Hani nerede yarıya indirilmiş bayraklar ve siyah bantlar?

Reyhanlı’da peş peşe patlamalar; 46 ölü ve çoğu ağır olmak üzere 50 civarında yaralı. Bu patlamanın sorumlusu kimdir derseniz, bana göre bu patlamaların baş sorumlusu, yine biziz! Bizi yönetenler ve onları seçip başımıza taç eden bizler. Zira biz, Suriye krizinin başından beri yanlış yapıyoruz. Çünkü biz, Suriye krizinde gereksiz yere taraf olduk. Öyle ki; Beşar Esat’ın ismini bile Beşar Eset yaptık. Adama “Zulüm ile abad olunmaz” dedik ve arkasından “Men dakka dukka” diye de ekledik. “Birkaç güne kadar gidecek” diye papatya falları açarak Beşar Esat yönetimine sürekli ömür biçtik. Beşar Esat’ın, bizimkilerin Rusya, Çin ve İran faktörlerini dikkata almaksızın şişirdikleri balonu patlatmadan gitmeyeceğini hiç hesap edemedik!

Oysa Beşar Esat, savaş uçağımızı düşürerek, ayrıca Akçakale ve Cilvegözü saldırılarında toplam 21 vatandaşımızı katletmek suretiyle, Türkiye’ye karşı böyle kanlı bir eylem gerçekleştirebileceğini önceden haber vermişti aslında. Ancak biz, bunları doğru okuyamadık. Almanya’dan, Hollanda’dan ve ABD’den gönderilen, kimi ve neyi koruduğu bile yeterince belli olmayan partiotlara bel bağladık ve gerekli tedbirleri almadık. “Angajman kurallarını değiştirdik. Bundan sonra Suriye’den ülkemize yönelen tehditlere misliyle mukabelede bulunacağız. Sınırdaki askeri birliklere Ankara’ya sormadan gereğini yapın talimatı verdik” diye şişindik ama bunu da gereği gibi yapamadık. Üstüne üstlük, Suriye muhalefetine sonuna kadar destek verdik. Muhalefet lideri olan Emeviye Camii İmam-Hatibi Muaz El-Hatib’e adeta “Suriye Devlet Başkanı” muamelesi yaptık. Şâşâ ile nümayişle karşıladık kendisini. Suriye muhalefetinin ülkemizde toplantılar yapmasına çanak tuttuk ve destekledik. Bütün bunları yaparak, Suriye diktatörünün intikam duygularını büsbütün bileyledik.

Vatandaşlarımızdan ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Ancak tek başına böyle bir dilek, züğürt tesellisi olur. Hükümet, artık Suriye’ye karşı net tavır almak zorundadır. Konuya ilişkin yayın yasağı getirerek bu problem çözülmez. Siz yayın yasağı getirseniz bile kamuoyu bir şekilde bu konuda bilgilenecektir. Gelişen bilgi ve haberleşme teknolojileri sizin yayın yasağınızı dinlemeyecektir. Hatta yayın yasağı, hükümetin aleyhine olacaktır. Zira kamuoyu, başka kaynaklardan, belki de yalan yanlış bilgilerle oluşturulmuş haber ve görüntülere bakarak fikir ve kanaat sahibi olacaktır. Dolayısıyla; hükümetin yapması gereken, halkı doğru bilgilerle aydınlatarak halkın desteğini arkasına almasıdır.

Reyhanlı saldırısından sonra Dış İşleri Bakanı Davudoğlu’nın yapmış olduğu ilk açıklama “Türkiye’nin sabrını kimse denememelidir” şeklinde, AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik’in ilk açıklaması ise “Türkiye’nin dostluğu ne kadar önemliyse, gazabı da o derece şiddetlidir” şeklinde olmuştur. Bu tür açıklamalar tam bir siyasi ve diplomatik geyiktir iyi biline. Çünkü bu tür açıklamalar daha önce defalarca yapılmıştır. Sayın Başbakan’ın, bu konuda bu açıklama evresini çoktan geçerek “Bıçak kemiğe dayandı. Artık misliyle mukabalede bulunulacak” açıklamasını yaptığını bile hatırlıyorum ben.

46 masum vatandaşımız, yöneticilerimizin hırsları, kaprisleri ve beceriksizlikleri yüzünden ölüyorsa, hala sabırdan ve soğukkanlılıktan bahsedemezsiniz efendiler. Büyük devlet olmak, soğukkanlı olmayı gerektirirmiş! Sevsinler sizin soğukkanlılığınızı. İsrail gemimizi basıp vatandaşlarımızı öldürüyor, siz soğukkanlı olmaktan bahsediyorsunuz. Öteden beri “Bir tükürükte boğarız” gözüyle baktığınız Suriye, uluslar arası hava sahasında uçağımızı düşürüp, pilotlarımızı şehit etmekle kalmayıp, geliyor milli sınırlarınız içinde hem de evlerinin önündeki vatandaşlarımızı katlediyor, siz hala büyük devlet olmaktan ve soğukkanlı davranmaktan bahsediyorsurnuz. Korkaklığın ve çekingenliğin adı ne zamandan beri soğukkanlılık oldu doğrusu bilemiyorum. Kendi vatandaşlarının can güvenliğini bile gereği gibi sağlayamayan devlete hiç büyük devlet mi denirmiş.

Hani Şeyh Edebâli “İnsanı yaşat ki; devlet yaşasın” demişti!

Bakınız; Reyhanlı’da gerçekleşen saldırılarda resmi rakamlara göre 46 vatandaşımızın ölmesinden ve çoğu ağır olmak üzere 50 küsur vatandaşımızın yaralanmasından sonra Türkiye’nin muhtelif illerinde lig maçları yapıldı. Dikkat ettim, bu maçların hiçbirisinde sporcular kollarına siyah bant takmadılar. Evet, yanlış duymadınız. Ne spor karşılaşmalarında siyah bant takıldı Türkiye’de, ne de milli yas ilan edilip bayraklar yarıya indirildi!

Oysa bugün dünyanın en süper gücü olan ABD bile, değil 46 vatandaşını, bir vatandaşını bile bu tür terör olaylarında kaybetse hemen bayrakları yarıya indiriyor ve spor karşılaşmalarında ölen vatandaşının anısına saygı duruşunda bulunup, sporcularının koluna siyah bant taktırıyor. Büyük devlet olmak, işte böyle bir şeydir. Yani büyük devlet olmak, öncelikle vatandaşına sahip çıkmaktan ve ona saygı göstermekten geçer. Hani nerede kaldı sizin “İnsan odaklı yönetim” anlayışınız? Hani nerede kaldı “Millet devlet için değil, devlet millet için vardır” şeklindeki idare sisteminiz? Hani size göre “Devlet milletin hizmetkârı” olacaktı. Hani Şeyh Edebâli, “İnsanı yaşat ki; devlet yaşasın demişti”. Bakıyorum da bunların hepsi unutulmuşa benziyor efendiler.

Haylaz İmam-Hatiplilerin Kehaneti!

Hürriyet’in İmam-Hatipli olmakla özünde mevcut siyasi iktidara yakın olduğunu düşündüğüm ve Bülent Arınç tarafından “Haylaz İmam-Hatipli” olarak ilan edilen köşe yazarı A.Hakan Coşkun, 13 Mayıs tarihli ve “Bir ihtimalcik daha var” başlıklı yazısında, muhtemelen resmi açıklamalardan hereketle ve elbette Beşar Esat’ın vaziyeti ahvaline ve içinde bulunduğu nâmusâit şerâite bakarak Reyhanlı saldırısını Beşar Esat yanlılarının düzenlemiş olabileceğini söyledikten sonrda şunları da ilave ediyor:

“Ama durun bir dakika!Bir ihtimal daha yok mu? Küçük bir ihtimal… Bir ‘ihtimalcik’. Böyle bir saldırıyı… Türkiye’yi Esad’a askeri müdahaleye zorlamak isteyen… Türkiye’yi savaşın içine sokmak isteyen…Son zamanlarda bir parça azalan muhaliflere desteğin yeniden artmasını amaçlayan… Obama görüşmesinde daha kararlı bir Türkiye performansının ortaya çıkmasını sağlamayı hedefleyen… İlkesiz, ‘her yol mubah’ anlayışına sahip bir muhalif grup yapmış olamaz mı? Ne yani? Bu ‘sıfır’ ihtimal mi?”

Bülent Arınç’ın söz konusu tanımına giren İmam-Hatiplilerden birisi olarak şahsen, A.Hakan Coşkun’un “küçük ihtimal” ve “ihtimalcik” olarak dile getirdiği ihtimale ben de iştirak ediyorum. Esasen bu ihtimalciği A.Hakan Coşkun’dan çok daha önce dile getirmiştim ben. 11 Mayıs akşamı kaleme alıp yazılarımın yayınlandığı internet sitesine gönderdiğim, ancak belki de “yayın yasağı” sebebiyle yayını verilmeyen “Suriye’nin Reyhanlı’da katlettiği Türklerin de birer annesi vardı!” başlıklı yazımda şöyle demiştim çünkü:

“Reyhanlı’daki patlamayı gerçekleştirenlerin Beşar Esat yanlısı Suriyeliler olabileceği ve Beşar Esat’ın giderayak Türkiye’yi bataklığa sürüklemek isteyebileceği akla geliyorsa da, bizim kanaatimiz bu işi, Suriyeli muhaliflerin yapmış olabileceği yönündedir. Zira zaten başı büyük dertte olan Beşar Esat, durduk yerde bir de Türkiye’yi başına sarmak istemez diye düşünmek istemiyorum. Ancak ‘Delidir, ne yapsa yeridir’ hesabı, gideceğini ve iktidardan düşmek üzere olduğunu anlayan bir Beşar Esat, böyle bir manyaklık yapmış da olabilir… Ancak dediğimiz gibi; bizim kanaatimiz bu olayı Suriyeli muhaliflerin yapmış olabilecekleri istikametindedir. Zira bu adamlar, Türkiye bir an önce işin içine girsin, Beşar Esat bir an önce gitsin ve iktidar bize kalsın diye düşünmüş olabilirler…

Ancak Reyhanlı Saldırısı’nı kim yaptıysa yaptı, bu saldırının ve saldırıda ölen 46 vatandaşımızın sorumlusu hükümettir. Tıpkı düşürülen savaş uçağında ölen 2 pilotumuzun Akçakale saldırısında ölen 5 vatandaşımızın ve Cilvegözü sınır kapısındaki patlamada ölen 14 insanımızın sorumlusunun da hükümet olduğu gibi. Çünkü hükümetin Suriye politikası baştan aşağı yanlıştır. 2011 yılının başına gelinceye kadar Beşar Esat ile canciğer kuzu sarması olan ve Suriye ile vizeleri karşılıklı kaldırarak Hakan Albayrak gibi yandaş kalem erbabının ‘Suriye ile Türkiye birleşti’ şeklinde tatlı rüyalar görmesine sebep olan hükümet, ne oldu da 2011 yılından itibaren Suriye ile köprüleri attı…”

Bir Türk Dünyaya Bedelse…

Bu konuda söylenecek çok söz var aslında. Ancak yazıyı daha fazla uzatmaya gerek yok. Hükümet artık bir an önce sorumluluğunun gereğini yapmalı ve milletin itibarını kurtarmalıdır. Zira ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu saldırıyı sineye çekebilir, ne de Türk Milleti bu hain saldırıyı hazmedebilir. Üstelik ortada bu suçu üzerine yıkabileceğiniz yerli bir örgüt filan da kalmamıştır artık!

Atatürk vaktiyle “Bir Türk dünyaya bedeldir” demiş. Peki, bu hesaba göre kıytırık Suriye’nin şimdiye kadar katlettiği 67 Türk acaba kaç dünyaya bedeldir? Sahi, vaktiyle İsrail’i “Haydut Devlet” ve “Terörist Devlet” olarak ilan etmekten çekinmeyen Sayın Başbakan, aynı şeyi Suriye için neden yapmıyor? Bunun için illede ölenlerin Filistinli Araplar mı olması gerekiyor? Beşar Esat yönetimini terörist devlet ilan etmek için daha ne bekliyorsunuz efendiler…

Reyhanlı'da peş peşe patlamalar; 46 ölü ve çoğu ağır olmak üzere 50 civarında yaralı. Bu patlamanın sorumlusu kimdir derseniz, bana göre bu patlamaların baş sorumlusu, yine biziz! Bizi yönetenler ve onları seçip başımıza taç eden bizler. Zira biz, Suriye krizinin başından beri yanlış yapıyoruz. Çünkü biz, Suriye krizinde gereksiz yere taraf olduk. Öyle ki; Beşar Esat'ın ismini bile Beşar Eset yaptık. Adama “Zulüm ile abad olunmaz” dedik ve arkasından "Men dakka dukka" diye de ekledik. “Birkaç güne kadar gidecek” diye papatya falları açarak Beşar Esat yönetimine sürekli ömür biçtik. Beşar Esat’ın, bizimkilerin Rusya, Çin ve İran faktörlerini dikkata almaksızın şişirdikleri balonu patlatmadan gitmeyeceğini hiç hesap edemedik! - syria 1034467 640