ESAD’IN KADERİNE BAĞLANMA SERSEMLİĞİ

Önceleri Beşar El Esad,”Suriye lâik olan tek Müslüman Arap devletidir. ABD yönetimindeki batılı güçler jeopolitiği nedeniyle Suriye’yi ele geçirmek üzere mezhepleri kışkırtıyor, verdikleri her türlü destekle savaş yürütüyorlar. Her adımı atarım ama laikliğe zarar verecek örgütlenmeye izin vermem. PKK Türkiye için neyse, İhvan-ı Müslimin de bizim için o’dur” diyordu.
Şimdilerde PKK’nın Suriye kolu PYD’li Kürtler Türkiye’nin aracı olduğu Rasulayn Anlaşması çerçevesinde muhalif güçlerle birliktir,hakim oldukları alanları muhalif güçlere açıyor, Esad rejimine beraber saldırıyorlar.
O sırada geri alanda kademeli olarak hem Türkiye/Suriye, hem Suriye/Kuzey Irak sınırı ortadan kaldırılıyor!

*
Başbakan Erdoğan ülkeyi ağır borçlara sürüklemiştir,borç ödeme kabuslarını İslamcı vizyonunda eritmekte ve ABD’nin “bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” vaadinde sükûna ermektedir.
Teminen Abdullah Öcalan’ın “Türkiye’de, İran,Irak,Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendisinden başka egemen gücü kabul etmeyen bir ulus devlet olma” hayalini teşvik ediyor, Kürt Hareketiyle barış sürecini yürütüyor.
İşte, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş,”Ulus modeli aşılmadığı sürece krizler ve çatışmalar sürecek” derken,
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim “Barış ve çözüm sürecinin direkt olarak sadece bize değil, bütün Orta Doğu’ya etkisi var” diyor.

*
Suriye’nin jeopolitiğinden paylaşımın gerçekleşmesi, savaşın ve insanlık dramının sona ermesi için yapılan Cenevre Mutabakatı; ABD ile Rusya arasında “çözüm Esad’la mı,Esad’sız mı olmalı” farklılığı yüzünden işletilmiyor.
Rağmen “ulus devlet” ten yana kaygısız -üstelik “bölgeyi kazanan petrolü de kazanır ” vaadi gerçekleşse bile Türkiye’nin bir kuruşluk uşaklık payından öteye gitmeyeceği aşikardır -yine de,
Erdoğan, ABD’nin “Esad’sız çözümünden” yana-ne, egemen bir devlet olan Suriye’nin rejim muhaliflerine verdiği destekte uluslararası hukukun üstünlüğünün ayırtında – ne de, ABD’nin Orta Doğu’yu ele geçirme siyasetinde Türkiye’yi biricik cephe haline getirdiğine aldırmaktadır.

*
Oooo! Suriye’de Esad’sız çözüm -yani, kaynakları kendilerine isteyen ülkelerin dışişleri bakanları İstanbul’da organize edilen yeni bir Suriye Halkının Dostları Grubu toplantısındadır.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry “Başkan Esad’ın hesaplamasını değiştirmek zorundayız. Şimdi Esad orada İran’dan, Hizbullah’tan, Rusya’dan gelen destekle, cephanesiyle, ordusuyla oturuyor. Ve hava gücünü, Scud füzelerini, tanklarını kullanarak savaşmaya devam edebileceğine inanıyor. O yüzden bu denklem bir şekilde değişmeli. Bunu hepimiz biliyoruz”diyor.
Krizin çözümünde ilk seçeneğin siyasi yol olduğunu, üzerinde anlaşmaya varılmış bir geçiş hükümetini ve sonrasında yeni liderliği belirleyecek seçimleri öngördüklerini, bunun gerçekleşmesi için muhalefete destek verileceğini söylüyor, Suriye’deki rölanti savaşın süreceği anlaşılıyor.
Halbuki Dışişleri Bakanı Davutoğlu,”Artık yeter diyoruz. Çok güçlü bir çağrı yapıyoruz” diye feveran etmektedir!

*
O sırada Türkiye’de barış süreci geliştikçe karşı süreçler de tetiklenmektedir.
Süreç Atatürk milliyetçiliği ve ilkeleri idealleri ve yaşanmış acılardan pekişmiş Türk Ulusu yapısına karşı çok büyük bir kitlesel desteğin sağlanması dengesine oturmaktadır.
Nitekim Erdoğan ABD’nin toplumundaki değişimin dünyaya yansıması, uluslararası hukuk ve evrensel tek pazarda egemenliğini oluşturması hali olan demokrasi,o düzenin barışı, özgürlüğü anlamında barış sürecinin kitlesel destek alması için görevlendirdiği “Akil insanlar” iş başındadır…

*
Akil insanlar heyetinin belirlenme kriterleri de Başbakan Erdoğan’ın süreci yönetme biçiminde toplumsal uzlaşı mantığından uzak olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Atatürkçü geleneksel yapının tepkisi pekişmiş -zaten,çok güçlü olan ideolojisi toplumun başka katmanlarında da değer kazanmaktadır -ki, “Silahını Bırak,Yurtdışına Çık” süreci ve sonrası bu düşüncenin dışında başka bir toplumsal aklın oluşturulmasını çok zorlaştırmıştır.
Barış süreci -işte, AKP-BDP koreografisinde tıkanmış, Türk toplumu adeta ikiye bölünmüştür.

*
O halde Erdoğan’ın toplumsal uzlaşmayı reddeden karakteriyle barış sürecinin önünde duran siyasi ve sosyal yapıları dağıtmak üzere sarsıcı bir biçimde harekete geçeceğini öngörmek gerekiyor.
Başbakan uzun iktidar deneyimi ve iktidarını toplumun en küçük alanına bile indirme karakteriyle halkın farkında olmaksızın bir şekilde manipüle edilerek belli bir ideoloji içine çekilmesinin ve toplumun belirli bir formda yeniden yapılandırılmasının ustasıdır -şimdi, toplumsal ilişkilerin örgütlenmesinde istenilenin dışında kalmanın çok güçleşeceği bir süreci başlatacağının sinyallerini veriyor.

*
Medya kamuoyunun farkına varma ve haberdar olma anlamında yapay gündemlerle bilişsel düzeydeki etkisini çoğaltarak -bu suretle, kitlesel desteği arttırmak üzere vatandaşların tutum ve davranışlarını barış süreci lehinde değiştirmeyi yoğunlaştıracaktır.
Çalışma hayatında,üniversitelerde kişilerin,etkinlikleri ve öz güvenleri barış süreci lehinde yönlendirilirken,bağlı sivil toplum kuruluşları sosyal yapıyı manipüle etmeye hız verecektir.
Toplumun dikkati Ergenekon, Hizbi-Kontra, Hizbullah gibi örgütlenmelere çekilirken -varsa, bunların dağıtılması için türlü tedbirler sahneye konacaktır…

*
CHP, MHP, İP’nin ve aydınlık gençlik örgütü TGB’nin direnişlerini kırmak için baskılama,ayartma, itibarsızlaştırma çalışmalarına da hız verileceği anlaşılıyor.
Teminen -tıpkı,Ergenekon tertibi gibi -işte,İzmir Gündoğan’da çok etkili bir “Bayrak Mitingi” düzenleyen MHP’nin hükümette bulunduğu 57.dönemin, Dersim Komisyonu ile CHP’nin araştırılması ve itibarsızlaştırılması dillendiriliyor.
Benzer şekilde çözümü tıkayanların Hakikatleri Araştırma Komisyonu gibi bir yapıyla etkisizleştirilmeleri de beklenmelidir.

*
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in,”Cumhuriyet gömleğini giydiğimizde ilk düğmesini yanlış iliklediler. AKP o düğmenin çözümlerini başlattı ve yeniden kardeşçe iliklemeye başladı. Şimdi yeniden o ruhu tüm ülkeye yayacağız. Farklılıklarımız var, birbirimizin değerlerine saygı göstereceğiz ve birlikte yaşayacağız. Bu anlayışla birinci meclis açıldı. İsmet İnönü 2 yıl sonra talihsiz bir konuşma yaparak; “Vazifemiz Türk vatanı içerisinde bulunanları Türk vatandaşı yapmaktır. Bu milletin efendisi Türk’tür dedi. Bu sorunlar o zaman başladı” ifadesi, CHP’nin itibarsızlaştırılması için düğmeye basıldığını gösteriyor.

*
Yahu! Bu kompozisyonda bunların bir tek doğrusu yoktur.
Rağmen Türk Milleti Atatürk’ün,” Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler; bir kaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinden teellümden başka bir tesir hasıl etmemiştir.
Türk Milleti, kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu alçak, vatansız, milliyetsiz, beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara müsamaha edecek bir heyet değildir. Türk Milletinin sosyal düzenini bozmaya yönelen didinmeler boğulmaya mahkumdur “ifadesindedir.

22.4.2013

22.4.2013 - esad

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir