Gericilik sözcüğü İlericiliğin tersi anlamı ifade ediyor.
İlericilik, mevcut olanın yerine daha iyiyi, daha güzeli daha yararlı olanı getirme girişimi.
İnsanlık tarihi yenilikçi hareketler sayesinde ilerleme kazanmış ve siyasi, ekonomik, toplumsal evimlerini tamamlayarak yaşam şartlarının çok daha iyi olduğu aşamaya erişmiştir.
Her dönemde ilerici hareketlere, yeniliklere karşı duran, mevcut şartların korunmasında ısrarcı olan ya da eskiye, daha önceki şartlara dönüşü isteyen siyasi, sosyal kesimler olmuştur.
Eskiye dönüşü isteyen ya da mevcut şartlarda ısrarcı davranıp yeniliklere karşı çıkan bu oluşumlara gericilik, bu oluşumun mensuplarına da gerici diyoruz.
Arapçada gericilik irtica, Arapça türeviyle gerici ise mürteci olarak ifade ediliyor.
Tarihteki gerici hareketlere baktığımızda gericiliğin genelde dinden kaynaklandığını, gericilerin dini kullandıklarını görürüz.
Sadece islam değil, Hristiyanlık ve Musevilik de ilerleme hareketlerinin önünde bir engel teşkil etmiştir.
Çok tanrıcılık da dahil hemen her din, bilim ve felsefenin düşmanlığını yapmış olup, bilim ve felsefe tarihi bu dinlerin tüyler ürperten cinayetleriyle doludur.
Sokrates’ten Bruno’ya, Hallac-ı Mansur’dan Nesimi’ye, zehirlenen, yakılan, derisi yüzülen, etleri lime lime edilerek öldürülen çok sayıda filozof ve bilimadamı mevcuttur.
İslam tarihinde örneği en çok kullanılan gerici tavır, Gazali’nin felsefeye muhalif olması, filozofları kafir ilan etmesidir.
Hristiyanlık tarihinde ise Galileo’nun Engizisyonca yargılanması, Bruno’nun yakılarak öldürülmesidir.
Batı literatüründe gericilik teriminin 1789 Fransız devriminden sonra cumhuriyet ve devrim karşıtlarının tekrar monarşi yönetimine geri dönme hareketleri için kullanıldığını görürüz.
Bizde ise ilk örnekler 18. yüzyıla aittir.
Matbaanın Osmanlı’ya gerek dini gerekse iktisadi sebeplerden dolayı 200 yıl gecikmeyle gelebilmesi gericilik olarak nitelendirilir.
3. Selim’in ıslahat hareketlerine karşı yapılan isyan hareketleri de bir başka örnektir.
En önemli gerici hareketlerden biri 31 Mart Vakası olarak gösterilir ve bu olay, meşrutiyete karşı çıkanların monarşiyi geri getirmek maksadıyla ayaklanması olarak açıklanır.
Cumhuriyetin ilk döneminde ise Şeyh Sait isyanı, Menemen olayı gerici isyan ve eylemler için gösterilen örneklerdendir.
Günümüzde dünyada Taliban hareketi en bariz gericilik örneğidir.
İslam ülkelerindeki diktatörlüklerin rejimlerini sürdürebilmek için dini kullanmaları gericilik olduğu gibi, bu ülkelerdeki köktendinci örgütlenmeler de gerici karakterdedir.
Ülkemizde ise cumhuriyetin kuruluşu ve hilafetin kaldırılışından günümüze kadar karşı devrimci gerici örgütlenme süregelmiş, bilhassa 1950′den itibaren gericilik yükselme kaydetmiştir.
Bugün gericiliği laikliğe karşı çıkan ve daha fazla islami yaşam tarzını hedefleyen siyasi-sosyal oluşumlarda görmekteyiz.
Bunların başında tarikat ve cemaatler gelmektedir.
MNP, MSP, RP ve FP gerici hareketlere destek vermekten yasaklanmıştı.
İktidar partisi AKP ise,laikliğe karşı hareketlerin odağı olmaktan hüküm giymişti.
Günümüz gericilerinin yazılarından laikliği kaldırmak, hilafeti geri getirmek,İslami yaşam tarzını ve hukukunu zorunlu kılmak, Osmanlı’ya dönmek ve İslam birliğini kurmak vb. amaçlar taşıdıklarını görmekteyiz.
Daha köktendincileri ise açık olarak şeriat düzenini getirmeyi amaçladıklarını ortaya koyuyorlar.
Gericiliğin Karakteristiği
Bir yanda dünyayı, evreni açıklamak için insan aklına ve bilime güvenenler ve bu yolda yapılan çalışmaları destekleyenler, öte yanda inancın duygusal etkileri altında bilimdışı doğaüstü varlıklara bel bağlayan dinci kesimler. Akıl ve bilimden yana olanların maddeci niteliklerinin ağır bastığını, akla ve bilime mesafeli kalıp inancı öne çıkaranların ise idealizmin en koyu batağına saplandıklarını görürüz.
Gericilerin akıl ve bilimden uzak olmaları hatta akla ve bilime karşı tavır almaları, her alanda maddecilerden farklı yapılanmalarına neden olmuştur. Kullandıkları dilden tutun da yaşam tarzlarına kadar bu fark net olarak fark edilir derecededir. Akıl ve bilimden yana olanlar maddeci bir dil kullanırlar. Buna karşın gericilerin dilinden dini söylemler, Allah-peygamber eksik olmaz.
Gerici düşünce hoşgörüsüzdür. Dine ve inanca aykırı bulduğu her değişimi reddeder. Değişime ayak uyduranlara karşı tavır alır, onlara ağır suçlamalarda bulunur. Herhangi bir değişimin getireceği yararlar anlatılıp açıklansa da kabullenmez, dine zarar getireceğini düşünür. Yenilik ve farklılık konusunda tamamen anlayışsızdır. Dininde ve kutsal kitabında olmayanlara daima karşı durur. Yeni bir şeyin faydasıyla, topluma katkısıyla ilgilenmez, dinin o konuda ne söylediğine bakar.
Gericiler sanata karşıdır. Dini bir yanını görmedikleri her sanatı eleştirirler. Müzik, dans, resim, heykel, şiir vb. sanat dallarının hiç biriyle ilgilenmedikleri gibi, ilgilenenleri de soyutlamaya çalışır. Bu tür sanatların kafirlere ait ve şeytan işi olduğunu öne sürer.
Giyim kuşam konusunda peygamber döneminin ilk müslümanları nasıl giyiniyorsa öyle giyinilmesi gerektiğini savunur. En büyük takıntıları tesettürdür. Kadının eli yüzü haricinde saçının bir teli dahil hiçbir tarafının görünmemesi gerektiğini ileri sürerek toplumsal sorunlara sebebiyet verir.
Kadın erkek eşitliğini kabul etmez. O yüzden kadın haklarına karşı çıkar. Kadının çalışmasına da karşıdır. Ona göre kadın evinde oturmalı ve ev işleriyle, çocuk bakımıyla, dikiş-nakışla uğraşmalıdır. Gericiliği had safhaya taşımış olanlar çalışan kadınları fahişe olarak gördüklerini açıklamaktan çekinmezler. Onlara göre tecavüze uğrayan kadınlar suçludur. Çünkü açık giyinerek erkekleri tahrik etmektedirler.
Gericiler birbirlerine ve kadınlarına karşı o denli güvensizdir ki haremlik-selamlığı savunurlar. Kadınlarla erkeklerin bir arada oturmasını, birlikte seyahat etmesini doğru bulmazlar. Bir Erkeğin bir kadınla yalnız kalmasını ahlaksızlık olarak nitelerler.
Erkekle kadının tokalaşmasına bile karşıdırlar. Tokalaşmanın erkeği tahrik edeceğini öne sürerler.
Gerici düşüncede eğitimde din bilgisi esastır. Dini eğitimin zorunlu olmasını savunur. O nedenle de İmam-Hatip okullarından imam yetişmesini amaçlamaz.
Eğitimin bu tür dinin ön planda olduğu okullarda yapılmasını savunur. O yüzden de İslam’ı siyaset edinen partiler bu okulları arka bahçeleri olarak görürler.
İktidarları zamanında bu okuldan mezun olanlara ayrıcalık tanır, önemli gördükleri kadrolara bu okullardan mezun olanları yerleştirirler.
Gerici kafaya göre eğitimdeki araçlardan biri dayaktır. 10-12 yaşına gelmiş çocukların namaz kılmayıp oruç tutmamaları halinde dövülmeleri gerektiğini savunurlar.
Bir dönem falaka ve kızılcık sopası dini eğitimde eksik olmazdı. Kuran kurslarına çocuklar “Hocam, eti senin kemiği benim” diye teslim edilirdi. Hala Anadaolu’da bu ilkel uygulamalar mevcut. Çocuklar dayak zoruyla dini eğitime tabi tutulurlar.
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik bırakmayacaksın” ve “Kızını dövmeyen dizini döver” gibi sözlere sarılan dinciler bu dövme yetkilerini Kur’an’dan alırlar.
Gerici zihniyet özgürlüklere karşıdır. Öyle ki çocuğunun yanında ayağını uzatmasını bile saygısızlık olarak görür. Hele ayak ayak üstüne atmayı hiç kabullenmez.
Kadının fikirlerini belirtmesine izin vermez. “Elinin hamuruyla erkek işine karışma” diyerek engeller. Evde tek söz sahibi erkektir. Demokratik aileyi asla tasvip etmez. Öyle ki “Kadının söylediğini asla yapmayacak ya da tersini yapacaksın” sözünü destekler.
Sağlık konusunda, hastalıklar karşısında da gerici zihniyetini sergiler. Okuyup üflemenin şifa getireceğine inanır. Tıp yerine alternatif bitkileri, kocakarı ilaçlarını savunur. Doktordan çok hocaya, cinciye inanır. Muska taşır, ayetelkürsi gibi ayetleri okumanın belalara karşı koruyucu olduğunu savunur.
Gerici zihniyet kadercidir. Olayların gerçek nedenlerini irdelemek ve çözüm bulmak yerine kadere bağlar. O yüzden gerekli ve yeterli tedbirler almaz ve yeni felaketlere sebebiyet verir. Örneğin doğal afetleri Allah’tan bir ceza olarak görür. Depremin günahın çok işlenmesinden dolayı olduğunu öne sürer. Allah’ın yıldırımlarla, gök gürültüsü ve şimşeklerle insanlara korku verip uyardığına inanır.
Gericiliğin hakim olduğu bir ülke gelişemez, büyüyüp kalkınamaz. Zaten dinin ve gericiliğin egemen olduğu bir kalkınmış ülke mevcut değildir. Bu tür toplumlarda halkın refahını ve mutluluğunu sağlamak mümkün olmaz. Topluma teokratlar tarafından sürekli korku ve tedirginlik pompalanır. Kişilikler gelişemez. Psikolojisi bozuk insanlar yaygındır. Sağlıksız-eğitimsiz bir toplumun da ilerlemesi mümkün olmaz.
Serdar Kaangil
Bir yanıt yazın