Milliyet’te, Pamukkale Üniversitesi’nden Doç.Dr.Süleyman İnan, “27 Mayıs demokrasi-dışı harekettir. Ve bu hareketten ders alınması gerekmektedir. Dersin ilk kuralı telkindir. ’27 Mayıs,bir darbedir’ sözüyle işe başlanır. Ardından ’27 Mayıs bir ihtilal veya devrim değildir’ diye devam edilir. Yarım ağız çeşitli açıklamalara girmeden darbenin fenalığı zihinlerimize kazınmalıdır. İşte o vakit, darbe bize ders olabilir” diye yazıyor!
Okuyan her devrimci Hz.Peygamber’in Hz.Ali’ye,”her ne zaman bir darlığa ve sıkıntıya düşersen, bir bela ve musibete uğrarsan şöyle dua et” öğüdünden hareketle “La Havle Vela Kuvvete…/Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur.O’na dayandım, O’na güvendim” duasına sığınıyor ve ruhunun ışıltısından güç alıyor.
*
Modern bilim hipotezle başlayan bir tezin destekleyen deneyler sonucunda kurama, tekrar desteklenmeler sonucunda kanun haline gelmesi çerçevesinde gelişmektedir.
Mesela,1859’da Charles Darwin,” Türlerin Kökeni”nde, canlı türlerinin nesilden nesile,kalıtım- çeşitlilik- seçilim esasları çerçevesinde değişime uğrayarak farklı özellikler kazandığını kurama dönüştürmüş,
1930’da Gregor Mendel, bir gen havuzu içinde bir nesilden diğerine karakterlerin aktarımını konu eden “Kalıtım Kuramı”nda Darwin’ in tezini kuvvetlendirmiştir -ki, bugün çoğu doğa bilimcisi bu kurama inanıyor.
*
Yine de modern bilimin yukarıdaki çerçevesini aşan konularda -mesela,” İlahî bir Devrim olan Yaratılış” ın anlaşılmasında mitoslar, destanlar ve tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarındaki kıssalarından yararlanılıyor.
Çünkü hâlâ büyük patlamanın öncesi ya da ilk dakikalarından sonraki bir süreci anlamak için modern bilimin kanunları bulunmuyor -o yüzden, insanın özgür aklı ve vicdanını takiben inanışı ve imanı hayat buluyor- bu,devrimciliğin esasıdır.
*
Evrenin oluşumda büyük patlamanın öncesi ve sonrası bir süre ile ilgili sorulara Altay Türkleri efsaneleri ya da Çin,Hind, Yunan ve Latin mitologyası bir nebze ışık tutmaktadır.
Mesela İ.Ö Üçüncübin yıl ile birinci binyıl arasında Girit ve çevresinde muhteşem Ege,Mineo ve Mykenai medeniyetleri yaşıyor,
O günlerin inanışını ise İ.Ö 9.yüzyılda Yunan Şairi Homeros, Yunan mitologyasının kaynağı İlyada ve Odysseia destanlarında yazıyordu.
*
Bakınız- şu, Yaratılış denilen muhteşem İlahi Devrim nasıl gelişmiştir?
Homeros’un,”önce Khaos vardı. Bu boş ve büyük mekânda ilk tanrıça Gaia-toprak/yeryüzü, Tartaros- toprağın altı ve Eros-Aşk var oldu” tanımlamasını çok sonra Kuran’-ı Kerim “Allah önce Melekatül alemini yarattı” ayeti ile doğruluyor.
Ateşin ve toprağın olduğu bu alemde ilk tanrıça Gaia’nın kocası yoktu, kendiliğinden dağları,denizleri ve Uranos-gökyüzünü doğurdu.
Sonra Gaia ile Uranos’un birleşmelerinden -işte, Titanlar,Kykloplar falan meydana geldi -deerkeen;
Zamanla dünyada -bugün,modern bilimin kuramsallaştırdığı hayat başladı; bitkiler,hayvanlar ve Charles Darwin’in,” Türlerin Kökeni”düşüncesini, Gregor Mendel’in “Kalıtım Kuramını” başlattığı insana benzeyen yaratılışlara gelindi…
Bu evreye -mesela,Kuran-ı Kerim el-A’râf 54. ayet “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede yaratan ve Arş’a kurulan,…” ifadenin derinliğinde işaret ediyor!
*
Sonra yine Araf Süresinde; “Elbette ve muhakkak sizi önce yarattık, sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere dedik ki: ‘Adem’e secde edin'” ayetinden -işte, Adem’in yaratıldığını,Kainat’ın bu yeni efendisi için daha önce yaratılmış meleklerden biat istendiğini,
“Ancak İblis secde edenlerden olmadı. Beni ateşten yarattın,onu çamurdan,dedi – bunun üzerine,Allah dedi ki ‘Hemen in oradan…çünkü sen aşağılıklardansın’ ayetiyle Adem ve Eşi’nin İblis’in apaçık bir düşman olduğu bilincinde olmalarına rağmen nihayet bir zaman sonra İblis’e kanmaları ardından,
“Allah buyurdu ki:”İniniz biriniz birinize düşman olarak. Size bir zamana kadar yeryüzünde bir yerleşip kalmak ve bir nasip olmak takdir edilmiştir” ayetiyle; Adem’in ve Havva’nın -aşağıya,ateşin ve çamurun,bitkilerin,hayvanların ve insana benzer yaratılışların olduğu yeryüzüne gönderildiği anlaşılıyor.
*
Charles Darwin ve Gregor Mendel kuramları tam da bu noktada eksiktir -o yüzden,modern bilim yaratılış ya da ilahi devrim konusunda bir çerçevede kalıyor.
Bakınız,Kutsal Kitaplar “Yaratan”ın tek olduğunu, doğmadığını ve ölümsüzlüğünü söylüyor.
O yüzden bir zaman ve bir yerde yeryüzüne gelmesi kararlaştırılan Adem ve Havva’ nın doğumuna birilerinin aracılık etmesi gerekiyor.
Onlar kendilerine benzer başkalarından “göbekli” birer insan yavrusu olarak doğuyor…
İlk insanlar onlardır, farkları Allah’ın hikmetinden verdiği ruhları ya da nurlarıdır -ki,bu suretle,kan, göbek,soy,karabet oluşuyor…
Adem ve Havva’nın doğuşu ilk insanlık devrimidir ve karşısında oluşan karşı-devrim bilinci genetik kodları yapıyor, zamanla evriliyor,evriliyor -bu güne gelişte,hep ayrılıklar ve türevleri üzerinde hayatı oluşturuyor.
*
Nitekim 1932-35 yılları arasında Şevket Süreyya,Vedat Tör,Burhan Belge,Yakup Kadri,İsmail Hüsrev,”Türk Devrimi gelişmelidir.İçinde yaşayanlar taraftar olsa da olmasa da onun uygulanması gerekir” diyor ve Atatürk’ ün gözü önünde Türkiye Devriminin ideolojisini derlemek, aydınlatmak ve terkip etmeyi amaçlıyorlar.
İki hedefi gözetmektedirler; Birincisi, Türkiye geri kalmışlıktan gelişmeyi nasıl sağlayacaktır?
İkincisi, bu gelişmişlik Türkiye ulusal özelliklerine nasıl yansıtılacaktır?
*
Kadro Dergisi etrafında birleşiliyor ve Türk Devrimi ideolojisini sistemleştiriyorlar.
Halkçılık ve Devletçilik esasları belirleniyor,tarihsel materyalizmin metod olarak kullanılmasıyla laik devrime yön veriliyor.
Ne ki karşıtlar metodu Marksizm ile özdeş tutmaktadır -süreç içinde, kadroculara karşın palazlanılıyor -bugün, Atatürk’ ü re’ddi aklından geçiren her yobaz ya da anti-laik kimlik işte o noktadan başlıyor.
Halkçılık ve Devletçilik karşıtı liberaller de, Ulusal kimlik karşıtı kürdler de….
*
Ama Turan Emeksiz, Malatyalı bir ailenin 20 yaşında çocuğuydu.
Ulusal Kurtuluşla kazanılmış bağımsızlığın derin sevdalısı, Cumhuriyet Devriminin parlak geleceğinin imanlısıydı.
Çizgilerin, renklerin, kitlelerin, matematik ölçülerin, geometrik biçimlerin mütemadiyen değiştiği dünyayı elbette algılıyor,bu değişim içinde çağdaşı batılının gelişimini izliyor, özgün sevdası ve imanıyla hak’kı olan yaşam rekabetine bileniyordu…
*
Demokrasi savunucusu olarak iktidar olan Demokrat Parti ise ekonomiyi finanse edebilmek için kurduğu Sanayi ve Finans Bankasına dış kaynak bulmak üzere karma ekonomik modelde gevşiyor, devletçiliği bırakıyor ve liberal ekonomiye sarılıyordu.
Serbest Piyasa teşvik yasaları,yabancı sermaye ayrıcalıkları ve özel petrol yasası, IMF desteği, Kore macerası karşılığında NATO’ya bağlılık sonucunda;Türk Devriminin özüne ters politikalarla halk bölünüyordu.
Halkçılık özünden kopartılmış, kardeş kardeşi öldürürken,Türkiye; ABD ye bağlanıyor ve küçük bir kesim Türkiye’de ağalığa transfer oluyordu!
*
Bugün yıldönümü yaşanılan 27 Mayıs Devrimi Şehit Turan Emeksiz’in ulusal düşüncesindeki Cumhuriyetin parlak geleceğinin raydan çıkarılmasına karşı yapıldı.
Rağmen birey bazında ulusal karakterimiz ve bağımsızlığımız da kaydedilen gerileme giderek büyüdü.
Ulus bazında ulusal karaktere ve bağımsızlığa titizlik göstermeyen hareketler güçlendi.
Kadro Hareketinin asla kabul etmeyeceği bir demokrasi ve çoğulculuk anlayışı hakim oldu.
*
Doç.Dr.Süleyman İnan, bilmem kaç bin yıl önceki İnsani Devrim’in genetik kodlarına sahip olsaydı, 27 Mayıs Devriminin Atatürk’ün Türklük için öngördüğü Cumhuriyet Devrimini rotasından çıkarmak isteyen karşı-devrimcilere yapıldığını duyumsaması, idrak etmesi gerekirdi.
Aksine o ve bütün benzerleri Allah sevgisi ve o’na kavuşmak arzusunu ya da ilim,irfan ve manevi zenginlik kazanabilmek isteğini; aklını ve vicdanını kiraladığı dünyevi bir gücten almanın bedbahtlığındadır.
Bağlandıkları o rabıta neyse onun suretini ya da hayalini sür-git tasavvur ederler, beyinlerinin uydurmasına neden olurlar, uydurmalarını da önerirler ve buna yaşama denirse öyle de yaşarlar…
27.5.2013