KIRIK BUĞDAY ÇORBASI
HÜSEYİN MÜMTAZ
Son zamanlarda Türk tarih ve coğrafyasına, bir takım meşrep erbabının kendi saçma algılama şekillerine yakışan tarz işportacı gözlükleriyle bakıp isim takmaları gibi garip bir akım doğdu.
Misak-ı Milli coğrafyasına Rice/Ralph Peters gözlüğü ile de bakabilirsiniz, hiç gözlük kullanmadan “Türk gözü” ile de..
Geçen gün (25 Nisan 2013) işte “o” Misak-ı Milli ile tarif edilen Türk vatanının değişik köşelerinde iki ayrı sofra kuruldu.
Çanakkale’de gençler…
… vatanın değişik yörelerindeki üniversitelerde yüzlerce öğrenci…
… ve “binlerce ev”de akşam yemeğinde sayılamayacak kadar dedeler-nineler, analar-babalar; evlâtları ve torunları ile “kırık buğday çorbası-kuru ekmek-bir avuç üzüm” den ibaret 57’inci Alay sofrasına bir ibadet vecdi içinde “talim ettiler”..
Yemek boyunca kimse konuşmadı..
Her lokma boğazlarında düğümlendi.. “Kuru ekmek”, saklanılmaya çalışılan gözyaşlarıyla ıslandı.
Geçen gece hepimiz 57’inci Alay’ın neferiydik.
57’inci Alay her yerde idi.
Memleketin başka bir ucunda ise…
Geçmişte “ilgili kurum”un kapısında “akreditasyon” çığlıkları atıp ekranlarda histeri krizleri sergileyen bir takım meslek erbabı, “aktivistler”in önünde çıt çıkarmadan, uslu uslu tek sıra dizilip, elleri havada aramadan geçirilmek üzere birbirlerini ezdiler; telefonlarını sorgusuz sualsiz teslim ettiler…
Eskiden “ilgili kurum”un müdürü bilmem ne “bey” ile özel görüşme yapabilmek için kırk takla atan muteber eşhas(iye), bu sefer Kandil’in baş aktivisti ile “kişiye özel” konuşabilmek için numaratörden numara alıp ışıklı levhada isimlerinin yanmasını beklediler ve…
…”tavuk kızartma-sebzeli pilav-mevsim salatası-çeşitli meşrubat-bolca ekmek” menüsüne yumuldular..
98 sene önce “kırık buğday çorbası-kuru ekmek-üzüm kurusu” ile dünyaya kafa tutmuştuk.
Kader utansın..
98 sene sonra aynı gün ”tavuk kızartma-sebzeli pilav-mevsim salatası-çeşitli meşrubat-bolca ekmek” ile dünyanın oyuncağı oldular.
Kulak asmayın tekrar hortlayan ve piyasada mebzul miktarda bulunan Kürdistan Teali Cemiyeti ve Kandil Muhipleri Derneklerine.
Çünkü “elbet sabah olacaktır, sabah olur geceler. Kıyamete kadar sürmez. Sonunda bu gökyüzü, bu mavi gök size acır”.
Ama 57’inci Alay sabahın olmasını beklememişti.
“Mavi gök”ün kendisine acımasını ise hiç beklememişti.
Bundan sonra siz siz olun her yıl 25 Nisan gecesi evlad-u iyalı, ocağınıza toplayın.
Akşam yemeğinde evin annesinin pişirdiği kırık buğday çorbasına kuru ekmeği katık edin.
Çamurdan Yemen yollarındaki, bakırdan sefertaslarının yüreğinizi acıtan 100 yıllık hicranını belki ancak öyle azaltabilirsiniz.. 27 Nisan 2013
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın