Yusuf Yavuz
Üç tarafı denizlerle çevrili olmasıyla övünülen Türkiye’de bir çok balık türü doğa tarihi müzelerindeki yerini çoktan aldı. Sivil toplum örgütlerinden yetkili kurumlara, biliminsanlarından aktivistlere bir çok kişi ve kurum hızla yok olan balık türleri için çaba harcıyor. Ancak önemli bir sosyo-ekonomik grubu oluşturan balıkçıların bu konuda ne düşündükleri nedense gündeme fazla gelmiş değil. Bir yandan günah keçisi ilan edilen, bir yandan da mağdur edildikleri öne sürülen o balıkçılardan biri olan Cumhur Gezen, Türkiye’deki balıkçılık gerçeğini ele aldığı yazısında, “hiç birimiz masum değiliz!” sözleriyle balıkçıların özelleştirisini yapıyor.
İşte, “Oltacısından gırgırcısına, trolcüsünden volicisine, uzatmacısına kadar herkes bu konuda hatalı ve haksız” diyen Türk balıkçısının gözünden balıkçılık gerçeği…
“Denizlerimizde yapılan avcılık kanunları yeterli olmadığından doğaya, denizlerimize verdiğimiz zararları herkese yüzde oranında bölüşürsek hiç kimseye yüzde 50 oran düşmez.
Gırgır ağının derinliği 80 çako olması gerek. Bu sirkülerde var.
Denize çıkarken su ürünlerinden birisi gelip ölçüp imzalıyor, gerisi rasgele. Adam 100 kulaç derinlikten balık tutuyor bunu nasıl beceriyor bilen varmı diye sormayacağım.
Orkinos avı izni alıp da, uskumru, kuzu, akya, trança gibi balıkları avlıyor; avlananlar bilindiği halde engellemek için çaba harcanmıyor, beni ırgalamaz deniyor, peki kimi ırgalar diye sormayacağım.
Mart – Nisan’da havyara giren kolyosun avı serbest olduğundan yakalayan gırgırcı, balığın yumurta dönemine göre yasak uygulansın talebinde bulunmaz sormayacağım.
DENİZE DÖKÜLEN İSTAVRİTLERE KİM DUR DİYECEK
Türk halkı balık yemiyor diye söylersiniz de 1200 kasa istavriti çevirip elekliyor 100 kasa alıyor gerisini öldürüp denize döküyorsun, neden halka ucuz yedirmiyorsun ? Tezgah boyunda değil de ondan. ‘Halka ucuz balık verildi de tüketmedi mi acaba?’diyerek bu gidişe dur diyecek var mıdır, diye sormayacağım.
Işık kayığının tabanına ışık sistemi döşeyip yasak zamanda avlanan korsan gırgırcıya ne zaman dur denilecek sormayacağım.
Sırf fabrikalar ihtiyacını karşılasın diyerek diğer ülkelere gidip hamsi yakalayıp o ülkenin kotada söz sahibi olmasına izin veren sistemi kim değiştirecek sormayacağım.
Pay sistemi ile gırgır-trol -alamanası volicisi tayfa alıp sezon sonunda mapa-çeliktel-botun pervanesine vs pay kesip hak yediğimiz için bu günlerde tayfaya 1,500 – 2,500 maaş veriyoruz, bu nedenledir ki uçana kaçana ‘çelik çekiyoruz’ düşüncesi ile hareket eden reislere halen yola devam mı diye sormayacağım.
Her ortamda ’20-40 kişiye ekmek veriyoruz, fabrika gibiyiz’ diyen trol-gırgırcı acaba kaç tayfasını sigortalı gösteriyor sormayacağım.
Gırgır harici av sistemlerinde yapılan yasa dışı avda takımlara el konulurken neden gırgır ağına el konmuyor/konulamıyor diye sormayacağım.
Marmara kanun maddesi ile trole yasak sahaysa (tüm yasak sahalarda ) neden bulunan limanlarda trol ruhsatlı kayıklar var, sormayacağım.
Trolcü ağ göz açıklığı örneğin 22 mm olucak deniyor evet 22 mm koyuyor ama iki torba iç içe çekiyor! neden diye sormayacağım.
Ortasu trolü sistemi yapıp izin alanlar takımını dibe İndiriyor. Buna dur diyecek kimse yok mu sormayacağım.
Israla 15 Temmuz’da yasak kaldırdıp bir karışlık bakoları yakalayıp 5-10 TL kasa satıp para kazandım diyen trolcü geleceğimizi yok ediyor diye sormayacağım.
Gemi takip sisteminde (AIS ) trol teknelerini neden göremeyiz diye sormayacağım.
Paraketeci 13-15 no iğne ile küçük balığın peşine koşar limit altı gelse de salmaz neden diye sormayacağım.
1 MİLYON METRE MİSİNA DENİZ TABANINDA KALIYOR
Tahminim yılda 1 milyon metre parakete misinası deniz tabanında kalır. Neden araştırılıp çözüm yolu üretilmez diye sormayacağım.
Balıkçılık filosunun 5 bin adet kadarı indirimli mazotdan yararlanırken, geriye kalan 12 bini neden yok sayılır, büyük reislerin gözünün içine baktırılıp 50-100 Lt mazot alabilir miyim mahkumiyeti oluşturan sistemi değiştirmek için çaba sarf etmeyen kurum kuruluşlardakilere kim ne yapıyorsunuz soracak diye ben sormayacağım.
Oltacı ince çinekop gelince aman ne olucak 1 kilo çinekop’tan deyip akşam mazot parasını düşündüğü için tutmaya devam ediyor mu diye sormayacağım.
Büyük çoğunluğu oltacılık yapan, koop üyesi veya liman/barınağa aidat ödediğinden gelir getiriyor diye göz yumulan ve yakaladığı balığı satan amatör balıkcı ortağım olmakdan ne zaman vaz geçecek diye sormuyorum.
Kalkan balığı paraketeyle avı yasak olmasına rağmen, koop başkanın kayığı dahil bir çok kayıkta 6-7 no iğneli paraketeler niye vardır, kışın bunlarla ne yakalarlar diye sormayacağım.
Yanlış dönem avından dolayı sularımızda yok olma safhasına gelen uskumru 2001’de 550 ton avlanırken 2012 yılında 50 tona düşmüş, neden diye sormayacağım.
’12 bin TL kayık malzeme maliyetim var, 7 bin TL geri aldım, JİG yaparak’ diyen amatöre kim dur diyecek sormayacağım.
JİG sistemle balık avında sadece anaç balıklar hedef alınıyor avlanıyor niye sürkülerde yaptırımı yok diye sormayacağım.
Dalış okulu kampı kurup akşamları tüp+fenerle dalıp balık vuran dalgıçların düzenine kim dur diyecek sormayacağım.
Dalış okulunun sağladığı malzemelerle dalıp balık vuran SGK personeline kim dur diyecek sormayacağım.
Denizlerimizdeki yasak bölgelerde balık avı modası yaratmış subayları kime şikayet edeceğiz sormayacağım.
Defalarca yakalanıp ceza verilmesine rağmen ahtapot şişlemeye devam eden ve bunlara pazar bulan dalgıcın, alıcısına neden dokunulmadığını sormayacağım.
Gece fenerle dalıp 80 parça levreği katleden subayların hesabını kim verecek sormayacağım.
20 BİN TONDAN 1250 TONA DÜŞEN BAKALORYA
2001 yılında 20 bin 810 ton avlanan Bakalorya, 2010 yılında 1256 ton av seviyesine düşüyor, neden diye sormayacağım.
Nisan – Mayıs – Haziran döneminde yumurtlamak için derin çomlardan sığ sulara gelen anaç havyarlı bakoları avlamak için müsaade eden sistemi hazırlayanlara, ‘istatiskleri görmüyormusunuz?’ diye sormayacağım.
Yasak sezon başladığında kıyılardaki havyarlı balığa sar kaldır yapan volicilere kim dur diyecek sormayacağım.
Yasak sezonda göçe başlamış olan toriğe çelik çeken alamanacıya yola devam mı diye sormayacağım.
Mayıs – Haziran ayında yumurta dökmek için kıyılayan barbun-tekir 2 ila 10 kulaçlarda kör ağlarda yakalanıp, yumurtasıyla tezgahta satılırken bunu göremeyen sisteme siz ne yaparsınız diye sormayacağım.
Mayıs ayında yasağa giren kalkan için neden ağları atarlar diye sormayacağım.
12, 75 sardalyaya ağ diyerek kıraçaya geren koop başkanlarına ‘sende mi?’ diye sormayacağım.
Misina ağın kayıkta bulundurulması bile yasak, inatla halen çalışan koop başkanlarına ne yapıyorsunuz diye sormayacağım.
İthalatçı firmalar istiyor diyerek ‘Marmara’da algarna ile karides çekmenin katliam olduğunu bilmiyor musunuz?’ diye sormayacağım.
Algarna önüne kapı koyarak trol gibi çekildiğini, karides kadar balık yakaladığını görüyor musunuz diye sormayacağım.
Karidesin balıkların 1. yemi olduğunu, var olduğu sürece balık olacağını, diğer ülkelerdeki gibi sepetle avına geçilmesi gerektiğini kime anlatacağız sormayacağım.
KUM MİDYESİ DENİZLERİN FİLTRESİDİR
Çikçik beyaz kum midyesinin denizlerin filtresi olduğunu, bir çok ülkede sadece dere ağzı ve lagünlerde sıkı koruma ile avlandığını, hele ki tarak sistemin yasaklandığını, bizde ise devam etmesini kimler istiyor diye sormayacağım.
Kara midye – midye dolması kültürümüz var olan ama yapılan araştırmalarda bir çok bölgede zehirli olduğu tespit edilen midyeleri çıkartanlar yakalansa bile dökülen midyeyi tekrar çıkarmaktan çekinmeyenlere kim dur diyecek sormayacağım.
Kara midyeyi çıkartanlar kadar halka satanlar suçlu değil midir?! ‘Pazar olduğu sürece korsanların işe devam edeceğini görmüyor musunuz?’ diye sormayacağım.
Deniz hıyarı gibi bir çok nadide türün avı yasak olmasına rağmen korsanlar tarafından çıkarılıp satılıyor! Avı yasaksa firmalar bunu nasıl alıp işliyor satıyor? Birçoğu ülkemizde satılmayan bu türler ihraç edilirken hangi isimle gidiyor diye sormayacağım.
Nostaljisi olduğu tartışılmaz olan Dalyan balıkçılığının en çok iş yaptıkları dönemler kış aylarıdır. Özellikle Aralık-Ocak-Şubat-Mart aylarında en iyi balık yakaladıkları aylardaki balıkların yumurtlamak için kıyıladığını herkesin bilmesine rağmen katliama devam etmelerine neden göz yumulur diye sormayacağım.
Bütün balık avı sistemlerine kıyasla en fazla seçicilik ve yakalansa da salıverme imkanı olan Dalyan balıkçılığında denetleme ve düzenleme yapılmaz diye sormayacağım.
Göç eden palamut-toriği dalyanlarda yakalayıp markalayan hocalarımız, ne oldu markalı balıklar diye sormayacağım.
Saroz körfezi dünyada 2 tane olan meralarımızdan birisidir. Övünürüz ve korumak adına trol tamamen (korsanlar hariç), gırgır (korsanlar hariç) kısmen avlanması yasaklanmıştır. Nasıl oluyor da böyle bir yerde halen Deniz Kuvvetleri tatbikatlarının yapılmasına izin veriliyor? Haziran 2012 de Büyükada açıklarında patlatılan gemi mayını ile yapılan katliamla Körfezdeki balıkçılık halen kendine gelememiştir. Bu tür tatbikatları Akdeniz’in derin sularında yapmak çok mu zordur diye sormayacağım.
Tüm Saroz balıkçıları ve memurları tarafından bilinen dinamitle balık avı katliamına neden önlem alınmıyor diye sormayacağım.
BALIKÇI B.. İÇİNDEKİ DENİZLERDE ÇALIŞTIRILIYOR
Bu günkü balıkcılığımızın gerilemesindeki en büyük etken kirliliktir. Özellikle denizlerimize akıtılan arıtmalar sadece parçalayıp deşarj etmektedirler. Her şey bir yana balıkçı b.. içindeki denizlerde çalıştırılmaktadır! Yerel kooperatifler neden üniversiteleri araştırma yapmaya çağırmazlar! Alacakları raporlar doğrultusunda belediyeleri ve arıtması bulunan tesisleri mahkemeye vererek hak aramazlar? Kooperatiflerin bunlara gücü yetmiyorsa birlikler ne iş yaparlar diye sormayacağım.
Balıkcılar olarak İlk önce kendimizi düzeltmeliyiz. Acaba kayıklarımızda çöp bidonu var mıdır? Büyük teknelerde pis su tankı var mı? Var olan pisliği alacak düzenek yoksa neden belediyeler mahkemeye verilerek hak aranmaz? Kooplar/birlikler hesap sormazlar diye sormayacağım.
Yazdığım bu gerçekler doğrultusunda çeşitli konularda çözüm üretilmiş, neden/niçin duyarsız kalıyoruz diye sormayacağım.
Anlayacağınız hepimiz suçluyuz. Biz bu denizleri dedelerimizden, babalarımızdan ödünç almadık. Biz bu denizleri çocuklarımızdan torunlarımızdan ödünç aldık, ‘onlara ne miras bırakacağız?’ diye düşünmemiz gerekiyor.”
Fotoğraf Cumhur Gezen