GİZLİ KAPAKLI İŞLER VE MUSTAFA KEMAL
Günümüzün Radikal Dinci ideolojiyi benimsemiş yöneticilerimizin gerek yargılamalar gerekse PKK ile yapılan gizli görüşmeler, kadrolaşma ve benzeri faaliyetlerinin hep gizli kapaklı karakterde oluşu aklı başında her insanı düşündürüyor ve ürkütüyor. İç ve dış politikada karmaşa 90 yıllık Türkiye Cumhuriyetinde bu güne kadar görülmedik biçimde gelişiyor. Oysa kötülemek için hiçbir fırsatı kaçırmadıkları eski liderlerimize düşman olmak yerine, biraz inceleme zahmetine katlanmış olsalardı bu gün hatalı kabul ettiğimiz bazı davranışlara ne iç, nede dış politikada bu kadar büyük çapta olumsuz davranışlarda bulunmazlardı.
Mustafa Kemal paşanın dikkati çeken önemli bir özelliği, siyasi arenada Gizli kapaklı işlerden hoşlanmamasıydı. Bu dönemde İstanbul’da kurulan gizli “Karakol Cemiyeti” ‘nin faaliyetleri (günümüzdeki dinlemeler, baskılar, tutuklamalar ve Silivri yargılamaları gibi) herkesi ürkütüyor rahatsızlık veriyordu. Bu cemiyetle ilişkiler ya herkesi korkutmaya devam edecek ya da tamamen önlenecekti. Mustafa Kemal ikinci şıkkı tercih etti ve bu gizli ve karanlık faaliyetleri aydınlığa çıkarmada asla tereddüt göstermedi. Cemiyetin komutanlara ve memurlara gönderdiği “Genel Kuruluş Tüzüğü ve Genel Görev Yönetmeliği” hükümlerinin uygulanmamasını ve bu işin kaynağını araştırdığını komutanlara bir yazı ile bildirdi.(1) Mustafa Kemal Paşa’nın bu konudaki görüşleri şöyleydi:
“Kesinlikle böyle bir davranış doğru değildir. Herkesi asmakla korkutarak, bilinmeyen bir merkezin, bilinmeyen bir başkomutanın, bilinmeyen birtakım komutanların emirlerine uymaya zorlamak çok tehlikeli idi. Gerçekten, orduda görevli herkeste hemen bir korku ve birbirlerine karşı güvensizlik başladı. Örneğin, herhangi bir kolordu komutanının: “Benim komutam altındaki kolordunun acaba saklı ve gizli komutanı kimdir? Bu gizli komutan acaba ne zaman ve nasıl komutanlığı ele alacak ve acaba bana karşı nasıl davranacak? Gibi haklı birtakım kuruntulara kapılması beklenilmez değildi.”(2)
Öyle anlaşılıyordu ki eski ittihatçılardan Kara Vasıf ve yakınları, 1908 öncesi İttihatçıların uyguladığı stratejiyi benimsiyor ve gizlilikten medet umuyor ve örtülü, sır içindeki faaliyetlerle insanları yıldırarak, terörle bir şeyler yapmak arzusunda bulunuyordu. Buna karşılık Mustafa Kemal ve askerler davalarında haklı olduklarının bilinci ve inancı ile her şeyi Türk ve dünya kamuoyu önünde açıkça yapmayı tercih ediyorlardı. Bunun için kongre kararlarının her fırsattan istifade ile yurtiçine, yurt dışına yayınlama çareleri aranıyor, yabancı ülke mensupları ile serbestçe görüşülüyor, fikir alışverişinde bulunuluyordu.(3)
Bize göre günümüz siyasilerinin, aile fertleri ile yakınlarının Mustafa Kemal’in adını ve etkinliğini bu ülkeden silmeye çalışmak yerine, onun görüş ve davranışlarından ders almaları ulusun geleceği için şarttır. Ancak böylece kendilerini seçen ve Yasama ve Yürütme görevi veren, temsil ettikleri topluma Atatürk’ün yaptığı gibi büyük bir dürüstlükle hizmet etme imkânı bulmuş olabilirler. Mesela Milli Mücadele Döneminin ünlü olayı “çetelerin tasfiyesinde” takip edilen yasal çizgi ve uygulamalar, günümüz PKK örgütlerinin tasfiyesinde de etkili olabilirdi.
Bilindiği gibi günümüzün en önemli olaylarının başında ayrılıkçı güçlerle yapılacağı iddia edilen barışın görüşmeleri geliyor. İyi adamlar, kötü adamlar, akil adamlar, Damat Ferit Döneminin acı hatırası “Heyeti Nasiha” sözleri dillerden düşmüyor ama olası barış şartları ne olacak onu bilen yok. Adeta çözüm şartları büyüklerimizin kafasında, şu anda açıklamak için şartlar müsait değil. Siz endişe etmeyin ama bu akımın karşısına da geçmeyin, yanımızda olduğunuzu gösterin, bu hayal ettiğimiz barış dönemine gidecek tek yol denilmek isteniyor. Yani ayrılıkçı güçlerin babalarıyla yapılan gizli kapaklı görüşmeler, 100 sene sonra yeniden gündemde oluyor.
Acaba Türk Halkı, 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin geldiği safhayı, bu görüşmelerde ne alıp ne verileceğini bilse bu sürece daha mı az destek verecektir. Bundan da önemlisi: 4 yıllık bir süre için kendisine hizmet amacıyla seçtiği temsilcilerin, Türkiye Cumhuriyeti Ulusal Devletinin temellerini sarsacak böylesine köklü davranışları halka sormadan yapmaya yetkileri varmıdır? Asıl soruşturulması gereken konu bunlar olmalıdır.
DİPNOTLAR:
(1) Söylev-I, s.53, Karakol Cemiyeti için Bknz. S. Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası, s.223–353, Fethi Tevetoğlu: Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, s.3–50 (TTK, Ankara–1988)
(2) Söylev-I, s.53
(3) Bknz. Albay Rawlinson, Utkan Kocatürk, s.94-95, Mr. Brown (Gazeteci) Söylev-I, s.65, General Harbord için M.M. Kansu-II, s.345-346
Dr. M. Galip Baysan
Yazıları posta kutunda oku