NECDET BULUZ
Başbakan Erdoğan, çevrecilik konusunda bir konuşma yaptı, herkesi çevreye duyarlı olmaya çağırdıktan sonra da “Giyilen kürkler, hayvan katliamı ve çevreye verilen zarardır. Bunu önleyelim” dedi. Başbakan, daha sonra da, çevrenin giderek kirlendiğine, denizlerimizin ve doğanın büyük zarar gördüğünü, bunun için de halkın bilinçlendirilmesi, temiz ve yaşabilir bir çevre için gelecek nesillerimizin rahat etmesi gerektiğinin altını çizdi.
Çevreye duyarlı olan, zarar verenlerle mücadele eden kim olursa olsun biz sonuna kadar destekleriz ve yanında oluruz. Başbakan’ın bu söylediklerini de olumlu buluyoruz.
BODRUM KATLEDİLİYOR
Ancak, çevrecilik, sadece konuşma ile uyarı yapmakla olmuyor. Siz bir yandan çevrenin korunması yolunda konuşma yapıyor, öte yandan çevrenin kirlenmesi ve yok olması yolunda çalışanlara yeşil ışık yakıyorsanız, çevre adına konuşma yapamazsınız. O zaman, takiyye yapmış olursunuz. Bu iş göz boyamacılığa gider. Dikkat ediniz, bugüne kadar Bodrumlu çevreciler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri yıllardır yırtınıyor,mücadele ediyor seslerini duyurabiliyorlar mı?
Biz, Bodrum’da yaşıyoruz. Bu nedenle, Başbakan’ın bu konuşmalarının içinin boş olduğunu Bodrum’dan örnekler vererek sizlerle paylaşalım:
Türkiye’de çevre kıyımına en fazla uğrayan yerlerden biri Bodrum Yarımadası’dır. Balık çiftlikleri ile kaplı olan ve denizi giderek kirlenen, Bodrumlu çevrecilerin, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına ve tepkilerine rağmen balık çiftlikleri konusu çözüme kavuşmuş mudur? Hayır. Bu, çevre katliamı mıdır, değil midir?
Bakımız, son iki yıl içinde, bazı bölgelerde tüm tepkilere rağmen zeytinlikler, çeşitli tür ağaçlar katledilerek hem de imara meydan okunarak, görüntü kirliliğini de beraberinde getiren bazı Hükümet torpilli oteller yükselmiş midir, yükselmemiş midir? Bunlar, çevre kirliliğine, katliamına neden olmuyor mu?
BU RAHSATLARI KİM VERİYOR?
Geçenlerde bir gazetede araştırmacı bir arkadaşımız Muğla ve Bodrum’daki taş ocakları ile ilgili bir yazı yazdı. Muğla’da 450, Bodrum’da halen faaliyette bulunan 34 adet taş ocağı bulunuyor. Bodrum’dakilerden 17’sinin ruhsata aykırı veya izini bitmiş işletmeler olarak görünüyor. Biz, yerel yönetimlerin de, sivil toplum örgütlerinin de, bazı kişilerin de bunları kapattırmak için çaba gösterdiğini biliyoruz.
Bu ocaklar kapatılamıyor. Gerekçe olarak da Çevre Etki Değerlendirmeden Muaf tutulduğu gösteriliyor. Güler misiniz, ağlar mısınız? Eğer, Başbakan samimiyse, takiyye yapmıyorsa, nasıl bazı konularda yasa değişikliği yapıp, işi bitiriyorsa, çevreye büyük zarar veren bu taş ocaklarının kapatılması yolunda niye yasa değişliğine gitmiyor?
Yakında Bodrum’a maden ocakları da “merhaba” demeye hazırlanıyor. Bazı doğal taş ve mermer ocakları faaliyete geçecekmiş, bunun haberlerini aldık.
Her zaman, birçok konuda olduğu gibi bu konularda da burnumuza pis kokular geliyor. İmara aykırı yapılan oteller, ısrarla ruhsatı bittiği halde kapatılmayan taş ocakları, yasalara meydan okuyan balık çiftlikleri Bodrum’un yaşanılır olmaktan adım adım uzaklaştırıyor. Biz, bu nedenle çevreciliğin Bodrum’a uğramadığını iddia ediyoruz.
KAÇAK YAPI CENNETİ
Bodrum gibi turizmin göz bebeği, dünya kenti bir yerde halen bazı yapıların altyapım yoksunu olduğunu, fosseptik çukur kullandığının da burada seslendirelim. Bu da Bodrum’un hem altyapı yoksunu, hem de kaçak yapı cenneti olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Bodrum’da göz göre göre ağaçlar katlediliyor, taş yığınları ortaya çıkıyor.
Şimdi yazımızın başına dönelim. Başbakan, çevrecilikten, çevreyi korumadan söz ediyor, herkesi sorumlu hareket etmeye çağırıyor. Ama çevreyi kim ya da kimler katletmeye devam ediyor bunu görmüyor. Bugünkü iktidarın 10 yıllık döneminde çevreye zarar veren şirketlere kimlerin nasıl ruhsat ve izin verdiği araştırılırsa, bütün gerçekler de ortaya çıkar. Eğer Başbakan Erdoğan, bu konuyu bu açıdan ele alıp, değerlendirir, kesin tavır koyup, yapılan yanlışlara bundan böyle geçit vermezse ise samimiyetine de inanır, kendisini de alkışlarız.
e.mail: [email protected]
Bir yanıt yazın