Nihayet ABD ve İsrail iki küsur yıldır süren Suriye savaşının askeri bir harekâtla durdurulması halinin bir felâkete-fakat,rejimin düşmesi halinde de radikal örgüt çatışmalarının benzer sonucu yaratacağını farketmiş, Orta Doğu’da Rusya ile kesişen çıkarlarında ayrışmaları halinin bölgeye barış getirmeyeceğini görmüştür.
*
Şimdi bu durumun biricik çözümüne yürünüyor; ABD, İsrail’in güvenliğini merkeze alıyor ve Filistin ile yeni bir barış sürecini başlatmayı öngörüyor.
Ama İsrail’den istenebilecek bir tavize karşılık, İsrail’e güçlü bir teşvik oluşturmak adına İsrail’in bulunduğu coğrafyada güvenliğini garantilemeyi istiyor- bu yüzden,
*
Suriye krizinin çözümü önüne koyduğu “Esad’sız çözüm” rezervi kaldırılmıştır.
Suriye’nin dağılmaması ya da kuzeyinde Kürtlerin yeraldığı yeni Suriye Federasyonu oluşumu öngörüsünde uluslararası bir konferans düzenlenmesi,tarafların BM arabuluculuğunda müzakere masasına oturması ve iç savaşın sona erdirilmesi,
Irak alanında da -muhtemelen, bağımsız bir Kürdistan ulus devletinin inşası ve zengin kaynakların bu yoldan alınıp-verilmesi düşünülüyor-ki,bu yöntem Türkiye’nin giderek Kürdistan lehinde küçüleceği anlamındadır.
*
Üstelik -birincisi, müzakereler sürecinde Suriye İç Savaşının amili unsurları -mesela, Türkiye’nin egemen bir devlet olan Suriye devletine karşı uluslararası hukuk ihlali varsa -bunun,müeyyideleri ve içtihadları gibi hükme bağlanacak bir çok parametrenin uluslararası sistem ağlarına yansıtılmasının yolu açılıyor.
İkincisi -son olarak, Boston’daki saldırıda küresel tehdit olduğu bir kez daha anlaşılan ılımlı İslam’la bağnazlaşmış liderler, terör örgütleri ve militanların tasfiyesine başlanılıyor.
*
Bu süreç; İran nükleer sorunu ve kimi diğer sorunların da diplomatik çözüme ulaştırılması halinde meşruiyeti ve güvenilirliği tartışılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde, ulusal çıkarları için ayrıcalıklı pozisyonlarını dünya siyasetinin belirleyicisi yapan “mevcut statüko”nun değişebileceği umududur.
Eski dünyayı düzenleyen NATO,IMF,Dünya Bankası ve AB gibi gerek ekonomik gerek siyasi kuruluşlarla uluslararası sistemin yeniden düzenlenmesini ve bugünün Orta Doğu’daki paylaşım kavgasının “Kürdistan” üzerinde paylaşımın dengelenmesine dönüşüdür.
En önemlisi Türk Halkının Türkiye’nin nasıl bir kör kuyuya atıldığını görmesi vesilesidir…
*
ABD ve İsrail İslam dünyasında izlediği politik stratejileriyle hem İslami fundamentalizmin etkisizleştirilmesi gerekçesiyle bölgenin işgaline ve askeri şiddetin kullanılmasına zemin hazırlanmasını hem de bölge ülkelerinin siyasal rejimlerinin yeniden biçimlenmesini öngörüyordu..
İslamcı teröre karşı önlem olarak Ilımlı İslam devletlerinin yaratılması ardından ülkeleri küreselleşme politikalarıyla kapitalist dünya sistemine entegre etmeyi düşündüler.
*
Ne ki, insanlar gerçek müslümanlıktan koparılırken, Batı’nın “İslam’a ve peygamberine vurmak için alanlar açtığı,şer’i ahkâma savaş açtığı -bu suretle, insanın şer’i yükümlülüklerin hilafına yaptıklarında hiçbir faziletli inanca bağlı kalmadan özgür olmasına yol açıldığı inancı pekişti.
Giderek Türkiye ve İslam ülkelerinde İslami fundamentalist hareket, milliyetçi ve laik ideolojiyi koruyan ordularla doğrudan mücadele etmek -yerine,
*
İslam’ın yeni entellektüel ve iktisadi eliti, orduları kendi politikaları doğrultusunda kullanmak ve yeni rejimlerinin temelini oluşturmak üzere İslam’ı uysallaştırma ve transformasyona uğratma -bu suretle,İslami Hareketle önce iktidar olmak ardından İslam Birliği hedefinde geliştiler.
Bugün bu inançtakilerin BM’in esas aldığı insan hakları müeyyidelerini davalarına şahit tutup -mesela,herkesin düşünce,vicdan ve din özgürlüğü ya da herkesin görüş ve yorum özgürlüğünü koruma hakkı vardır iddialarına karşı söz kalmadı!
*
Çağdaş akıla-bilime ve vicdan-düşünce özgürlüğü esasına dayanan İslam dini yerine ikame edilen Ilımlı İslam’ın yukarıdaki tezinden hareketle üreyen radikal örgütler -bugün,yıkımın, acımasızlığın,kan ve gözyaşının temsilciliğini yapıyor.
Yalnızca hedefleri doğrultusunda bu örgütleri kullanan ABD ve İsrail dünyasını değil Çeçenistan,Dağıstan gibi hassas bölgelerde Rusya’yı,Balkan ülkelerini,Uygur Türkleri yoluyla Çin’i,Türk ve İslam’ın olduğu heryeri tehdit ediyorlar.
*
ABD ve Rusya yeni müttefiklik ilişkisine giderken -sonuç olarak, İsrail güvenliğinin sağlanmasını teminen İslami fundamentalizmin gerçek anlamda etkisizleştirilmesi sürecini başlatmıştır -ki,bu noktada Türkiye’nin konumunu ve rolünü görmek gerekiyor.
*
2005’te İstanbul’da 40 İslam ülkesinden üç yüzü aşkın sivil toplum kuruluşunun katılımıyla “Uluslararası İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Konferansı: Değişen Dünyada Yeni Bir Vizyon Arayışı” başlıklı konferans düzenlenmiştir.
İslam dünyası sivil toplum kuruluşları arasında sürdürülebilir gelişim,birlik,karşılıklı işbirliği çerçevesinde teknik ve sosyal faaliyetlerde çalışmalar ve birlik gayesinde ortak refleksler geliştirmenin koordinasyonunun sağlanması öngörüsü ardında,
40 İslam ülkesinin sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hedef;İslam coğrafyasının topyekün siyaseti,ekonomisi ve sosyo-kültürel yapısının ılımlı İslam’a dönüştürülmesidir.
*
Bugün Başbakanlığa bağlı TİKA, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansıdır, yukarıdaki amaçla kurulan tüm sivil toplum örgütlerini ve diğer yardım kuruluşlarını da şemsiyesinde tutuyor.
Ilımlı İslamcı medeniyet kurma iddiasında AKP dış politikasının bazen ekonomik,bazen ilişkide olduğu halklarla ya da ülkelerle bağlantılarını güçlendirmek,bazen yeni nufuz alanları açmak görevi yürütüyor.
*
Arap Baharında muhalif hareketini yürüten terör örgütleriyle el-ele islami örgütlere Tunus’ta Libya’da, Mısır’da Suriye’de açıkça hem yurt içinde hem yurt dışında stratejik,taktik hizmet ve lojistik sundular.
Ya da Balkan ülkelerinde yaygın yolsuzluk ve devlet yapılarındaki zayıflamaya paralel büyüyen İslamcı harekete verdikleri türlü destekle -işte, Kosova’da Forumi, Pagja Studentore, Bashkohu gibi İslami örgütlerin nufuz kazanmasına, Arnavutluk’ta ve Makedonya’da Müslüman Kardeşliği modelini geliştirmeye çalışıyorlar.
Ya da İslam dini üzerinden Çeçenistan,Dağıstan gibi hassas bölgelerde Rusya’yı, Uygur Bölgesinde müslüman Türklerle Çin’in tehditinde önemli rol oynuyorlar; radikal örgütlerin arkasında akan kanın,dökülen gözyaşının failidirler.
*
Paylaşımın dengelenmesi süreciyle Ilımlı İslam politikasında Türkiye’nin fiziki, siyasi ve sosyal yapısının yeniden düzenleneceği anlaşılıyor..
Re-cep Tay-yip Er-do-ğan derken -Allah muhafaza, Diyarbakır Kürdistan’a, Van Ermenistan’a, Türkiye Konstantinapolis’e mi gidiyor?
23.5.2013