TAZMİN/AT (1)
HÜSEYİN MÜMTAZ
“Tazmin” ve “at” kelimelerinden meydana gelen birleşik bir kelimedir TAZMİNAT..
İki ucu kirlidir.. Hele uluslararası konular gündeme geldiğinde son derece dikkatle tutmak gerekir.
Yunanistan ekonomik açıdan batmış durumda ve “Demir Şansölye” Merkel de Yunanistan’ın gırtlağına çökmüş vaziyette ya..
İşte böyle durumlarda eski defterler gündeme gelir.. İşsizlikten bunalan bakkallar veresiye defterlerini karıştırmaya başlarlar..
Defteri ilk olarak eski Başbakan Papandreu karıştırmıştı.
Papandreu vakti zamanında, “Yunanistan’ın, Lahey Adalet Divanı’nda, Alman işgali sırasında yapılan katliam ve tahribatlarla ilgili tazminat ödenmesi konusunda İtalya ile Almanya arasında süren davaya müdahil olarak katılma kararı aldığını” açıklamıştı.
Papandreu hareketlerinin gerekçesini de; “Ahlaki, hukuki ve siyasi gerekçelerle yüksek düzeyde milli önemi olan konuların ve ülkenin genel çıkarlarının incelenmesi…. milli çıkarlarımıza hizmet etmek düşüncesi ve bir borcu yerine getirerek, vatan için canlarını feda edenleri fiili olarak onurlandırma”ya dayandırmıştı.
Yunan basını da fonda hükümetin bu konudaki kararıyla Alman işgali sırasında, Viotiya bölgesindeki Distomos köyünde akrabaları Naziler tarafından katledilen kişilerin Almanya aleyhine açmış oldukları tazminat davasına destek olduğu değerlendirilmesini yapmıştı.
Distomoslular, Almanya aleyhinde açmış oldukları 60 milyon avroluk tazminat davalarında Yunan mahkemeleri ve Avrupa mahkemeleri tarafından haklı bulunmuş ve mahkeme kararlarına rağmen tazminat hakları Alman hükümeti tarafından ödenmeyen Distomoslular, haklarını alabilmek için İtalya’nın, Almanya aleyhine açtığı davaya katılmıştı.
Sız(dırıl)an haberlere göre, Yunanistan, Distomos olayının dışında, Almanya’dan, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman askerlerinin ülkedeki tahribatları için 1.7 milyar avro, işgal sırasında Yunan bankalarından zorunlu olarak alındığını ileri sürdüğü 3.5 milyar avro için de faizleriyle birlikte 25 milyar avro tazminat talep ediyor ayrıca, Alman hükümetinin, savaş sırasında hayatını kaybeden 1 milyon 125 bin 960 kişi için de maddi ve manevi tazminat ödemesi gerektiğini savunuyordu.
Almanya ise o zaman Yunanistan’a savaş sonrasında tazminat olarak 1960 yılında 115 milyon Alman Markı ödendiğini, 1953 yılındaki Londra Konferansı kararlarına göre de kendisiyle barış anlaşması imzalanıncaya kadar tazminat ödemekten muaf tutulduğunu ve bugüne kadar böyle bir anlaşmanın olmadığını ileri sürerek, Atina’nın taleplerini reddetmişti.
“Yeni” Başbakan Andonis Samaras da işbaşına gelir gelmez verdiği talimat ile Yunan Maliye Bakanlığı’na bağlı tüm dairelerin 2. Dünya Savaşı dönemi ile ilgili arşivlerini incelettirdi.
Dört ay süren çalışmalarda toplam 190 bin belgenin incelendi ve 80 sayfalık bir rapor hazırlandı. İçeriği gizli tutulan raporda, medyaya sızdığı kadarıyla, Almanya’nın Yunanistan’a hiçbir zaman savaş tazminatı ödemediği sonucuna varıldı.
Dışişleri Bakanı Avramopulos, sözkonusu rapor için “Eğer tazminat konusunda ilerleyeceksek, sağlam hukuki argümanlarımız olmalı. İlk adımı attık. Şimdi Devlet Hukuk Konseyi’nin görüşünü bekliyoruz. Konseyin görüşünü aldıktan sonra diğer adımları da atacağız” diyerek, tazminat talebine sıcak baktıklarını gösterdi.
Almanya Maliye Bakanı Walfaung Schauble ânında, Yunan Dışişleri Bakanı’nı “sorumsuzca” davranmakla suçladı.
“Yunanistan’da insanlar yanlış yola yönlendirileceklerine, bu ülkenin gerçekleştirmesi gereken ekonomik reformlar için aydınlatılmalı. Yunanistan’ın kat etmesi gereken daha uzun bir yol var” diyen Schauble, tazminat konusunda da “Yunanistan için hiçbir umut yok. Bu konu çoktan kapanmıştır” ifadesini kullandı.
Avramopulos, Alman Maliye Bakanı’na “Reformlar başka, tazminat konusu başka. Bu konunun kapanıp kapanmadığına da uluslararası adalet makamları karar verir” diyerek tepkisini dile getirdi.
Yunanistan’ın 2. Dünya Savaşı için Almanya’dan tazminat talebinde bulunması için önce siyasi bir karar alması gerekiyor.
Atina’da yıllardır savaş tazminatının miktarı konusunda çeşitli iddialar dolaştı. En az 160 milyar Euro’dan başlayan iddialar, manevi tazminat talepleri de eklendiğinde 540 milyar Euro’ya kadar çıktı.
Gayrı resmi rakamlara göre, 2. Dünya Savaşı’ndaki Nazi işgali yıllarında 825 bin Yunan vatandaşı hayatını kaybetti. Bunlardan, 39 bini kurşuna dizildi, 12 bini serseri kurşunlarından, 600 bin kişi de açlıktan öldü.
Geliyoruz zurnanın son deliğine..
“Kriz” bilindiği gibi Yunanistan’dan sonra Kıbrıs Rumlarını da vurmuş ve Demir şansölye onlarla da “anlaşma” yapmıştı.
Anlaşmaya göre Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği-IMF’den kurtarma yardımı alabilmesi için ek vergiler, bankacılık sektörünün küçültülmesi, altın rezervleri ve diğer kamu varlıklarının satışı yoluyla 13 milyar euro toplaması gerekiyordu.
Belgelere göre Güney Kıbrıs, altın satışı yoluyla 400 milyon Euro toplamayı hedefleyecek. Güney Kıbrıs, altın satışıyla Euro Bölgesi’nde son dört yılın en büyük külçe altın satışını yapacak.
Daha önce Fransa Merkez Bankası 2009 yılında 17,4 ton altın satmıştı.
Krizle pençeleşen Güney Kıbrıs’ta insanlar marketleri yağmalarken, Rum Merkez Bankası’nın altın rezervlerinin 13.9 ton olduğu iddia edildi. Fileleftheros gazetesi, Rus televizyon kanalı Russia 24’ün, AB’nin neden Rum kesimine sert bir şekilde davrandığını açıklamaya çalışırken, Rum Merkez Bankasının sahip olduğu altınlarla ilişkilendirdiğini kaydetti. Gazete, Rus televizyon kanalının, mevduatların tıraşlanmasının veya emeklilik fonlarının taahhüt altına alınmasının, dikkatlerin Rum kesiminin sahip olduğu altından uzaklaştırılması amacı taşıdığını öne sürdü. Gazete, Rum kesiminin elindeki altının değerinin 1 milyar doları aştığını iddia etti.
Şeytan dürttü, aklımıza Rum kesiminin; Yunanistan örneğinden hareketle Türkiye’den 1974’ün savaş tazminatını talep etmesi olasılığını düşürdü.
(Burada Almanya’nın Papandreu’ya verdiği “Halen anlaşma imzalanmadığı için ödeme de yok” cevabı ve Kıbrıs’ta da henüz anlaşma olmayıp “ateşkes” halinin hüküm sürdüğünü, icabı halinde kullanmak üzere bir kenara “not ediyoruz”).
Kıbrıs Rum kesimi altın satacakmış ya, KKTC’nin eski Maliye Bakanı (şimdiki Maliye Bakanının babası) Rüstem Tatar bombayı patlattı..
KKTC’nin ilan edildiği 1983’e kadar Kıbrıs Türklerinin Maliye Bakanlığı’nı yapan Rüstem Tatar, Doğu Akdeniz’i tek yanlı parselleyerek kiralayan Rumların son olarak 1960’ta Kıbrıs Merkez Bankası’na alınan 14 tonluk altın rezervini satışa çıkarmasına isyan etti ve “Kefenliklerini satıyorlar” dedi.. Rüstem Tatar, “Türklerle Rumlar ayrıldı ama resmi boşanma olmadı. Doğalgaz da olduğu gibi altın rezervi gibi kamu kaynaklarında Türklerin de payı var” dedi.
“Baba Rüstem Tatar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1960 Londra ve Zürih anlaşmalarında Türk heyetinin ekonomi danışmanıydı. Rumların Türkleri yönetimden uzaklaştırıp kamplara hapsettiği 1963’ten 1974’e kadar 11 yıl boyunca çok zor durumdaki küçük Türk toplumunu ekonomik olarak ayakta tutan gizli kahramanı oldu. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın da ‘kasası’ görevini üstlenen Rüstem Tatar, Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar sıkıntılı geçen yılları, ‘O günlerde Maliye Bakanı olmak çok zor bir görevdi. Türkiye’den başka yardım yapan yok. Türklerin kendi geliri de çok kısıtlı. Rauf Denktaş’ı, hayatta kalmak için her Türk memur ailesinin maaşını 30 Kıbrıs Lirası ile sabit hali getirmeye ikna ettim. Bir evde karı koca iki kişi çalışıyorsa, maaşları 15’er lira olacaktı. Yani her haneye toplamda aynı maaş, bu parayla karın bile doyurmak güçtü’ diye anlatıyor”.
Bir eve 30 Kıbrıs lirası..
(Lafın burasında 40 yıllık yaşam koçum söze girdi; ”Babam 5 çocuklu ailede 30 lirayı ancak bakkala verirdi ve yine de yetmezdi” dedi.)
KKTC’de şu anda kaç kişi o 30 liralık aylık ev bütçesini hatırlıyor acaba?
Ah o 63’lü yıllar!.. 16 Nisan 2013
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ