Erdoğan ve Fethullah Gülen hayallerini süsleyen “Güçlü Türkiye” için kitlelere “herkesin iyi eğitim aldığı Türkiye’mi güçlüdür ya da ordusu güçlü Türkiye’mi” sorusuyla yanaştılar ve vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngören yüzde 50’lik yeni bir toplumla ağlarını ördüler.
Vahyi akla tercih ettiler -o yüzden, Batı’daki aydınlanma ile başlayıp, Atatürk’ün gösterdiği “hayatta en hakiki mürşid ilimdir” sürecini tersleyen eğitim-öğretim programları uyguladılar.
Artan nicelikleri ve etkin olmak hırsları ile hedefinin bir yerinde TÜrkiye’yi ve Türkleri bertaraf etmek olan emperyalizmin teveccühüne mazhar oldular.
*
O sırada TSK; Başkomutan’ı Atatürk’ün,”Cumhuriyet Orduları,Cumhuriyeti ve kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunma kudretindedir ve hazırdır” direktifinin ters istikametinde; Amerika’lıların güvenlikleri noksanlıkları olan uluslararası sisteme rağmen küresel işbirliği sayesinde yaratılacak barışcıl ve istikrarlı dünya ile sağlanacaktır esasında “ABD Ulusal Strateji Belgesi” doğrultusunda seyretmekteydi.
O gün-bu gün, ABD’nin barışçıl ve istikrarlı dünya için farklı coğrafyaların sorunlarının sadece askeri değil insan odaklı yöntemlerle çözüleceği konsepti TSK’yı avucunun içine almış, eğitiminden stratejilerinin belirlenmesine,silahlanma yapısından taktik becerisine kadar tüm kimliğinin belirleyeni olmuştur.
*
O yüzden Büyük Atatürk’ün,”Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır” yönlendirmesine -rağmen,
Fethullah Gülen, bir süre önce geniş kitleleri etkileyen cemaatinin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi halinin toplumsal sigorta mekanizması gibi düşünülmesini istemiş -bu suretle, cemaatinin hükümet dışındaki güç ya da yeni Türkiye’nin kurucu-kollayıcı iradesi olduğunu söylemeye-getirmiş kişidir -deerkeen;
*
Gezi Parkı eylemcilerinin önüne çıkarılan polisin zulmüyle internet sosyal ağlarından gelişen, tüm ülkede çoğu genç milyonlarca insan “Başbakan İstifa” kararlılığında pekişmiştir -işte, günlerdir direniliyor.
Gözlerin faltaşı gibi açılmasına neden olan harikulade bir sonuç gerçekleşmiştir; internetin dünya çapındaki ağı, siber uzay ve siber kültürle yerelinden küreselleşmiş çok sayıda genç insan, entellektüel sermayeleri ile tüm üretim faktörlerinin önüne geçtiklerinin farkında -mütemadiyen,daha çok entellektüel sermaye üretebilmenin dinamiğinde;
Aman Allah’ım! Üstelik Erdoğan ve Gülen’in 11 yıllık ortak iktidarlarında yetişmiş olmalarına – rağmen,onların mezhebî fikir hayatına, ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına, dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan politikalarına karşı bulundukları her yerde ayaktadır,Türkiye aydınlığının sahipleri olduklarını yedi düvele gösteriyorlar…
*
Başbakan Erdoğan’ın direnenlere “Çapulcular” ithamına Fethullah Gülen üç unsuru öne çıkaran bir mesajla destek veriyor.
Birincisi, sistemin elden geçirilmesinde gösterilen ihmalin sonucunda ” çerik-çürük hale gelmiş, enkaz halindeki bir neslin” gözden kaçırılmış olmasını direnişin amili olarak gösteriyor.
İkincisi, bu neslin asla hafife alınmadan elden geçirilmesi,restorasyona tabi tutulması, beyinlerin ruh ve mana köklerinden akıp gelen yeni bir adab u erkan ile talim edilerek yeni nesillerin yetiştirilmesi zorunluluğuna işaret ediyor.
Üçüncüsü,Peygamberin yolunda bu gayreti sağlamak zorunda olan kitleye Necip Fazıl Kısakürek’in dizeleriyle sesleniyor,” Ey senelerden beri sürüm sürüm olan nesiller,’ayağa kalk artık Sakarya’ “diyor!
*
Oh,ne âlâ! Kendileri Kısakürek’in Sakarya Türküsü’ndeki “İnsan bu,su misali,kıvrım kıvrım akar ya:/Bir yanda akan benim,öbür yanda Sakarya./Su iner yokuşlardan,hep basamak basamak;/Benimse alın yazım,yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:/Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir./Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:/Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!” dizelerinde oluktan akan nurdur, çerik-çürük nesil olmakla itham ettikleriyse kir!
*
Halbuki o, “Dünya İmamı” olmak gafletiyle Türkiye ve İslam ülkelerinde insanlara kendi algısındaki Allah’ın birliğine inanmalarını satan,tüm yaşamda Allah’ın hükmünden başka hüküm tanımamalarını bildirme hayalinde bir bedbahttır.
*
Şükür olsun ki, O’nun yönlendirmesiyle toplumların iyilik,güzellik ve mutluluğa ulaştırılmasında “Vah’yin” yegane yol gösterici,
“Hakimiyet”in bütün varlıkları külli hakimiyetinde tutan Allah’ın olduğu -o yüzden,
Kutsalmışcasına -mesela, Türkiye Anayasa’sında Cumhuriyetin niteliklerini oluşturan “… Atatürk milliyetçiliğine bağlı,başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan..” bir devletin olamayacağı,
Siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar tarafından kullanılacağı düşüncesinden zoraki geliştirilen “İslam Birliği” ya da “Yeni Osmanlı” düşü;
*
Ya da ABD’nin Türkiye’de Erdoğan ve Fethullah Gülen, Arap ülkelerinde Müslüman Kardeşler Örgütüyle kurduğu işbirliğinde askeri yöntemler kullanmaksızın Ortadoğu’yu sömürüye açmak üzere ulusal devlet modelinin aşılmasını öngören yeniden yapılandırma projesinde;
Sınırların anlamsızlaşması ve Müslüman,Hristiyan,Musevi,Arap,Türk,Kürt her din,her mezhep, her etnik kimliğin Ortadoğu’yu ortak vatan sayması safsatası çökmüş bulunuyor.
*
Safsata çökerken -nihayet, ABD,Rusya ve Çin; Fethullah Gülen ya da Müslüman Kardeşler’in dinin demokrasiye aykırı olmadığı vesvesesinden geliştirdikleri İslam düşüncesinin akla-bilime ve vicdan-düşünce özgürlüğüne değil taassuba dayalı toplumlar oluşturduğunu fark etmiştir.
Kandırılarak müslümanlıktan koparılan çok sayıda insanın, Batı’nın İslam’a ve peygamberine vurmak için alanlar açtığı sanısında düşmanlık pekiştirdiklerini, yalnızca bu kaynağın radikal terörü ürettiğini geç de olsa görmüştür.
Radikalizmle -ancak, ortak mücadele verilebilirse küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı verilebileceği anlaşılmıştır.
*
Yeni Dünya’nın planı; İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planı çerçevesinde, İsrail’e güçlü bir teşvik oluşturulmak üzere Cenevre Konferansıyla başlamak kaydıyla Suriye savaşının ve radikalizmin bölgeye yayılmasının önlenmesi, yeni Suriye’nin kurulması,Irak’ın düzenlenmesi ve İran’ın nükleer programına ilişkin işbirliği karşılığında ortaklaşarak BM Teşkilatı merkezli hukukun üstünlüğünün uluslararası sistem ağlarına yansıtılması,
Diğer sorunların da çözülmesi ardından meşruiyeti ve güvenilirlik sorunu ile tartışılan BM Güvenlik Konseyinde, ulusal çıkarları için ayrıcalıklı pozisyonlarını dünya siyasetinin belirleyicisi yapan mevcut statükonun değişmesi işbirliğine ilişkindir.
*
Bu süreçte Türkiye’nin yükümlülüğü fazladır -işte,Tayyip Erdoğan’ın ve Fethullah Gülen’in islamcı felsefesine parsa toplamak karşılığında,
ABD’nin Ortadoğu çıkarlarından devraldığı yetkilerle radikalizmi üreten bir Eşbaşkan ve bir Dünya İmamı olmanın bedeli -şimdilerde, ödenmek noktasındadır.
*
Türkiye’nin her yerinde protesto edilen bu ikilinin İslamcı felsefesinin yansıdığı mezhebî fikir hayatı, ekonomik ve siyasal yönetim anlayışı,toplumsal dinamiği yavaşlatıcı eğitim-öğretim politikasının revize edileceği,
Ya da Türkiye’nin siyaset merkezini -ne yazık ki, Ulusalcı değil -fakat, asla İslamcı da değil muhafazakar liberal AKP zihniyeti ile Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin özünün sıkıştırıldığı lâik,demokratik,sosyal hukuk devleti olmak zihniyetinde, bölüşüm ve sınıfsal sorunları takan, kişi hak ve özgürlükleri savunuculuğu yapan sosyal demokrat yeniCHP’nin oluşturacağı günlere gidiliyor.
*
Onlar yüzde 50’lik toplumlarını “Tay-yi-bin as-ker-le-ri-yiz” diye avaz avaz bağırtırken,dünya içten içe radikalizmin dehşetiyle titriyor -ne ki,yeni plan kolay değildir, böyle aheste işliyor…
Direniştekiler ” çerik-çürük bir neslin çocukları” olmak ithamını,”kem söz sahibine aittir” olgunluğunda sahiplerine iade etmektedir.
8.6.2013