İslam düşmanlığını işleyen bir filmin internete servis edilmesinden vazife çıkaran radikal örgütler, 11 Eylül 2012 günü Libya Bingazi’de ABD konsolosluğuna saldırdı,ateşe verdikleri binadan kaçmaya çalışan Büyükelçi’yi öldürdüler-sonra,bir çığ gibi Mısır’da,Irak,İran, Yemen,Sudan,Fas ve Tunus’ta ayağa kalktılar.
Bir kez daha İslamı muzaffer etmek amacında birbirlerine bağlı El Kaide terör örgütü ya da benzerleri küresel endişe oluşturdu, Batı radikal unsurların ayıklanmasına hız verdi.
*
ABD/Boston’da bombalı saldırının ardından “arkasında kim var” sorusunda herkes ilk sırayı El Kaide gibi radikal bir örgüt olasılığına veriyordu.
Dün Hacker’lar Associated Press sitesini 3 dakika boyunca kırdılar, “Beyaz Saray’da patlamalar oldu,Başkan Obama yaralandı” haberi geçtiler, kısa sürede ABD menkul kıymetler piyasa sermayesi yaklaşık 200 milyar dolar zarara uğradı.
Tüm başkentlerde terörün her türüne karşı güvenlik önlemleri arttırılıyor -hâlâ, masum insanlar hayatlarını kaybediyor,istikrarsızlık psikolojileri ve yaşam kalitelerini bozuyor, yaşam alanlarında özgürlükler kısılıyor…
*
O sırada Cumhurbaşkanı Beşar Esad uluslararası radikal örgütlerin kaynağını dünyaya ilan etmektedir.
Suriye’de yaşananların bir iç savaş değil, ABD yönetimindeki batılı güçlerin Suriye jeopolitiğini’yi ele geçirmek üzere hepsini bir düşünce şemsiyesi altında topladığı ve siyasi,medya, maddi, lojistik ve silah desteği verdiği 23 ülkeden işbirlikçi çetelerle, kiralık gruplarla, El Kaide ya da Nusra Cephesi gibi radikal örgütlere karşı verilen savaş olduğunu haykırıyor -ki,
Batı; Suriye’deki muhalefetin müşterek bir cephe oluşturabileceği rüyasından uyanmıştır, savaşın sürmesi halinde radikallerin üstün geleceği ve etkilerinin artacağı ya da Esad’ın devrilmesi halinde muhalifler ve radikal unsurlar arasında kaçınılmaz çatışmaların kopacağı -bu esnada, doğal kaynakların kontrol edilemeyeceğinin farkına varmış, Cenevre Mutabakatının uygulanmasını sağlayacak pratik anlaşmaların arayışlarına girmiştir…
*
Nitekim Londra’da G8 ülkeleri Dışişleri Bakanları birçok başlık yanında Suriye krizi ve yansımaları konusunda iyi niyet çerçevesinde taraflar arasında herhangi birinin tecrit edilmeden ortak siyasi ve diplomatik çözüm arayışlarına yönelik yöntemler geliştirilmesinde anlaşmıştır.
Ya da İstanbul’da “Suriye Dostları” toplantısında sonuna kadar savaşın devam etmesi halinde radikal unsurların üstün geleceğine dair farkındalık hakim olmuş,
Suriye krizinde güç dağılımına niteliksel hiç bir değişiklik getirmeyen, savaşın rölantiye alınarak kontrol edilmesi anlamında; Suriye’nin etnik-dini ve mezhepsel kökenlerine bakılmaksızın halkının birliği ve toprak bütünlüğünün muhafaza edileceği kararlaştırılmıştır.
*
Boston saldırısı ardından ABD Başkanı Obama ve Rusya Devlet Başkanı Putin iki ülkenin uluslararası terörle mücadelede özel servislerin koordinasyonunun derinleştirilmesinde anlaşmış,
Önceki gün Brüksel’de Rusya’nın da katıldığı Dışişleri Bakanları düzeyinde NATO Konseyi toplantısında bir çok başlık yanında siber terör ve radikal terörle mücadele konularında önemli gelişmeler sağlanmıştır.
Birinci nokta, NATO ve Rusya’nın uluslararası terörle mücadelede ortak geliştirdikleri ve kalabalık ortamlardaki patlayıcıları tesbit eden bir teknolojiyi birlikte işletecek, uçaklara yönelik olası terörist saldırılara karşı ortak geliştirilen hava trafik sistemini birlikte çalıştıracak olmalarıdır.
Bu hamle “Küresel Paylaşım Süreci”nin iki tarafını oluşturan ABD ve Rusya’nın -bugün,Suriye merkezinden uluslararası tehdit oluşturan radikal örgütlerle ortak mücadelenin başlatılması anlamına geliyor.
*
İkinci nokta, ABD’nin kollektif savunma misyonu kapsamında eşitlik mücadelesine kalkışan ülkelerin kitle imha silahı başlığı taşıyan füzelerine karşı füze savunma sistemi baskısı kurmasıyla gelişen -buna karşın, Rusya’nın ihtilafın sürmesi halinde “Güçlü Amerika için Küresel Güvenlik, İstikrar ve Gelişme” konseptini tehditiyle oluşan krizle ilgilidir.
ABD bilgi paylaşım sisteminin teknoloji paylaşımını da öngördüğünü -bu sayede, Avrupa füze savunma sistemi ile ilgili iki ayrı komuta merkezinde tüm olası tehditleri ve ateşlenen füzeleri Rusya ile beraber denetleyebilecekleri teklifinde bulunuyor.
Ama füze savunma sisteminin doğrudan Rusya’ya yönelik olmadığına dair yasal bir garanti vermeyince sistemin hedefi konusunda bir yanıt ortaya çıkmıyor!
*
NATO Konseyinde Türkiye’nin de bir parçası olduğu füze savunma sistemi konusunda Rusya ikna olmamıştır.
Bu ise ABD ve Rusya’nın Suriye merkezinden uluslararası tehdit haline gelen radikal unsurlara karşı kararlaştırdıkları ortak mücadelede sürecinde;
ABD ve Rusya’nın çıkarları doğrultusunda kavgalarının devam edeceği -fakat,ülkesini yuva yapmış radikal örgütlerle savaşında Esad’ın elini güçlendirmek anlamına geliyor.
Suriye giderek radikal unsurların yok edilip-ortadan kaldırılacağı bir alan haline geliyor.
O nedenle BM ve Arap ülkeleri Özel Temsilcisi Lahmar Brahimi Beşar Esad’ın 2014’te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmamasını istiyor-resmen,Esad’ın süresini uzatıyor…
*
Ve Beşar Esad rahatlamıştır, halkın eğilmez iradesi ve ordusuna bağlılığı sayesinde Suriye’de durumun düzelmekte olduğu açıklıyor.
“Silahlı gruplarla barışmam mümkün değildir.Özgür Ordu diye bilinen oluşum artık yok. 23 ülkeden gelen El Kaide ve bağlı militanlarla savaşıyoruz.Suriye bunları ortadan kaldıracaktır”diyor.
*
Nasılsa Orta Doğu’da ne İsrail’e,ne de birbirlerine karşı İran hariç Türkiye dahil, hiç bir ülkenin tehdit üretme potansiyeli bırakılmamıştır.
ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel Tel-Aviv’dedir, İran’ın nükleer programını durdurmadıkça askeri müdahale seçeneğinin masada olduğunu göstermek üzere İsrail’in Orta Doğu’daki askeri üstünlüğünü desteklemeye ve arttırmaya devam edileceğini açıklıyor.
İsrail’in İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemesi mi teşvik ediliyor -yoksa,savunma ihtiyacı ımı karşılanıyor, anlaşılmıyor -fakat, İsrail’e İran’ı menzilde tutan füzeler ve savaş uçakları verileceğini söylüyor.
İsrail Türkiye’den de İran füze savunma sistemini aşarak askeri hedeflere en kısa yoldan ulaşmak üzere Akıncı hava üssünü istiyor!
*
Bu peyzajda Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’den Suriyeli olan PKK’lıların bir kısmı çekildi.Suriye’deki olaylar sebebiyle PKK’lıların çekildiğini biliyoruz” açıklamasının sonucu da görülüyor.
Türkiye’den çekilenler Suriye Özgür Ordusu ile Esad rejimine karşı ortak savaş vermeyi bağıtlayan Rasulayn Anlaşmasını yapan PKK’nın Suriye kolu PYD’ye katılmakta – orada, Kürtlerin toplu yaşadıkları alanları rejim muhalifi radikal çetelere açmakta ve birlikte rejime karşı savaşmaktadırlar -ki,hepsini feci sonuçların beklediği anlaşılıyor.
*
Fonda Murat Karayılan Türkiye Devleti ile yapılan görüşmelerin ardından PKK terör örgütünün taleplerini artık kendilerini terörist değil, devletine isyan eden bir azınlık halk olarak tanıyan dünyaya açıklamaktadır.
Ölen ölür,kalan sağlar bizimdir edasında çekilme,yeni bir anayasa ve silahların bırakılması olarak üç aşamalı bir süreçten bahis ediyor -yani, henüz silahım elimde anayasayı,yasaları değiştirmezsen, Ey Türk Devleti iflahını keserim demeye getiriyor.
*
Bu coğrafyada “İslamcılıkla hayalleri peşinde bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” kumarı peşinde Türk Devletini bu peyzajın tam orta yerine düşüren herkes Türk halkından lâyığını bulursa,ne alâ…
26.4.2013
Bir yanıt yazın