Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci 11.4.2013
Ulusal Kimlik ve Anayasa
„Etnik kökenini tanımayanlar ve kendi ulusal kimliğine sahip çıkmayan ülkeler, tarih sahnesinden ergeç yok olurlar. Uzun tarih sürecinde yüzlerce ulus ve ülkenin kaybolup gittikleri gibi.“ Olcas Süleymanov, UNESCO Kazakistan Daimi Temsilcisi., ünlü Kazak Yazar
İstanbul`da 3-5 Nisan 2013 günleri „2. Dünya Türk Forumu“ düzenlendi. Türk Cumhuriyetlerinden ve Dünyanın dört bir yanından Türkleri temsilen yüzlerce bilim adamı, yazar, düşünür, parlamenter ve sivil toplum kuruluş temsilcileri katldı ve sunulan tebliğleri üzerinde tartışıldı.
„Türk“, „Türkiye Cumhuriyeti“ gibi kavramların Anayasada yer alıp almayacağının da anımaandığı söz konusu forumda, esprisel bir serzenişle, peki „Dünya Türk Formu“ ismini de değiştirecekmiyiz acaba, uyarısında bulundum. Çünkü bu forumların temel amacı, Dünyanın dört bir yanında „Türk“ kimliğine sahip ülke ve toplum temsilcilerinin bir araya gelerek, yakın diyalog ve işbirliklierini geliştirmekti. Diğer ülkelerden gelenlerin ve „Dünya Türk Formunda“ doğal olarak, Türkiye`ye öncü bir rol verenlerin, Türkiye`deki bu tartışmalar karşısında yaşadıkları derin hayret ve şaşkınlık çok belirgindi. Belki de bir çoğu bu duyduklarına inanmak bile istemiyorlardı.
UNESCO`nun Kazakistan daimi temsilcisi Dünyaca ünlü yazar Olcas Süleymanov „Özel Duayen Oturumunda“ tek ve son konuşmacıydı. Türklerin uzun tarihi üzerinde yıllardır yapılan ve UNESCO`nun da desteklediği araştırma ve çalışmalara ilişkin soluk tutularak izlenen konuşmasını yaptı. Ünlü yazarın akıllarda derin iz bırakması gereken yukardaki cümlesi, adeta Türkiye`deki güncel dayatmaya uyarı niteliğindeydi.
Evet ulusal kimlik bilincinde olmayan ve buna sahip çıkamayan ülkeler, ergeç yok olmaya gerçektende mahkumdurler. AKP’nin ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, „Türk“ „Türk Devleti“ ve „Türkiye Cumhuriyeti“ isminin tartışılır duruma gelmesinin yolunu açması, gerçekten de inanılınır gibi değil. Gerçi AKP içersinde şeriat yanlısı ve Osmanlı hayranı kesimlerin, Cumhuriyet Yönetimiyle ciddi sorunları olduğu ötedenberi bilinmektedir. Ancak eski Türk devletlerini de gözönüne alırsak, binlerce yıllık tarihi olan „Türk“ ve „Türk Devleti“ kavramlarına bile karşı olabileceklerini anlamakta ve buna inanmakta insan güclük çekmektedir.
Oysa karşı oldukları bu Türkiye Cumhuriyeti, “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti“, tüm vatandaşlarını eşit sayarak, farklı etnisiteler ve inanç sahipleri arasında ayırım yapmaksızın, herkesin Devlet hiyerarşisinde en üst görevlere gelebilmesine olanak sağlamaktadır. Bu durum, bir türlü kabul edemedikleri Türkiye Cumhuriyetinin son derece saygın ve büyük bir kazanımı değil midir?
Kişisel kaprislerini ülke ve devlet çıkarlarının üstünde tutan anlayış
AKP artık açıkca, Barış ve Demokrasi Partisi ismini taşıyan ve PKK nın parlamentodaki temsilcisi olduğu kanıtlanmış olan partiyle birlikte, amaçlanan yeni anayasayı yapabileceklerini, pervasızca söylemekten çekinmemektedir.
Nerede „yeni anayasanın“ Parlamentonun ve kamuoyunun en geniş desteği sağlanarak hazılanacağını söyleyen AKP ve başbakan? Şimdi halkın yarısının şiddetle karşı olduğu bir anayasanın, ülkeyi iki kutba ayırmasına ve gerçek anlamda bölmesine nasıl evet diyebileceksiniz?
Oysa anayasaların, bu ismi hakedebilmeleri ve zun ömürlü olabilmeleri, ülke vatandaşlarının en geniş kesimi tarafından benimsenmesi ve kabul görmesiyle olasıdır.
Ne varki başbakan, amaçladığı kontrolsüz yetkilerle „Devlet Başkanı“ olma projesi için, PKK ya tahmin edemediğimiz ödünleri vermeye hazır gözüküyor. „Türk“, „Türk Devleti“ ve „Türkiye Cumhuriyeti“ kavramlarının yeni anayasada tartışmaya açılmaları ve Kürtçenin ikinci bir „resmi dil“ olarak gündeme gelmesine yönelik ödünler, sayın Erdoğan`ın aklına taktığı bu projenin yaşama geçirilmesi içindir elbette. Bilinmelidirki bu proje, son derece ciddi sürtüşmeleri ve hatta uzun süreli çatışmaları beraberinde getirme riskini taşımaktadır.
Günümüzde, büyük etnik azınlıkları bulunan hiçbir ülke, ne ABD, ne Çin, ne Rusya, ne Avrupa Birliği ülkeleri, kendi ulusal kimliklerinden ve tek resmi dillerinden asla ödün vermemişlerdir. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya etnik kökene dayanan Anayasal Fedaral Yapıları nedeniyle dağılmışlardır. İki dillilik sorunu ise, Belçıka`yı bölünme aşamasına getirmiştir.
Sayın Başbakan, etkin bir parti lideri olabilirsiniz. Ancak saygın ve kalıcılığı olan devlet adamı olarak tarihe geçebilmek, ülkenin, halkının ve devletin uzun hedefli çıkarlarını gözönünde tutarak politika izleyen liderlere nasiptir. Oysa siz yalnızca kendi şahsi hesaplarınıza ve çıkarlarınıza göre partinizi ve ülkeyi yönetmekte ısrarlısınız. Ne yazık ki partinizdeki biat anlayışı, sizin bu politikanızı izlemenize olanak sağlıyor.