Ben Başbakan İrsen Küçük’ün beraberindeki heyetle ABD’ye yaptığı ziyareti çok önemsiyorum.
Zamanlaması mükemmel ve heyette yer alan kişilerin misyonları da belli. 11 saatlik yorucu bir uçuştan sonra hiç kimse 2 veya 3 günlüğüne ABD’ye gitmek istemez. Hele de bu denli yoğun bir program sizi bekliyorsa.
Başbakanın Washington programı o denli görüşmelerle yoğundu ki, bazı görüşmeler zaman yetersizliğinden dolayı iptal edildi. Geçmişte hiç böyle olmazdı, görüşme yapmak için hem yalvarıp yakarılırdı, hem de saatlerce /günlerce beklenirdi.
Bu sene çok farklı oldu. Belli ki ABD’nin Kıbrıs konusuna bakışında büyük değişiklikler var. Özellikle yapılan resmi görüşmelerde Cumhurbaşkanımız Sayın Derviş Eroğlu’ndan “Türk Toplumu Lideri” olarak değil de “Cumhurbaşkanı” olarak bahsedilmesi bence çok önemli bir gelişme.
Başbakan İrsen Küçük’ün, ABD Dış İşleri Bakan Yardımcısı Vekili Eric Rubin ile görüşme yapması çok önemli ve dikkate alınması gereken bir başka gelişme. Sayın Eric Rubin’in lakabı “Mr. Cyprus” yani “Bay Kıbrıs”. ABD hükümetinde ve Dış İşleri bakanlığında Kıbrıs dendi mi akla gelen en yetkili kişi Bay Rubin. ABD’nin Kıbrıs politikasının temellerini oluşturan kişi de denilebilir kendisine.
Rum Bakan Kasulidis, ABD Dış İşleri bakanı John Kerry ile görüşürken, Bakanın yanında yer alan Rubin, aynı şekilde T.C. Başbakanı Sn. R. T. Erdoğan Kerry ile görüşürken ABD’li bakanın yanında yer alacak.
Başbakan Küçük’ün, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun danışmanı olan ve ABD’nin önde gelen bir Düşünce Kuruluşunun Başkanı ile ve de ABD Dış İşleri Bakanlığının (State Department) en üst düzey İstihbarat (Intelligence) görevlisi ile ayrı ayrı görüşmeler yapması, bu sefer, geçmiştekilerden farklı olarak KKTC’nin Başbakanına ABD tarafından verilen önemi ve değeri ortaya koymakta. Ben daha evvel böylesi bir yaklaşıma ve Başbakanımızın statüsünün bu denli yükseltilmesine hiç şahit olmadım.
KKTC’nin ABD Washington temsilciliğinin çok etkili ve verimli çalıştığı kesin.
Çarşamba günkü etkinlik ise çok önemli. Türk Amerikan Dernekleri Kurulu (ATAA) ABD’de çok faal ve bazı kapıların açılmasında da çok etkin oldular. Başkanımızın öğlen yemeğini ATAA başkanı ve Yönetim Kurulu ile yedi ve daha yoğun bir şekilde hem destek hem de işbirliği mutabakatına varıldı. Zaten Washington ve New York Temsilciliğimiz ATAA ile derin bir işbirliği içinde. Güç birlikten doğar misali, birlikte yapılan çaba ve girişimlerle yıllardır açılmayan kapılar aralanmaya ve bazıları da ardına kadar açılmaya başladı.
ABD Temsilciler Meclisinden 22 ABD Temsilciler Meclisi Üyesinin (Milletvekilinin) , Kıbrıs konusunda Türk tezlerini destekleyen bir mektubu birlikte imzalayarak BM Genel Sekreterine göndermeleri, hem Temsilciliğimizin ne denli iyi çalıştığını ortaya koymakta, hem de Başbakan Küçük’ün ABD ziyaretinin önemini ve verimi gözler önüne sermekte. Geçmiş yıllarda bırakın 22 Temsilciler Meclisi Üyesinin Türk tezlerini içeren bir mektubu imzalamalarını, 2 tanesinin bile imzalaması mucize olarak addedilmekteydi.
BRT Genel Müdürü Tümerkan’ın heyette yer alması hiç boşuna değil. Gezi için değil, BRT ile “Amerika’nın Sesi”nin -yani yılların başarılı yayıncısı “Voice of America” ortak yayın yapabilmesinin kapısını açabilmek için orada. Aynı şekilde CNN ile de ortak yayın için görüşmelerini sürdürmekte.
Heyetteki Müsteşarlar ise ABD tatili ile ödüllendirilmiş değiller. Özellikle Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı, Washington Temsilciliğimizin başarılı girişimleri ile hiç yılmadan milim milim olumlu bir sona doğru götürmeyi başardıkları, KKTC’nin hayrına olacak bir girişim için orada. Bu çabaların sonucunun hepimiz için hayırlı olacağı kesin.
Washington’daki toplam 2 günün heyet için dolu dolu, adeta nefes bile alamayacak denli yoğun geçtiğini görüyoruz. Çarşamba günü New York’a geçen heyetimiz 18 Mayıs’ta yapılacak Türk Günü Yürüyüşüne katılacak. Bence en önemlisi de New York’ta ilk kez KKTC standının açılacak olması. Bu standın yürüyüşe katılan ve seyreden kişileri üzerindeki etkisinin ve sonraki siyasi getirisinin çok fazla olacağını dile getirmek yanlış olmayacak.
Bu dönemde, özellikle de Doğu Akdeniz’de doğalgazın varlığı tespit edildikten sonra ABD’nin bölgeye bakışının değiştiğine, Kıbrıs konusunda da yeni bir strateji belirlediğine inanmaktayım. Bu sefer, siyasi değerlendirme değişikliğinin bizim lehimize olduğu,
2013’ün sonlarına doğru, sonunda referandumun olmayacağı, süratlendirilmiş ve takvimi belirlenmiş zorlu bir müzakere sürecinin başlayacağı gün gibi aşikar…
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
17 Mayıs 2013