Amerikalı akademisyen M.D. Wyers, İstanbul’un bir numaralı fuhuş merkezi sayıldığı zamanları Işıl Cinmen’e anlattı
IŞIL CİNMEN
HABERTURK.COM (ÖZEL RÖPORTAJ)
Mark David Wyers, Amerikalı bir akademisyen.
Bir araştıma yapmış ki ne araştırma!
Aylarca devlet arşivlerinin içinden çıkmamış;Osmanlı’nın son yıllarında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında devlet denetimindeki fuhuşu araştırmış.
Geçmişle bugün arasında kopan halatların bir ucundan tutmuş.
Kitabı Wicked İstanbul’da, bize “günahkâr” İstanbul’u anlatıyor.
Dünyadaki bir numaralı fuhuş merkezi sayılan İstanbul’u…
Ernest Hemingway’in “Sefahat döneminin en çılgın dorukları bile buradaki fuhuşla yarışamaz” diye tasvir ettiği İstanbul’u…
“Günahkâr İstanbul” güzel bir film ismi olurdu ama bu bir akademik tez… Nereden geldi aklınıza bu isim?
Araştırma yaparken Washington Post’ta bir yazı buldum: 1. Dünya Savaşı sırasında İstanbul’a gelen Amerikalı bir gözlemci, makalesinin başlığını “Wicked Constantinople” yani “GünahkârKonstantinopolis” koymuştu. Kitabın adı, o makaleye gönderme yapıyor. 10 Haziran 1923 tarihli… Yazar, 1923 Türkiyesi’ni dünyanın fuhuş merkezi olarak anlatıyor.
Bu doğru mu?
Kısmen doğru. Hemingway İstanbul üzerine yazdığı bir yazıda Galata için “sefahat döneminin en çılgın dorukları bile buradaki fuhuşla yarışamaz” demişti. Fuhuş, özellikle Osmanlı’nın son zamanlarında 1917-20’lerde, İstanbul’un işgali sırasında çok yoğunlaşmıştı.
“OSMANLI ARŞİVLERİ, FUHUŞUN HEP VAROLDUĞUNU GÖSTERİYOR”
Yani savaş zamanı… Osmanlı ve erken cumhuriyet dönemindeki bu durumla ilgili suçu Batı’ya atamaz mıyız?
Hayır. Osmanlı arşivleri, fuhuşun hep varolduğunu gösteriyor. Bölgesel makamlar, Hıristiyan, Musevi ve Müslüman kadınların Osmanlı İstanbul’u varolduğundan beri bu işi yaptığını biliyor. Bazı önemli dini figürlerin fahişelerle yakalanıp cezalandırıldığı da belgeli. Devlet o zamanlar fuhuşu engellemeye çalışıyordu fakat başarılı olunamadı. Türkiye Cumhuriyeti, böyle bir İstanbul’u devraldı.
Siz konuyu ne açıdan ele alıyorsunuz?
Kitap, belgelerden oluşuyor, yorum ya da yargı yok. Yalnızca bugünle geçmişi bağlayan bir sürecin köprüsü kuruluyor. Kadın hakları, azınlıklar, Türk milliyetçiliği ve şehirleşme bakımından o dönemde olanları araştırdım.
“BEN BU KADINLARI KISKANIYORUM”
Neden ama? İlk nasıl aklınıza geldiğini merak ediyorum hala…
O dönem Tayland’da bir üniversitede çalışıyordum. Tayland’da seks işçiliği çok yaygın fakat muhafazakâr bir ülke. Bir öğrencimle konuşurken bana şöyle dedi: “Ben bu kadınları kıskanıyorum. Seksi kıyafetler giymek, onlar gibi davranmak, çevrede kimin olduğunu önemsemeden sigara, içki içmek istiyorum. Fakat ben bunları yapamam.”
Bir kadının böyle hissetmesine şaşırdınız mı?
Şaşırdım, bu sözleri hep aklımda kaldı. Şehir alanının kadın ve erkek tarafından nasıl kullanıldığı, toplumsal cinsiyet ve “namus” hakkında daha fazla düşünmeye başladım. Sonra Türkiye’de çalışmaya başlayınca bu dönemi araştırdım.
YASAKLA, KALDIR YA DA DÜZENLE
Yeterli kaynak buldunuz mu?
Önemli araştırmalar yapılmış ama özellikle Osmanlı’nın son yılları ve Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla ilgili detaylı bir çalışma yoktu, ben de işe koyuldum.
Bir devletin fahişelik karşısında kaç seçeneği var?
Üç temel tez var: Yasaklama (prohibition), lağvetme (abolition), ve düzenleme (regulation).
Ne farkları var?
Yasaklarsanız satılan seks, cezası olan bir suça dönüşür. Yasaklamayı savunanlar fahişeliği “günah” olarak kodlar ve fahişelerin ahlaken yoz olduğunu düşünür.
Lağvetme taraftarları, fahişeliği toplumdaki patriarkal ve ekonomik sömürünün bir sonucu olarak görür. “Günah” değil, toplumsal bir bozukluktur. Buna göre fahişelik kadın ve erkek cinselliğinin zayıflığından kaynaklanmaz. Engellenemez değildir. Sosyo-ekonomik faktörler kadının lehine geliştiğinde ve kadının özgürleşmesi sağlandığında fahişelik ortadan kalkacaktır. Kadın hareketleri daha çok bu tezi destekler.
Düzenlemeciler ise cinselliğe biyolojik bir açıdan bakar. Fahişeler, erkeğin doğal olarak güçlü olan cinsel arzularını boşaltması için güvenli alanlar yaratır.
“FAHİŞELER, ‘NAMUSLU’ KADININ GÜVENCESİDİR”
Devlet neden düzenlemeyi seçer?
Düzenlemek, seksi disipline sokmaktır. Satılan seksi denetime almaktır. “Sağlık” her zaman birinci sebep ancak bu kadar basit değil.
Devletin seksi düzenlemek için kullandığı ahlaki argüman ne?
Düzenlemede, erkeğin cinsel ihtiyaçlarının biyolojik olarak sadece tek eşle tatmin edilemeyeceğinin kabulü var. Bu noktada fahişelik, erkeğin cinsel iştahının doyurulabildiği bir alan açıyor. Böylece erkeğin bastırılmış arzusuna maruz kalabilecek diğer “namuslu kadın”ı da korumuş oluyor.
“Namuslu kadın” fahişeyle karşılaştığında ne oluyor?
İdeal sistemde onlar karşılaşmıyor. Genelevler ve fahişeler “redlight” bölgelerinde izole edilmiştir. Böylece “erdemli” kadınlar ve onların çocukları cinsel ahlaksızlığın kaba görüntüsünden uzak kalırlar.
Elbette bu gerçek değil.
Sokak fahişeleri ve denetime girmeyenler, vesikalı çalışmak istemeyenler ya da çalışamayanlar bu “ideal”i bozuyor. Böylece şehrin sokakları onların bedenleriyle devlet denetiminin ötesinde cinsel alanlar haline geliyor.
“KÖTÜLÜKLERİN EN KÖTÜSÜ” BÖYLE ENGELLENİYOR
Yani düzenlemeci devlete göre fahişelik hem kötü, hem gerekli mi?
Evet. Düzenlemeciler fahişeliği “gerekli bir ahlaki bozukluk” olarak görürler. Ayrıca fahişeliğin, “kötülüklerin en kötüsü”nü engellediğine dair bir argüman da vardır.
Homoseksüellik mi?
Evet.
Tüm bu argümanların üzerinde büyük harflerle yazan ne?
Sağlık. Elbette bu aynı zamanda doğru da. Seks işçilerinin devlet gözetiminde kayıt altına alınması birkaç farklı kaydı beraberinde getiriyor: polis kaydı, sağlık merkezi kaydı, genelev kaydı ve zorunlu, sürekli vajinal muayene. Devlet, fahişelerin bedeni üzerinde kurduğu içsel ve dışsal tahakkümü medikal ve ahlaki mazeretlerle meşru kılıyor.
GENELEVLER, CİNSELLİĞİN KONTROL ALTINA ALINDIĞI ALANLAR
Mesele sağlıktan öte ne tam olarak?
Fransa’daki fuhuş düzenlemesini inceleyen Dr. Alexandre Parent du Châtelet bunu şöyle açıklar: Düzenleme sistemi, fahişelerin kaydının alınmasıyla toplumsal hayattan dışlanması arasındaki bağ üzerine kuruludur. Châtelet’ye göre bu sistem, sağlıktan ziyade ahlaki meselelerle doludur. Düzenlemenin içinde, “tehlikeli sınıf” üzerinden ilerleyen sınıfsal korkular ve toplumsal cinsiyet rollerinin dağıtımının belirlenmesi gibi etmenler vardır. dır.
Tehlike ne?
Tehlike, aşırı cinselliğiyle var olan kadın bedeninin genelevi terk etmesiyle başlar. Korkulan, eskiden fahişe olanın “normal” bir birey olarak topluma, “aramıza” dönme riskidir. Ancak idari mekanizmaların tuttuğu kayıtlar yoluyla fahişenin toplumda yeniden yer bulması imkânsızlaştırılabilir.
Hangi ülkelerde denetim var?
Türkiye tek başına değil. Yunanistan, Almanya, Avusturya ve dünyada birkaç devlet daha farklı metotlarla denetim yapıyor ve seks işçilerinin hakları konusunda düzenleme yapıyor. Bu sistem ilk defa 19. yüzyılda Fransa’da uygulandı; şu anda Fransa’da genelevler legal değil.
Başka ülkelerde nasıl? Mesela İsveç’te ya da ABD’de?
Amerika’da fahişelik istisnalar dışında hiçbir zaman yasal olmadı. Polis fahişelik yapan bir kadını tutuklayabilir. Bu suçtur, sağlık kontrolü de yoktur. İskandinavya’da bu yine bir suç ancak seks işçisi olarak çalışanlar için değil, erkekler için. Polis çalışan kadınları değil, onlara giden erkekleri tutuklayabilir. Bu formatta da sağlık kontrolü yoktur. Tayland’da illegal ama korkunç büyüklükte bir endüstri var. Almanya’da ise genelevler tanınıyor ve seks işçilerinin hakları kanunen korunuyor.
Müslüman topraklar için “dünyanın fuhuş merkezi” gibi bir şöhret ağır değil miydi?
İnsan insandır. “Müslüman topraklarda fahişelik olur mu” diye şaşırmak çok hatalı. O dönemde Müslüman kadınların bir kısmı da, Museviler, Ermeniler, Yunanistanlılar gibi seks işçiliği yapıyordu. Çünkü yoksulluk vardı. Savaş vardı; kadınlar ailelerini, kocalarını kaybediyordu. Çalışabilecekleri iş alanı çok kısıtlıydı. Müslüman ülkelerden İstanbul’a gelen göçmen kadın sayısı çok fazlaydı, çocukları vardı ve geçinmek zorundaydılar.
“MÜSLÜMAN GİBİ GÖRÜNMEK İÇİN BAŞLARINI ÖRTÜYORLARDI”
Müslüman kadınlar mı yoksa gayrimüslimler mi daha çok ilgi görüyordu?
İşgal zamanında seks işçisi olarak çalışan Müslüman kadınlar, erkeklere daha egzotik geliyordu. Hatta Rum fahişeler, Müslüman gibi görünmek için başlarını örtüyorlardı.
Müslüman kadınlar için de fahişelik yasal mıydı?
Müslüman kadınların seks işçisi olarak çalışması 1917’te kadar yasal değildi. Bu tarihe kadar genelevlerde legal olarak çalışan kadınların hepsi gayrimüslimdi. 1917’de yine sağlıkla ilgili sebeplerle Müslüman kadınların da kontrol altında çalışmasına karar verildi. Ancak Cumhuriyet’in ilanına kadar Müslüman ve gayrimüslim kadınların birlikte çalışmaları yasaktı.
Bölgelere mi ayrılmışlardı?
Kadıköy ve Moda civarındaki genelevlerde Müslümanlar, Beyoğlu ve Pera çevresinde ise diğerleri vardı. Yabancı erkeklerin Müslüman kadınlarla olması yasaktı. Müslüman kadınlar yalnızca Müslüman erkekleri kabul edebilirlerdi ancak Müslüman erkeklere iki taraf da açıktı. Bu kural çok değişmedi. Bugün İstanbul’daki genelevlerin çoğu ikametgâhı olmayan yabancıları kabul etmez.
Hiç girmeyi denediniz mi?
Ben denemedim ancak aynı konuda araştırma yapan Amerikalı bir arkadaşım Karaköy’deki geneleve girmeyi denedi fakat izin verilmedi.
“BİZİM FAHİŞELERİMİZ, SİZİN FAHİŞELERİNİZ” AYRIMI YIKILDI
Yeni devlet, sistemi olduğu gibi korudu mu?
Cumhuriyet denetim sistemini büyük ölçüde korudu. Ama toplum sağlığına ilişkin mevzuatın geliştirilmesi sırasında fuhuşa ilişkin kanunlar Türk milliyetçiliği, modernite ve toplumsal cinsiyete ilişkin cumhuriyetçi söylemlerden önemli ölçüde etkilendi.
Nasıl?
Türk kimliğinin inşası sırasında “Türk” olmayan seks işçileri için durum Osmanlı’ya göre zorlaşmıştı; yeni devlete uyum sağlamaları kolay olmadı. Devlet genelevlerine kayıt yaptırma konusunda direnenler oldu. Ulusal bir alan kurmak isteniyordu ama İstanbul çok kozmopolit bir şehir olarak problem yaratıyordu.
Çalıştıkları bölgeler konusundaki ayırım devam etti mi?
Din üzerinden tanımlanan “bizim fahişelerimiz, sizin fahişeleriniz” ayrımı Cumhuriyet’le birlikte büyük ölçüde yıkıldı.
Devlet içinde genelevler konusunda hiç fikir ayrılığı olmadı mı?
1930’larda bir dönem genelevler kapatıldı. Fakat fuhuş illegal olarak devam ediyordu. Bu devlet içinde bir tartışmaya yol açtı. İki farklı rapor hazırlandı. İlkinde denetim sisteminden vazgeçmiş bazı Avrupa ülkeleri örnek gösterildi ve denetimden vazgeçince cinsel yolla bulaşan hastalıklarda bir artış olmadığı belirtildi. Bunun karşısında Sağlık Bakanlığı, İstanbul’da yaptığı incelemede denetim olmadığı dönemde hastalıklarda artış olduğunu saptadı. İnsanlar kendi cinsel sağlıklarını öncelik haline getirecek durumda değildi. Raporlar Atatürk‘e iletildi ve denetim sisteminden vazgeçmek için erken olduğu kararı alındı.
Jigololarla ilgili bir kayda ulaştınız mı?
Onlarla ilgili bir belge görmedim. Ama kadın pazarlama işi aynen bugünkü gibi.
Etkisiz de olsa genelevlerin kaldırılmasını savunan bir kadın hareketi yok muydu?
1924’de kurulan Türk Kadınlar Birliği bu talebi yükseltiyordu. Cumhuriyet gazetesinde yazan feminist kadınlar vardı, onlar da kapatılması gerektiğini savunuyordu.
Daha cesur bir çıkış yok mu?
1938’de Şükrü Kamil “Ne için ve Nasıl Evlenilmelidir” diye bir kitap yazdı. O zaman için devrimci fikirleri vardı. Genelevler konusunda “Bizim toplumumuzda şu an için genelevlere ihtiyaç var” diyordu. “Cinsellik baskı altında olduğu sürece genelevlere ihtiyaç olacaktır. Ancak kadınlar günden güne özgürleşiyor, kültür değişiyor. Kadınlar cinsel olarak özgürleştiğinde bu sistemden kurtulabiliriz” diyordu. Bu o zamanlar için çok cesur bir tespit sayılır.
Bugün seks işçilerinin en büyük problemi ne?
Emeklilik gibi çok temel bir hakkı kullanmaktan dahi yoksunlar. Türkiye’de yalnızca birkaç seks işçisi emeklilik hakkı elde etti. Kağıt üzerinde kalan, uygulanmayan hakları var. Ayrıca bir seks işçisi 60’lı yaşlarında kesintisiz çalışamaz. Eski bir seks işçisi olan Ayşe Tükrükçü emeklilik hakkı için çok mücadele etti ancak bu hak yaygın olarak kullanılamıyor. Ayrıca genelevlerde çalışan bazı kadınlar da hayatlarını kazanmak için başka şansları olmadığından kapatma tehlikesi karşısında çok endişeliler.
Mark David Wyers
“Wicked” Istanbul/The Regulation of Prostitution in the Early Turkish Republic
Libra Kitap/ 254 sayfa/İngilizce