Margaret Thatcher, Turgut Özal ve Açık Üniversite

Geçen hafta cenaze töreni yapılan İngiltere’nin eski Başbakanı Margaret Hilda Thatcher’i (Maggie)1975 yılında muhalefet  lideri iken İngiltere’de tanıdım. Televizyondaki aksanlı İngilizcesiyle yaptığı konuşmalar  o dönemde dikkatimi çekmişti. Çok taklidi yapılırdı.

1979-1990 yılları arasında Başbakanlık yapan Thatcher’ın  rahmetli Turgut Özal  üzerinde büyük etkisi olmuştur.

Bu etki özellikle özelleştirme alanındadır. Çünkü Batı dünyasında  ekonomide özelleştirmeyi başlatan ilk lider Thatcher’dır.  İngiltere’de British Telecom’un özelleştirilmesi  Türkiye’deki özelleştirmeler için bir örnek oluşturmuştur.

Bunun dışında serbest piyasa ekonomisi,  para politikasına verilen önem,  ekonomide  kamunun payının azaltılması,  devlet tekellerine son verme, ihracata dayalı büyüme konularında da Özal’ı etkilemiştir.

Sendikaların disipline edilmesi  kapsamında onlara karşı izlenen olumsuz politikalar sonucunda her iki ülkede de 1980’lerden başlayarak ücret ve sosyal hak talepleriyle grevler çıkmış, kamu işletmelerinin özelleştirilmesinin durdurulması için kitlesel gösteriler  yapılmıştır.

Sendikalara ve  emekçi kesime karşı uyguladığı sert politikalar sebebiyle İngiltere’de, Türkiye’de ve  dünyada vefatına sevinenler de olmuştur.

Bu sebeple bazıları O’nu, Milton Friedman’ın sadık talebesi; refah devletinin ve refah toplumunun mezar kazıcısı; tescillenmiş bir savaş suçlusu; egemenlerin, muktedirlerin, zenginlerin ve müstekbirlerin Demir Leydi’si,  anti-komünist, ABD yancısı ve emperyalist bir siyasal figür”olarak tanımlamışlar ve  O’nun hakkında İnsanlık ve adalet adına sevinerek müşahade edilmiştir ki, Thacher’in ölümü, yeryüzünün bütün coğrafyalarında yaşayan emekçi, yoksul, işsiz ve ezilen kitleler arasında kayda değer bir memnuniyet dalgasıyla karşılanmıştır” yorumunu yapmışlardır.

Thatcher’ın  etkisiyle Türkiye’de özellikle 1980’den sonra   izlenen liberal dış ticaret  ve kambiyo  politikası sonucunda  ihracat 1980’de 2,5 milyar dolardan 2012 yılı sonunda 50 milyar dolara,  ithalat  7,5  milyar dolardan  250 milyar dolara, turizm geliri ise  200 milyon dolardan  29.3 milyar dolara çıkmıştır.

Thatcher  Londra’da 18 Şubat 1986 tarihinde onuruna yemek verdiği Turgut Özal için şunları söylemişti:  “Hükümetlerimizin, şahsi girişime ve özel teşebbüsün önemli rolüne ağırlık veren ekonomi politikaları arasında birçok benzerlik bulunduğunu biliyorum. Hatta bir İngiliz gazetesi bana, politikalarımın Thatchercı değil, Özalcı olduğunu söyledi. Bunu iltifat olarak kabul ediyorum.”   

6-8 Nisan 1988‘de Thatcher, Turgut Özal ile birlikte yaptığı basın toplantısında “İster Özalcı deyin, ister Thatchercı; amacımız aynı; halklarımız için daha iyi bir yaşam” demiş ve Türkiye’nin AB üyeliğine de  destek vermiştir: “Bildiğiniz üzere Birleşik Krallık, Türkiye’nin ve Avrupa’nın büyük bir dostu olmuştur ve Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasındaki Birlik Anlaşması’nın daha etkin çalışmasını görmeyi istemektedir.

 

 

 

 

Thatcher, uzaktan  öğretim yapan ve tasarruf amacıyla kapatılması düşünülen Open University’sini  (Açık Üniversite) kapanmaktan kurtarmıştır.

 

Thatcer, Açık Üniversite’nin  genç yaşta üniversite eğitimi fırsatını kaçırmış fakat kendisini geliştirmek isteyen yetişkinler için bir fırsat eşitliği yarattığını şöyle açıklamıştır:

 

“Açık Üniversite’nin kurtarıcısı olarak tanınıyordum. Iain Macleod ve Edward Boyle ise eğitimde devletin yardımına daha fazla ihtiyaç duyulan başka konular olduğunu söyleyerek bu siyasete kamuoyu önünde muhalefet ettiler. Açık Üniversite’nin kapatılacağı parti programında yazmasa da çoğu kişi bunun gerçekleşeceğini düşünüyordu.

 

Ama Radyo Dalgası Üniversitesi denen bu kavram bana çekici geliyordu. Çünkü bunun yüksek öğretime ucuz ve yaygın erişim sağlayacağını, özellikle stajyer öğretmenlerin bundan yararlanacağını düşünüyordum. Öğrencilere en iyi eğitimi sağlamak için teknolojinin sağladığı fırsatları kolluyordum ve hepsinin ötesinde bunun insanlara hayatta ikinci bir şans verdiğini düşünüyordum.”

 

Türkiye’de açık öğretime sahip çıkan çok olduğundan, fikrin kimden çıktığının belgesi olduğu için Thatcher’in kendi cümlelerini  aşağıya aynen alıyorum.

 

I was hailed in a modest way as the saviour of the Open University. In opposition both Iain Macleod and Edward Boyle, who thought that there were educational priorities more deserving of Government help, had committed themselves in public against it.

 

And although its abolition was not in the manifesto, many people expected it to perish. But I was genuinely attracted to the concept of a ‘University of the Airwaves’, as it was often called, because I thought that it was an inexpensive way of giving wider access to higher education, because I thought that trainee teachers in particular would benefit from it, because I was alert to the opportunities offered by technology to bring the best teaching to schoolchildren and students, and above all because it gave people a second chance in life.

 

In any case, the university was due to take its first students that autumn, and cancellation would have been both expensive and a blow to many hopes. On condition that I agreed to reduce the immediate intake of students and find other savings, my Cabinet colleagues allowed the Open University to go ahead. Margaret Thatcher, The Path of Power, 1995.Spartacus Educational.

)

 

Thatcher’ın  bu görüşleri,  30’ncu  yılını kutladığımız Açık Öğretim Sisteminin kurulmasına fikir babalığı yapmıştır.

 

Margaret Thatcher, değişen bir dünyanın stratejilerini topladığı  ve  25 Mart 2003 tarihinde  yayınlanan  kitabı  Statecraft: Strategies for a Changing World’de   (Devlet Sanatı) ‘‘Türkiye, Batı’nın tam desteğini hak eden önemli bir müttefik’’ demiştir.

 

Türkiye’nin Ortadoğu’daki gibi Avrupa’da da güç olduğunu vurgulayan Thatcher, ‘‘Türk politik sistemine karşı yapılan tüm eleştirilere bakarken, bir ana noktayı göz ardı etmememiz gerekiyor; bu sistem yürüyor’’ yorumunu yapmıştır.

Margaret Thatcher,  Özal’ın aksine,  şimdi çok tartışılmaya başlayan “federatif sistemi” uygun bir sistem olarak düşünmemiştir.

 

20 Ekim 1988 tarihinde  Belçika, Bruges’da Avrupa Koleji’nde  yaptığı  konuşmada,  o zamanki ismiyle Avrupa Topluluğu’nun  federal bir yapıya dönüştürülmesi önerilerine ve karar alma mekanizmasının merkezileşmesine karşı olduğunu açıklamıştır.

 

Thatcher  İngiltere’nin  Brüksel’den yönetilmesini istememiştir.    

 

Birleşik Krallık’ın üyeliğini desteklese de, Thatcher AB’nin rolünün serbest pazar ve etkin rekabet şartlarını yerine getirmek olduğuna inanıyor,  o zamanki ismiyle Avrupa Topluluklarının  düzenlemelerinin Birleşik Krallık’ta yaptığı reformları geriye döndürmesinden korkuyordu:

 

Birleşik Krallık’ta devletin sınırlarını başarıyla daraltmamızın nedeni, bunların Avrupa düzeyinde tekrar genişletildiğini ve bir Avrupa üst-devletinin Brüksel‘de yeniden tahakküm kurmasını seyretmek değildir.” ()

 

Thatcer,  Ekonomik ve Parasal Birliğe ve tek bir para biriminin ulusal paraların yerine geçmesine karşıydı. Bu sebeple İngiltere’nin ulusal parası Pound Sterling Euro alanına katılmamıştır.

İngiltere Başbakanı David Cameron, 22 Ocak 2013 tarihinde düzenlediği basın toplantısında 2015 yılında yapılacak genel seçimlerde yeniden başbakan olursa İngiltere’nin AB üyeliğinin devam edep etmeyeceği konusunda halk oylamasına gideceğinin belirterek, “2015’ten sonra AB politikalarının İngiltere’nin üzerindeki ağırlığını azaltmaya çalışacağım. AB’den çıkıp çıkmamama konusundaki halk oylaması 2015’ten 2017 yılının sonuna kadar olan dönemde gerçekleştirilecek. Eğer AB’den çıkarsak bu tek yönlü bir bilet olacak, dönüşü olmayacak” demiştir.

 

 

 

 


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir