NECDET BULUZ
Taksim’de eylemcilere karşı polis şiddetini, parkta bulunan vatandaşlara yapılanları televizyonlardan izledik. Doğrusu söylemek gerekirse, demokratik bir ülkede yaşanmaması gerekenler yaşandı. Vatandaşlarımız, layık olmadığı bir polis saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Biz, üzüldük, böyle olmamalıydı. Hak arayışı içinde olan, etrafı festival havasına çeviren, kadını, çocuğu, babası, annesi ile parkta bulunanlara “terörist” anlayışı ile saldırmak, “çapulcular” diyerek aşağılamak, “marjinal gruplara yönelik operasyon yapıyoruz” diyerek suçluluk duygusundan sıyrılmaya kalkmak Taksim’de yaşananların üstünü hiçbir zaman örtemeyecektir.
YİNE ORANTISIZ GÜÇ KULLANILDI
Bizi yönetenlerin unuttukları şudur:
Taksim’in polis gücü ile boşaltılması, ortada var olan sorunu çözmeyecektir. Bu gençler bilinçlenmiş, uyanmış, zor ve zorbalığa karşı direnmesini bilen Atatürk gençliğidir. Konu, sadece İstanbul ile de sınırlı değildir. Taksim Gezi Parkı ile başlayan eylemlere yurdun her tarafından destek gelmiştir. Desteği veren grupları “Her yer Taksim, her yer direniş” çağrıları konunun sadece Taksim ile sınırlı olmadığı gerçeğini de ortaya koymaktadır.
Polis, şiddet kullanmıştır, orantısız gücünü ortaya koymuştur. İnsanları gaza boğmuştur. Taksim’i boşlatmıştır ama İstanbul’un ayağa kalkmasını önleyememiştir. Polisin acımasızca saldırısını, “terörist gruplara karşı” savunması sadece aldatmaca, yanıltmacadır. Biz, her yazımızda değiniyoruz, burada yineleyelim: Terörist gruplara her zaman karşıyıyız. Yakmaya, yıkmaya, çevreye zarar vermeye yönelik her hareketin de karşısında olduk. Şiddet, nereden gelirse gelsin öncelikle buna karşıyız. Polisin, önüne gelen herkesi ezercesine şiddet uyguladığını bizim gibi herkes televizyonları karşısında canlı olarak izlemiştir.
DÜŞMAN CEPHESİNE GİRER GİBİ
Şiddete baş vurmadan hak arayışında bulunmak, eylem yapmak, seslerini duyurmak için çaba göstermek demokratik haktır. Bu gençler, bu topluluk bu hak arayışı içinde bulunuyor. Şiddet de baş vurmuyor. İstedikleri belli ve bu çerçeve içinde demokratik haklarını kullanıyorlar. Hükümet olanlar, bundan niye bu kadar rahatsız oluyor? Bu gençler, kendilerine zorla dikte ettirilmek istenilen şeylere de karşı çıkıyorlar. Yıllardır içlerinde birikmiş olan sıkıntıları ortaya döküyorlar. Bunların neler olduğunu da hepimiz biliyoruz.
Polisin bir düşman cephesine girer gibi kendi vatandaşlarını yukarılardan gelen emirle ezip geçmesi, kadın-erkek, çocuk-yaşlı, engelli-sağlıklı ayırımı yapmaksızın önüne gelene şiddet uygulaması bizce bir insanlık sucudur. Çokları, bunun altında kalacaklardır. Dalga dalga yapılan bu saldırılar bu ülkenin çocuklarına, vatandaşlarına yapılmıştır. Polisin gücü ve şiddeti ile Taksim boşaltılmıştır ama bilinçlenmiş insanlar daha da güçlenmiştir. Asıl unutulan budur.
Kendi vatandaşlarını ezmek, bir kahramanlık destanı yazmak ise, bu yapılmıştır. Ancak, bu gençler, bu kadınlar, bunlara destek verenler artık uyanmışlardır. Türkiye’nin her noktası, her alanı öyle sanıyoruz ki artık Taksim olacaktır. Hükümet olanlar, “siz-biz” ayrımcılığı ile bunu körüklüyor. Beklenen sağduyulu hareketlerin hiçbirini göremiyoruz. Halbuki hükümet, kucaklayıcı olmak, herkese aynı mesafede bulunmak, herkesin,her kesimin hükümeti olmak durumundadır. Hiddetle, şiddetle, tehditle, korku imparatorluğu ile bir noktaya varılamayacağı artık görülmelidir. Zaten,bugün bu eylemlerin altında yatan gerçekler de bunlardır.
HUZUR OLMADIKTAN SONRA
Konu ile ilgili yazdığımız yazılarda “Artık Türkiye, eski Türkiye olmayacaktır” demiştik. “Artık gençler, kadınlar, vatandaşlarımız bu ülkede nasıl yaşayacaklarına kendileri karar verecektir” demiştik. “Cin şişeden çıkmıştır” diye de nokta koymuştuk. Bugün, geldiğimiz noktaya baktığımızda Taksim’in dağıtılması ile bütün bunların ortadan kaldırılamayacağını görüyoruz. Bundan sonra daha bilinçli, daha doğrulardan yana olan, şiddetin karşısında demokratik hak arayışlarını sürdürecek insanlarımızı meydanlarda göreceğiz. Taksim Gezi Parkı eylemleri, bunun bir ilki, bir başlangıcı olmuştur.
Sorun, eylemcilerin dağıtılması, Taksim’in boşaltılması sorunu değildir. Sorun, ülkemizin huzur ve barış ortamı içinde bulunup bulunmaması sorunudur. Bundan sonra huzur gelecek mi? Barış ortamı sağlanacak mı? Toplumsal kucaklaşma gerçekleşebilir mi? Bizi, bundan sonra bu sorunlar bekliyor. İnsanları kamplara ayrıştırmak, bölmek, birbirine düşman hale getirmek için Hükümet olanların attığı yanlış adımlar ne yazıktır ki, bundan sonra ülkemizde huzuru, barışı ve kardeşçe yaşamayı zora sokmuştur.
e.mail: necdetes@mynet.com