Parkı eylemcilerine yapıldığının farkında mısınız? Elbette ki farkındasınız. Peki bundan hiç rahatsızlık duymuyor musunuz?

-Ethem Sarısülük’ün cenazesine bile müdahale ettiniz. Ceberrut devlet geleneğinden taviz vermediniz. Yıllar geçecek. Köprünün altından çok sular akacak. İnsanlar bu dönemi elbette ki hatırlayacak. Nasıl açıklamayı düşünüyorsunuz? Unutmayın ki 12 Eylülcüler ve onları öven basın da sonsuz derecede haklı olduğunu düşünüyordu. Bu da mı size bir şey anlatmıyor? Bir iktidarın “gerçeği” tekeline almasına, “fıtraten” haklı olmasına, artık son kez soruyorum, hangi rejimlerde rastlanır ?

Yazarın Son Yazıları
  • Erdoğan tehlikeli yolu seçti..10.06.2013
  • Devrim dediğiniz bir “an”dır… Ve o da oldu zaten..03.06.2013
  • Demokrasi, barış ve yeni bir siyaset ihtimali..28.05.2013
  • Tamam bir örgüt var ama..Nasıl desek… 20.05.2013
  • İktidarın “gaz” hali13.05.2013
  • “Ormanda havaalanı olur, Taksim’de miting olmaz” rejimi06.05.2013
  • Derin devletle değil, otoriter kapitalizmle..02.05.2013
  • Hep Ermeniler anlatmasa..Biraz da “Çoğunluk” anlatsa..22.04.2013
  • Çabuk olmalıyız..Erdoğan fikrini değiştirmeden..15.04.2013
  • Evet, belli ki Ermeniyiz..08.04.2013
Tüm “YETVART DANZİKYAN” haberleri için tıklayınız »
Okur Yorumları (16 Yorum Yapıldı)

Tüm Yorumları GörYorum Yaz
17/6/201317:45

Sizi okudukça gerçeğin değerini daha iyi anlıyorum. – gerçeklik

Ne kadar saklasanız da sırıtıyor taraftar düşünce alt yapınız…Madem taraftarsınız, göreviniz elbette yanlışı olumlamaya çalışmak olacaktır. O halde karşı çıktıklarınızın sizin gibi davranma hakkına neden saygı duymazsınız ki? Ben yazara yada adama bakar bakmaz ne söyleyeceğini tahmin edebiliyorsam, ondan farklı bir şey bekleme iç güdüm zedelenmiş demektir. Ve maalesef siz sayın yazar, sizde onlardan birisiniz.O yüzden gerçeğin değerini bana hatırlatmaktan öte benim için bir önem teşkil etmiyorsunuz.

8611
17/6/201316:22

malasa222 – muratcelik123

Bu konu “üzerinde” durmayacağım daha eskilere gideceğim. Daha dün gibi hatırlıyorum Erdoğan sırf şov yapmak için “normal” raylarda hızlı tren yürütmeyi kafasına koymuştu. Ama personel eğitimsizdi ve raylar buna uygun değildi. Uzmanlar bu konuda hükümeti uyardı. Peki Erdoğan ne yaptı? Tabibki uzmanları dinlemedi bakanlık eğitimsiz personeli zorla görevlendirdi. Sonuç maalesef faciaydı. Elliden fazla vatandaşımız Erdoğanın “şov” hevesinin kurbanı oldu. Şimdide aynı şekilde yüzlerce vatandaşımız Erdoğanın Kazlıçeşme “şovunun” kurbanı oldu. Normal bir demokraside Erdoğan bugünleri göremezdi 2004’teki korkunç kazanın sorumlusu olmakla suçlanır ve istifa etmek zorunda kalırdı. Normal demokrasilerde istifa “normal” birşeydir. İleri demokrasilerde ise başbakanlar koltukla yekvücut hale geliyor ayırmak mümkün olmuyor. Baykal mesela çok daha “basit” bir nedenden dolayı istifa etmek zorunda kalmıştı. Örnek alın CHPyi. Erdoğana tapmayın…

958
17/6/201315:42

muratcelik123 cavap – malasa22

Şunu yazmışsın : “Normal” bir demokraside Erdoğanın istifa etmesi gerekirdi.” Normal demokrasi nedir? Eğer burada Batı demokrasi örnek alıyorsan, sana şunu sorarım : 2006’da Fransa’da banliyö olayları bastırıldığında Sarkozy istifa mı etti? OccupyWallStreet olayında neler yaşandı? Yunanistan’da son ekonomik krizde insanlara neler yaptılar? Brezilya’da yerlilere neler yapılıyor?… Daha çok örneği var… O nedenle, “Normal” Demokrasi diye birşey yoktur, bu bir ÜTOPYA’dır…

7417
17/6/201315:15

Empati – Objektif007

Bazı yorumcuların geçmişte AKP’yi çeşitli girişimlerinden dolayı desteklemiş olan yazarlara yüklenmesini empati eksikliğine bağlıyorum. Bu yazılarda içkin olan düşkırıklığını görebilmemiz zorunlu. Ülkemizin tarihi malum. AKP iktidarına kadar sözgelimi Kürt Sorunu tabu idi ve ancak solun gündeminde idi. AKP iktidarı öncesi kime Kürt varlığıyla ilgili bir soru sorsam ‘Kürt dağa çıkmış Türk’tür, karda yürürken kart kurt çıkan sesten almıştır ismini’ gibi yanıtlar alıyordum. Sonra herşey değişti. Bir diğer önemli problem ordunun siyasete çekilmesi ve dahil edilmesi idi. Bugün aynı anlayış egemen olsaydı, gündemimizdeki olaylar için kimbilir kaç kez muhtıra verilirdi. Bunca ilerlemeden sonra yazarlarımız güncel durumu düşkırıklığıyla yorumluyorlar. Yine de olup bitenin olumlu bir yanı var. Dediğim gibi, tarihimiz malum. Toplumda ne zaman bir karşıtlık belirse ordu hemen müdahale ediyor, toplumun sorunlarını kendisinin çözmesine izin vermiyordu. 80 sonrası apolitizasyon da ‘sorunun çıkmayacağı’ bir toplumu inşa etme girişimi idi. Bugün bu girişimin de başarısız olduğunu, karşıtlıkların farklı bağlamlarda ortaya çıkabileceğini görmüş oluyoruz.

78
17/6/201315:12

medya medya dedikleri.. – lastikordek

akp hükümeti devrildiğinde ve demokrasi hedefine ulaşıldığında gerçekliğin de zeminine oturmuş olacağız. burada asıl merak uyandıran konu ana akım medya ve onun destekçilerinin düşeceği sürrealist durumun ne olacağı. ortada bir yol ayrımı var. ya komplo teorileriyle süreç atlanır, böylelikle türkiyede bir cadı avı başlar ki zannetmiyorum çünkü diyalektiğin zorunlu ve kendiliğindenci bir durumu vardır. bunun sonucunda da türkiyenin yarısı cezaevlerini doldurur( avm ye giden sayısı yarı yarıya düşeceği için avmlerin hapishane olması önerisi bana ait)ya da bu süreç protestocuların kazanmasıyla tam tersi durumda görülür( sonuçta o kadar suça bulaşmış polis, mülki amir, bürokrat, hükümet bileşenleri için de bir o kadar cezaevine gerek olacak), buradan şu sonuç çıkıyor, bu başbakan erdoğanın bu sonuçları da kapsayan bir ya zafer ya ölüm türünden yürüttüğü bir süreç. asıl önemlisi ise aslında görüşmelerin nasıl da bir monolog olduğu sonucunda hükümetin sadece görüşmelere katılıyor olmasının medya tarafından bir taviz şeklinde pompalanması, buna karşılık gerçekliğin tek sahibi olan direnişçilerin, direnişe devam kararı almasının eleştiri konusu olması hali. yani başbakanımız aslında taviz vermemiş direniş sözcülerini ikna etmeye çalışmış, orada söylenen hiç bir şeyi dinlememiş ama nedense hükümet ve onun kalemleri bunun bir taviz olduğu konusunda bir dezenformasyona gitmiştir. yani yatacak yerleri yok bunların. hayatlarında aldıkları en büyük risk hükümete destek olmaları. ve bunun sonuçları da olacak mutlaka. hep birlikte göreceğiz.

725
17/6/201314:54

BENDE SIZE SORSAM DIYORUM – 14Bernard

Acaba; Gelisen Turkiye neden isinize gelemedi.BM salla basi almasi insanlarini kritik ettigi icinmi?Tum islam dunyasina demokrasi adi altinda cinayet,bomba,kaos tasinlarin onune gercek yuzlerini koydugu icinmi?Ve daha sizin de isinize gelmeyecek bircok seyi onundeki 10 yila yaydigi icinmi?Siz bizi niye hep aptal yerine koymaya devam ediyorsunuz.Aptal olmadigimizi sizlere sandikta ispat edebildigimizi neden anlamamakta inat ediyorsunuz.63 yil kardesim.Memleketi yaip yikmaya zaman ayirip kafa yorana kadar.Secimlere odaklaninda nasil kazaniriz diye kafa yorun.Benim size acizane tavsiyem.

7617
17/6/201312:57

yeter artık – eylul

evet, akpyi bizler sandığa gömemeyiz. kimsede gömemez. çünkü akp seçmeni başbakanın yaptığı gibi her şeye ve herkese kulağını, vicdanını, gözünü, gönlünü kapatmış. yeter artık. gerçekten görmüyor musunuz olanları ya da işinize mi gelmiyor. herkes açık açık tehdit ediliyor. yapmayın nolur. nasıl bu kadar vicdansız olabiliyorsunuz. artık dini kimse kullanmasın. bu ülkede din siyasete alet edilmesin.. yaşananlar yok sayılmasın.

1083
Okur Yorumları (16 Yorum Yapıldı)

Tüm Yorumları GörYorum Yaz
ADnet
yetvartd@ttmail.com» Tüm Yazıları - C7787