Türkiye, Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge ve de Kıbrıs konusunun geldiği bu süreçte, odak noktasındaki yerinin kaymaya başladığını görünce olayların içine George Soros’un karışması kapısını araladı hemen.
2009 yılında Davos’ta Başbakan Erdoğan ile görüşen George Soros, kendisine Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon yatakları üzerinde hak iddia edebilmesi ve oyuna dahil olabilmesi için bir takım ödünler pahasına Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile üçlü bir anlaşma içine girmesini tavsiye ettiğinden, ilk iş onu oyuna sokmak oldu.
Devreye giren Soros ilk iş olarak Başbakan Erdoğan ile Papandreu ve Merkel arasında gözlerden ve basından uzak bir görüşme yapılmasını sağladı. Merkel ve Papandreu Soros’un tüm düşüncelerini onaylarken, üç liderin yaptıkları gözlerden uzak bir sonraki toplantıya, Libermann’ın yolunda giden Hristofyas yerine o dönemde DISY Başkanı ve Rum Cumhurbaşkanlığı için ideal aday olarak görülen Anastasiades çağrıldı.
Liderlerin yaptığı gözlerden uzak toplantıda;
Almanya’nın Yunanistan’ın batmasına izin vermeyecek şekilde davranmasına ve gerektiğinde de Türkiye’nin Yunanistan’a yardım etmesine,
Hristofyas’ın Münhasır Ekonomik Bölge konusundaki olumsuz tutumu ve söylenenleri yapmaması nedeniyle ve de Anastasiades’in de seçimi kazanması amacı ile Kıbrıs Rum Ekonomisinin, gerekli yaptırım ve girişimlerle çökertilmesine karar verildi.
George Soros, Kıbrıs Rum tarafında herhangi yeni bir yatırım yapılmasına mani olarak ve de Moddy’s, Fitch gibi Uluslararası Değerlendirme Kuruluşlarını etkileyerek Rum tarafının finansal olarak çöküşünü sağladı.
Anastasiades ise Hristofyas’a karşı muhalefetini arttıracak, ekonomiyi düzeltmek için yapacağı girişimleri sıfırlayarak seçimi kazanacak ve Rum halkında öylesine bir psikolojik bir ortam ve inanış yaratacaktı ki, Rumlar bir müddet sonra önlerine konacak uygulamayı veya da planı kabul etmek düşüncesinde olsunlar.
Aralık 2012 tarihinde Berlin’de Soros, Başbakan Erdoğan, Şansöyle Merkel ve Başbakan Samaras bir araya geldiler ve sonuca gidecek planın uygulanmasını kabul ettiler.
Kıbrıs Rum ekonomisinin planlı bir şekilde çökertilmesi ve Rum halkının Arap baharı gibi bir isyanda bulunmasına meydan vermeden alınacak çok sert tedbirleri kabul etmesini sağlayarak ne pahasına olursa olsun Anastasiades’in seçilmesini sağlamak.
Rum halkında korku ve gelecekten şüphe duymasına yol açacak denli kötü bir finansal durumunu olduğunu açıklayarak, Troika ile boğucu bir anlaşma imzalamak.
Kıbrıs konusunun en kısa zamanda çözüme kavuşturulması için müzakerelerin başlatılması ve Türkiye ile Yunanistan’a endirekt söz sahibi olacakları bir mutabakata varılması. Bu bağlamda mülkiyet konusunda yeni bir düzenleme yapılması ve tazminat ödenmesi, iki toplumlu ve iki bölgeli, zayıf merkezi hükümeti olan ve egemenliği de AB’den kaynaklanan Federal bir devletin kurulması. Türk ve Yunan askerlerinin ada dışına çıkarılması, RMMO’nun lavedilmesi ve adada güvenliğin sağlanabilmesi için içinde Türk, Yunan ve AB birliklerinin yer alacağı bir Avrupa Birliği’nin kurulması.
Çözüm Anlaşmasının imzalanmasından ve de Türkiye’nin AB’ye kabulünden sonra Türkiye, Yunanistan ve Federal Kıbrıs bir “Dostluk Anlaşması”ı imzalayacaklar, Münhasır Ekonomik Bölgeden elde edilecek doğal ve mineral zenginlikleri de Türkiye yüzde 40, Yunanistan yüzde 30, Kıbrıs yüzde 20 ve AB’de yüzde 10 oranında pay alarak bölüşecekler.
Bu anlaşmaların uluslararası camia tarafından onayında sonra Türkiye bir iyi niyet adımı olarak Kıbrıs Rum Yönetiminin mali borcunun yüzde 50’sini ödeyecek, geri kalan yüzde 50’yi de AB yeni Federal devlete destek olarak kendisi ödeyecek.
Son olarak da Türkiye, Federal Kıbrıs, Yunanistan ve AB ortaklaşa olarak, bölgeden çıkarılacak petrolün ve doğalgazın Türkiye üzerinden AB’ye ulaştırılabilmesi için döşenecek boru hattının maliyetini karşılayacaklar.
İşte bu nedenle AB Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Maraş’ın eski sahiplerine iadesi karşılığı Ercan Havaalanının uluslararası uçuşlara açılması için bir girişim başlattı ve komite kurdu. Ercan’ın uluslararası uçuşlara açılması demek, Türkiye’nin limanlarını ve hava sahasını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açması demektir. Bu da beraberinde Türkiye AB Katılım Müzakerelerinde Kıbrıs Rum tarafınca dondurulan başlıkların açılmasını ve Türkiye’nin AB’ye kabulünü getirecek demektir.
Bu bilgilerin kaynağı Brüksel’de, Kıbrıs konusunda kaynayan kazanın içindeki diplomat bir arkadaşım. Elçiye zeval olmaz…
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
5 Haziran 2013