Suriye’de Ocak 2011’den bu yana süren çatışmalar insani bir felakete yol açmıştır.
BM, 2013 yılının sonuna doğru Suriyeli göçmen sayısının üç buçuk milyona çıkacağını -şu gün,70 bin insanın hayatını kaybettiğini açıklamıştır, bir ülkenin bu kadar acıya nasıl katlandığına dair tasavvurun zorluğuna işaret ediyor…
*
O sırada Cumhurbaşkanı Sayın Beşar Esad El İhbariye TV’de, yaşananların bir iç savaş değil, ABD yönetimindeki batılı güçlerin;
Jeopolitiği nedeniyle Suriye’yi ele geçirmek üzere hepsini bir düşünce şemsiyesi altında topladığı kimi işbirlikçi çetelere,kiralık gruplara, El Kaide ya da Nusra Cephesi gibi tekfirci örgütlere siyasi,medya, maddi, lojistik ve silah desteği ile yürüttüğü bir savaş olduğunu söylemektedir.
*
“Türkiye gibi bölgedeki yabancı ve Arap ülkeler çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek,Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştılar.
Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gittiler. Bu rolden geri adım atmaları gerekiyordu.
Ama Suriye’nin Filistin davası, hak ve onur davaları başta olmak üzere farklı davalarda oynadığı rol bu ülkelerin rolünü deşifre etmiştir. Suriye’nin rolünde ısrar etmesi onlara sıkıntı yaratmıştır.
Bu nedenle Suriye davası, bu ülkeler için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm- kalım meselesi haline geldi. Dolayısıyla Suriye halkı ve vatanını vurmak için tüm güçlerini kullandılar “diyor…
*
Esad’a göre Suriye’de bir iç savaş ya da mezhep savaşı yoktur – o,bunun nedenini, müslüman ya da hıristiyan halkın ABD yönetimindeki güçlerin ne yapmak istediğini, savaş öncesi yaşamın güzelliğini farkederek bilinçle kenetlenmiş olmasına bağlıyor.
O yüzden her toplumun kendi karakteristiğinde olabilen,Suriye’dede sınırlı düşünce, ufuk ve sığ ulusal duygular taşıyan Müslüman Kardeşler Örgütünün geçmişten bu yana topluma işlediği mezhepçiliğinin -ne ki, geniş düzeyde zarar vermediğini,
Ordunun çetelere,para karşılığı belli yıkıcı eylemler gerçekleştirme peşindeki kiralık gruplara ağır darbeler vurduğunu, etkisizleşenlerin zorunlu olarak El Kaide örgütüne sığındığını ve beraber çalıştığına işaret ediyor.
Bu bir kısmı Arap,bir kısmı yabancı,bir kısmı Suriyeli olan örgütlerin mezhepçiliklerinden korkulmadığını -dolayısıyla,mezhepsel bir bölünmenin temelleri olmadığını söylüyor…
*
Esad; Halep kırsalı, Rakka, Homs ve Kamışlı’da bazı bölgelerin Suriye devletinin kontrolü altında bulunmadığı söylentilerine “Bu bölünme kapsamında yer almıyor. Etnik ya da ırk temeline dayanmıyor” ifadesiyle karşı çıkıyor.
Bunların yönelttikleri yeni savaş ve yönteme karşı Suriye ordusunun toprak kurtarma operasyonlarıyla değil düşmanı yok etme operasyonlarıyla mücadele ettiğini söylüyor.
“Devletin varlığı anlamında denetiminden söz etmek gerekirse silahlı kuvvetlerin girmek isteyip girmediği yer yok” diyor.
*
Bu noktada Başbakan Tayyip Erdoğan’la ilgili olarak,”Erdoğan, şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder” diyor.
Erdoğan’ın sıfır politika,sıfır komşu ve sıfır ahlaka dönüşen komşularla sıfır sorun politikası sonucunda iç politikada başarısızlığa uğradığını söylüyor.
*
Yaşanan büyük felakete rağmen halkının büyük desteğini alan Esad’ın söyleminin ne anlama geldiğini düşünmek gerekiyor.
Başbakan Erdoğan uluslararası hukukun üstünlüğüne rağmen ABD yönetiminde batılı güçlerin Orta Doğu’yu ele geçirme siyasetine, İslam ülkelerinin dini bir çekirdek etrafında toplanmış ümmet anlayışında bir devletler konfederasyonu olması ütopyasıyla katılmıştır -ki;
Süreçte bu ütopya -çaresiz, Başbakan Erdoğan için “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız ” hesabına dönüşmüştür.
O yüzden,Türkiye’de toprağın üçte birini kapsayan alanda, İran,Irak,Suriye’de -yani,bölünmüş Kürdistan’da (!) kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü kabul etmeyen bir ulus devlet olma hayalinde Kürt Hareketi ile Barış sürecini başlatmıştır!
Murat Karayılan’ın “Madem Cumhuriyet’in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkar edilmişse; bugün siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre, egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemeleri gerekiyor” ifadesi boşa çıkmamıştır…
*
İşte BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Suriye Kürtlerini temsilen PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile Almanya/Berlin’de “Rojava-Batı Kürdistan Konferansı” ndadır.
Salih Müslim bir süre önce Türkiye’nin aracılığında Suriye Özgür Ordusu ile Esad rejimine karşı ortak savaş vermeyi bağıtlayan Rasulayn Anlaşması yapmıştır -ardından, rejim ile savaşta güçlenmek için Kürtlerin toplu yaşadıkları alanları rejim muhaliflerine açmakta ve rejime karşı savaşmaktadır.
Ülkesini koruyan Esad’ın saldırılarının Türkiye’deki barış ve çözüm sürecinden dolayı gerçekleştiğini ve sürecin Rojava’yı direkt etkilediğini belirtiyor,”Bu yüzden barış ve çözüm sürecinin direkt olarak sadece bize değil, bütün Orta Doğu’ya etkisi var”diyor!
Kendisine “Ne istiyorsunuz?” diye soranlara “Biz bütün Kürtlerin birlikte yaşayacağı bir Kürdistan konfederal yönetimden yanayız ” yanıtı veriyor…
*
Selahattin Demirtaş,”Ne zaman ki Türkiye, Esad’ın gitme ihtimalini gördü o zaman politikasını da değiştirdi. Türkiye şu anda Suriye’de çözümün değil, sorunun merkezindedir.
Artık kimse Kürt halkını inkar edemez. Şunu çok iyi gördük; kendi içimizde parçalanmak yok olmakla eş değerdir. Öcalan’ın felsefesi de bu temeldedir. Rojava devrimi aynı zamanda Öcalan’ın da fikir devrimidir. Orada halklar birlikte demokratik haklar çerçevesinde yaşıyor. Bu model diğer ülkeler Türkiye ve İran için de geçerlidir. Ulus modeli aşılmadığı sürece krizler ve çatışmalar sürecek” diye konuşuyor.
*
Demirtaş gibi herkes Esad’ın gitmesi üzerine oynuyor!
Ne ki Suriye Cumhurbaşkanı Beşir Esad Halep kırsalı, Rakka, Homs ve Kamışlı’da Kürt ve muhalif güçlerin saldırılarının bölünme kapsamında yer almadığı,etnik ya da ırk temeline dayanmadığını,
Ordunun ülkesine yöneltilen yeni savaş ve yönteme karşı toprak kurtarma operasyonlarıyla değil düşmanı yok etme operasyonlarıyla mücadele ettiğini ve başarılı olduğunu söylüyor.
*
Başbakan Erdoğan ise -şimdi, barış sürecinde siyasal koreografisini AKP-BDP olarak kurgulamış ve Türk toplumunu ikiye bölmüştür.
Esad -o yüzden,Başbakan Erdoğan’ın sıfır politika,sıfır komşu ve sıfır ahlaka dönüşen komşularla sıfır sorun politikası sonucu iç politikada uğradığı başarısızlıklarından söz ediyor.
O yüzden “Erdoğan, şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder” diyor!
*
Üstelik Erdoğan’ın ya da Türkiye’nin Irak ve İran ile bekleyen bir dolu zahmeti daha vardır…
Eh, Başkan olma hayaliyle yanıp-tutuşan Erdoğan’ın Türkiye için daha neler yapabileceği de bir sonraki yazıda…
20.4.2013