Çağdaş devleti “İnsanların politik kapasitesi gelişime açıksa,devleti doğanın yüce bir gerekliliği olarak ele alması gerekir. İnsanın bir medeniyet kurma olasılığı,gücünün sınırıyla birlikte bahşedilen akla da bağlıdır” düşüncesi oluşturdu.
İnsanlar “Din’in” özel bir mesele olduğu düşüncesinde yetkinleşti.
Fransız Devrimiyle modern devletin kanun çıkarmasının “günahkâr insan”ın işi olduğu öngörüldü -o yüzden, Tanrı’nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesi yerine insan aklı ve vicdanı özgürleşti -şimdi, devletlerin ezeli karakterini teşkilatı olan bir millet ya da bağımsız bir varlık olarak yasal biçimde birlik olmuş insanlar oluşturuyor.
Devlet bireylerin hayatını ve mallarını güvenceye alan bir yapıdır, birey de gerektiğinde hayatını ve mallarını devlet için feda ediyor- çünkü, ulusal onurun bir nesilden diğerine geçen yüksek bir ahlâki ideal olduğu pozitif anlamda kutsallaştırılmıştır ve tüm bedellerden daha değerli sayılıyor.
Yurtseverlik politik teşkilatla işbirliği yapmak, atalara ait başarıları kökleştirmek ve sonraki nesillere aktarma bilinci olarak gelişiyor…
*
Ulu Atatürk’ün de,”Baylar ve ey millet! İyi biliniz ki,Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler,mensublar memleketi olamaz.En doğru ve en hakiki tarikat;medeniyet tarikatıdır” ifadesiyle rotasını çizdiği,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti özgür aklı ve vicdanı yaşamın tek rehberi eden ve İslam ülkelerine de Batı’yı geçebilecekleri mesajını veren, bağımsızlık,ulusal birlik ve bütünlük hedefindeydi.
Ne ki,Türkiye’nin Kemalist ideolojik karakterini belirlediği,siyasal ve toplumsal yapılanmasını şekillendirmeye giriştiğinden beri etkisini her zaman çözümsüzlükte ortaya çıkaran karakteriyle siyasal ve toplumsal yapılanmaya engel oluşturan İslamcılık;
*
İşte, Büyük Selçuklu Devletinde Alpaslan ve Melikşah’ın veziri Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde belirlediği devlet modelinden yürüyor.
Devleti oluşturan her prensip ve teşkilatlanma öncelikle Ku’ran, hadis, ahlaki değer yargıları ve tarihi tecrübelerden hareketle delillendiriliyor.
Başkan ve yöneticilerin iyi bir yönetim sağlayacakları -aksi takdirde, dünya ve ahirette zarar edecekleri bilincinde oldukları kabul ediliyor.
Bu bilinçle devlet- egemenlik-bağımsızlık düşüncesini, dış politikayı,istihbaratı,ekonomiyi, toplumdaki gelenek ve görenekleri,inançları, fikrî akımları,yaşam tarzını, idare edenlerle idare edilenlerin karşılıklı durumlarıyla sosyal yapıyı yönetiyorlar.
Köhne iddialarını başarmak için Büyük Orta Doğu projesiyle ABD’nin çıkarları ve İsrail’in itikadî gelişimi ve güvenliğini sağlamanın ortağı -hem de,Türkiye’de yeni devletin patronudurlar.
*
Henüz anayasası eksiktir ama yeni Devlet, ABD ve İsrail’in desteği ile AKP/Cemaat’in Arap İslam ülkelerine Osmanlı yayılmacısı felsefede merkezi,yerel, özerk idareler, yargı,CHP,üniversiteler,medya,sermaye ve TSK üzerinden oluşturulmuştur.
Bu değişimde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) türlü süreci belirleyen,içinde askeri gücün pasifize edilerek operatif fonksiyon yerine istihbarat fonksiyonu kuvvetlendirilmiş yeni merkezdir.
Bir tarafta Türkiye’de demokratikleşmeyi öngören ABD/CIA, öte tarafta demokratikleşme için Kürt Sorununun çözülmesini öngören İsrail/MOSSAD ile istihbarat paylaşımıyla yeni devleti belirliyor,siyaseti ve askeri yönetiyor:ne bağımsızlık,ne antiemperyalizm ne de çağdaşlık söz konusu değildir.
*
Bu görüntüde hükümetin 2008- 2011’de PKK terör örgütünün Kandil’deki yöneticilerini özel bir uçakla aldırıp devletin resmi bir heyeti ile “Barış ve Kardeşlik Projesi” çerçevesinde belli aralıklarla İmralı’da Öcalan ile devamında örgütle Oslo’da olmak üzere müzakereleri ile başlattığı sürecte -şimdi, şu durumuna bakınız.
15 Ağustos 1984’te Abdullah Öcalan’ın talimatıyla Eruh’taki kanlı baskınla başlayan ve 30 yıl sürdürülen Kürt Hareketiyle terör mücadelesi,
Kandil’in muzaffer terör komutanı Murat Karayılan’ın -bir taraftan, Türk kamuoyuna PKK’nın bir terör örgütü değilmişcesine yürüttüğü propaganda -öte tarafta,Kürt kamuoyuna silah tehditi altında hükümetle sıkı bir pazarlık sonucu,”ayrı bölgede ayrı bir yönetim”kuracağı propagandasıyla siyasetle mücadeleye yükseltgeniyor!
*
Çünkü İslamcının ilişiklendiği ABD’nin gücü sermaye ile devlet politikasının asimetrik karışımından oluşuyor.
Asimetri, kapitalist ile devlet adamı ve çevresi arasında güce ilişkin güdüler ve çıkarların birbirine indirgenmeyen iki farklı mantığıdır.
Kapitalist nerede daha yüksek kâr varsa oraya yatırım yapmanın peşinde -üstelik,asimetrinin diğer yanında olan devlet adamlarını,politikacıları,sivil-asker bürokratı,akademisyeni,işadamını,yazarı-çizeri,akil adamları ve terör örgütlerini akla gelen her türlü manipülasyonla yararlanmak üzere yanına çekmekte çok mahirdir.
Oluşan karma başka devletler karşısında gücünü koruyup arttırmayı hedefliyor -bu suretle, bir ülkede zenginlik ve refah artışı başka ülkeye zarar yazıyor.
*
İşte Türkiye yeni devletin Suriye maceralarıyla eş zamanlı , ABD’de “Goals for American Foundation/Amerikalıların Hedefleri Vakfı” ve “The Council uf Foreign Relations/Dış İlişkiler Konseyi”nin işgal edilen fakat demokrasi yerine kan gölüne ve kargaşaya dönüştürülen Irak’ın mevcut durumdan çıkarılması için sundukları projeye katılmaktadır.
“Irak’ın içinde bulunduğu durumun savunulmasının imkansız olduğu,demokrasinin zorla ve kaba kuvvetle değil ülkenin etnik ve mezhepsel yapısının esas alınmasıyla sağlanacağı -o yüzden, Irak’ın üç devlete; kuzeyde Kürdistan Cumhuriyeti, merkez-batı’da Sünni Arap Cumhuriyeti ve güneyde Şii Arap Cumhuriyeti’ne ayrılması,
Bu devletlerin kurulması, zenginliklerin paylaşılması hususunda Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Arap Birliği gibi kuruluşların yardımına başvurulması öngörüsü işletiliyor.
Bu projede Türkiye’nin payı B planındadır, Osmanlı Devleti’nin uyguladığı Eyalet Sisteminin canlandırılması öngörüsü de yürütülüyor!
*
Irak’ta Şii Başbakan Nuri El-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti İttifakının kazanma olasılığı yüksek olan il yönetimleri seçimleri 20 Nisan 2013 tarihinde yapılmıştır.
Suudi Arabistan,Katar ve Türkiye’nin desteklediği BAAS ve El-Kaide terör örgütleri iktidarı şiddet ve terörle deviremeyeceğini görmüştür -şimdi, halkı sivil itiatsizliğe sürüklüyor,estirdikleri terörle Irak’ı birliğini ve toprak bütünlüğünü bozmak için mezhep savaşına sürüklüyorlar.
Üçlü bir reaksiyon oluşuyor, federal bütçe konusunda Şii başbakanla anlaşmazlık yüzünden hükümet toplantılarını boykot eden Kürtlere karşı Başbakan Maliki önce Kürt Dışişleri Bakanını zorunlu izine gönderiyor -bu suretle,hükümet üyesi tüm Kürt bakanların zorunlu izine çıkarılacağı mesajı veriyor -ardından, Kerkük El-Hüveyc’te Sünni göstericilere karşı şiddet kullanıyor-böylece, Irak birliğini tehdit eden tüm güçleri tehdit ediyor.
ABD’nin öngördüğü biçimde Irak’ın üç devlete; kuzeyde Kürdistan Cumhuriyeti, merkez-batı’da Sünni Arap Cumhuriyeti ve güneyde Şii Arap Cumhuriyeti’ne ayrılması süreci hızla gelişiyor.
*
Türkiye’de İslamcıların egemenliğinde yeni devlet Irak’ta kurulacak Kürdistan’a destek çıkmakla Türkiye Cumhuriyeti Devletinin borçlu olduğunu varsaydığı Kürtlere borcunun bir kısmını ödeyeceğine inanmaktadır
Diğer kısmını da süreçte Kürtlere karşı işlenen etnik zulmü kabul edip Kürtler’den resmen özür dilemek,Türk’lüğü kaldırarak Kürt’e itibar iade etmek, maddi ve manevi kayıpları karşılamak, eline Kürt kanı bulaşmış görevlileri yargılayıp cezalandırmaya yönelik bir süreci geliştirmeye yönelmiştir -ki, Orta Doğu’da bir bölgesel savaşa da güçbirliği ile müşterek cephe olunuyor…
*
Özgür akıl ve vicdan sahibi insanın “Başbakan Erdoğan ve şürakâsı keşke ayran yerine rakı içip kafayı bulsalardı” diyesi geliyor.
28.4.2013
Bir yanıt yazın