Hal-i pür melalimiz

Çok konuşmayı sevmem , ama ağzım laf yapar , kalemim de iyi sayılır… 

 Ancak ;

Koskoca  T.C.  (TÜRKİYE CUMHURİYETİ)

Olmuş

T.C.  (TAYYİP  CUMHURİYETİ)

 Biz daha neyin referandumundan , demokratik halk tepkisinden , anayasal hak ve özgürlüklerinden bahsediyoruz !!!???…

 Seçimlerden bahsediliyor… Bu seçim düzeni ve sistemi ile hiçbir halt değişmez ! Kimse    kendini kandırmasın !!! Seçim sistemini bu İktidar değiştirdi demiyorum , o şeref (!?) ta   1980’lerde  Turgut Özal’a ait !… Şöyle bir örnekleme yapayım , detaya girmeden : 2011 Seçimlerinde AKP’nin aldığı oy oranı (geçerli oy sayısına göre) % 49,95 çıkardığı milletvekili sayısına göre oran % 59,45 ; CHP’nin aldığı oy oranı % 25,98 çıkardığı milletvekili sayısına göre oran % 24,55 ; MHP’nin aldığı oy oranı % 13,05 çıkardığı milletvekili sayısına göre oran % 9,64 . Bu arada , yaklaşık 2 milyon oy da , baraja takıldığı için , o oyu kullananlar açısından çöpe gitmiş sayılabilir . Şu meşhur % 50 muhabbetine de dokunacak olursak , AKP’nin aldığı oy oranı toplam seçmen sayısına göre % 38,89 ; yani % 50 sözü kimsenin gözünü korkutmasın . Seçim sistemimize ek olarak , her seçimde çöplerde ortaya çıkan oy pusulaları , ölmüş insanların seçmen listelerinde yer alması , ABD’den ithal bilgisayarlı seçim sistemi (ki ABD’de mahkemelik olmuş ve Yunanistan tarafından da red edilmiştir) , bunların hepsinin sorgulanması ve yenilenmesi gerekmektedir . Son olarak , her bir sandıktan Yüksek Seçim Kurulu’na kadar olan zincirde , her aşamada sayımları kontrol etmek ve belgelemek şarttır . Yani , oyların sayılmasını bekleyen değil , oy sayan olunmalıdır . Bakın , milletvekili adaylarının , parti parti , bölge yoklamaları yoluyla seçilmesi konusuna girmedim bile !…

 Demokratik sistemin üç temel öğesi , Yasama , Yürütme ve Yargı erkleridir . Türkiye’mizde  bugün , Yasama , zaten Yürütme’nin kontrolunda ve maalesef el kaldırma-indirme konumundan öteye geçemiyor . Yargı deseniz , son değişikliklerle , o da Yürütmenin etkisine girdi . Peki , bir kriz durumunda , sistemin emniyet sübabı kaldı mı ? Hayır… Şimdi , Allah aşkına , bu rejimin adı demokrasi olabilir mi ? Elbette hayır !.. Basını hiç saymıyorum , halleri ortada…

 Sivil örümcek ağı örülmüş , kurban (halk)  ağa takılmış , iş hazmetmeye kalmış !…                                                 Gezi olayları , o ağdan kurtulma çırpınışlarıdır… Heyhat , artık çok geç…                                                                                             Sakın , gençlerimizin direnişini küçümsediğim sanılmasın , onlar ellerinden geleni yapıyorlar .                                                      Fakat , gençlere gelene kadar , biz yetişkinler ne yaptık , uyumaktan başka !?…

Gezi olayları demişken , Hükümet , şu anda çok klasik bir taktik uyguluyor : Böl ve yönet… İlgili ilgisiz çeşitli tanınmış kişilerle görüşerek ve onların aracılığıyla görüntüde bazı makul önerilerde bulunarak , bu direnişe katılanları ve dolayısıyla halkı bölmeye çalışıyor ve konuyu sadece bir park meselesine indirgemek istiyor . Şunu unutmayalım , halk , elbette özgürlük ister , ama diğer taraftan güvenlik ve refah da ister . İşte , insanları bu ikileme soktuğunuz zaman , bölünme de başlamış demektir …

 En başta sarı öküzü vermeyecektik !… Ergenekon Davası , Balyoz Davası , Askeri Casusluk Davasıve hatta Şike Davası , (sözüm meclisten dışarı) hep “sarı öküzlerin” teslim edildiği davalardı !

“Teslim ettik de ne oldu” diyorsanız hala , sizlere söyleyeceğim tek bir şey var :

Özgürlüğümüzü ve Birliğimizi kaybettik arkadaşlar !!!

 “Nasıl vermeyecektik” diye soranlar olabilir . Cevap basit , bugün gençlerin yaptığı gibi ,demokratik tepki koyarak !… Bir futbol maçına giden insanlar kadar insanı bir araya getirip , “biz bu işlerden rahatsızız” mesajı veremedik ! Her tepki , doğru zamanda yapılırsa etkilidir …

 “Efendim , ülkemiz yabancı askerlerin işgali altında mı” diyenler olacaktır mutlaka . İşgaller artık askerlerle yapılmıyor arkadaşlar , o en son ve en radikal durumlarda başvurulan çözüm yolu !… Hırsıza evin anahtarını teslim etmek örneğinde olduğu gibi , Cumhuriyet Rejimi ile kan davası olanlara  ülkenin anahtarını vermişiz !… Gerisini anlatmama gerek var mı !?…

 Bir ülke düşünün ki , eski Genelkurmay Başkanı , Kuvvet Komutanları ve üst rütbeli subayları , ayrıca öğretim üyeleri , gazetecileri “terör örgütü kurmak , yönetmek , üyesi olmak” suçlaması ile hapislerde tutuluyor , bir fikri olan ve bunu söylemeye çalışan insanlar “halkı kin ve isyana teşvik” suçlaması ile içeri alınıyorlar , Türk bayrağı taşıyan insanlar darp ediliyor , bütün bunlara mukabil , 30-40.000 insanın ölümünün baş sorumlusu teröristbaşı “barış güvercini” olarak lanse ediliyor , ülkenin üniter yapısını bozup federatif yapı istemek “fikir açılımı” oluyor , terör örgütü bayrak ve posterleri hoşgörü ile karşılanıyor !… En vasat zekaya sahip olan bir insan bile “neler oluyor” diye tepki gösterir…

 Şimdi liboş arkadaşlar düşünüyordur “biz ne halt etmeye bu kadar destek verdik” diye… Onlar için üzülmüyorum , onlar nasıl olsa bukalemun gibi kendilerini ortama uydururlar !

* * * * *

 Yazımın sonunda , yukarıdaki konulardan bağımsız olarak , ülkemizi bekleyen üç yakın tehlikeye dikkat çekmek istiyorum .

 Bunlardan birincisi , halkımızın genel olarak karşı çıkmasına rağmen , Suriye iç savaşında resmen taraf olmamızdır . Bu konuda daha da ısrar edilmesi halinde , ülkemizin kana bulanması kaçınılmaz olacaktır , Reyhanlı patlamalarında olduğu gibi . Taraf olmaktan vazgeçmemiz ve acilen yol geçen hanına dönen sınırlarımızda kontrolu tekrar sağlamamız şarttır .

 İkinci olarak , “açılım tiyatrosu” altında , PKK ve ayrılıkçı Kürtlerin ekmeğine yağ sürülmektedir . Bunu bilmek için uzman olmaya gerek yok , zaten kendileri de artık saklamıyorlar . Bu devletin üniter yapısı ile ilgili gösterilecek bir zaaf , bölünme ile sonuçlanır . “Kürtlere eşit haklar” diye sunulan bu tiyatro , yarın özerklik , öbür gün de tam bağımsızlık ve yakın gelecekte de Büyük Kürdistan ile sonuçlanır . Bu gelişmeler , Barzani’nin de , İsrail’in de , ABD’nin de planlarında öngördükleri senaryoya uymaktadır ve hepsinin de kendilerine göre önemli gerekçeleri vardır .

Son olarak , Ermeni Diasporası ve Ermenistan , büyük bir gayretle 2015’e hazırlanmaktadır . Amaç , 1915 olaylarının 100ncü yılında , tüm dünya ülkelerine ve Birleşmiş Milletler’e sözde Ermeni Soykırımını kabul ettirmektir . Bunu başarmaları halinde , tazminat ve toprak talepleri arkadan gelecektir . Bu konuda , bir Devlet politikası ile karşı atakta bulunmak , hayati önem taşımaktadır . Artık , sadece reddetmek yetmeyecektir !!!…

Çok konuşmayı sevmem , ama ağzım laf yapar , kalemim de iyi sayılır…  - referandum