FİLİSTİN DAVASI İLE KÜRT MESELESİ
NE KADAR BENZEŞİYOR NE KADAR FARKLI?
RAFAEL SADİ
Öncelikle en büyük benzerliği iki toplumun da şimdiye kadar bağımsız birer devletlerinin tarih boyunca olmamasıdır.
Kürtler bir etnik grup ırk olmalarına rağmen Filistinliler isimlerini Yahudilerinde üzerinde binlerce yıl yaşadığı Filistin coğrafi bölgesinden almış olmasıdır. Yani Filistinliler diye bir millet halk olmamış , kökende bu coğrafyada yaşayan ARAP kavminin bir bölümüdür.
Filistinliler kendilerini bir millet olarak 1968lerden sonra adlandırmaya başladılar.
Kürtler tarih boyunca Kürt olduklarını hem biliyorlardı hem de tarih biliyor.
İki toplum arasındaki bir başka benzerlik te iki toplumunda bağımsız bir devlet istemeleri ve bunu temin etmek için TERÖR ile iştigal etmeleridir.
Bu bağlamda direniş hareketi ile terör arasındaki en belirgin farkın hedef olarak sivillerin alınmış olmasıdır.
Direniş örgütleri de zaman zaman işgalci olarak adlandırdıkları işgal kuvvetlerine karşı yaptıkları eylemlerde askerler dışında sivillerin de hayatlarını kaybetmelerine sebebiyet vermiş olmalarına karşın salt terör olarak adlandıracağımız hareketin eylemlerin direkt olarak sivilleri hedef almasıdır.
Yani kimse teröristleri direnişçi ve halklarının özgürlük savaşçıları onur payesi vermeye kalkmasın. Bunu yapmaya çalışanları ve birilerini savunayım derken aynı dertten muzdaripkendi ulusunun menfaatlerini zedelediğini görmezden gelindiğine de şahit olduk günümüz siyasetinde. Kim veya kimler olduğunu yazmayacağım çünkü bu yazımın maksadı siyaset yapmak değil sadece iki toplum konusundaki benzerlikleri ve farklılıkları tespit etmek.
Filistinlilerin Lideri Abu Ammar Yaser Arafat hayatı boyunca terör ile iştigal etmiş ve devlet başkanlığına getirilmiş olmasına rağmen ölene kadar terörist kıyafetini üzerinden atmamış olması mesleğine olan sadakatini gösterir.
Kendisi ile en son Mukataa’da 2003 yılında görüştüm ve ayağında eşofman üzerinde börek kırıntıları ve yağ lekeleri olan sol omuzunda İsrail haritası olan örme bir arma mevcuttu. Armanın üzerinde Palestine yazıyordu. Başka bir deyiş ile İsrail’in tamamının Filistin olduğunu iddia ediyordu.
Bu iddia sadece terör ordusunun kıyafetlerindeki armalarda değil aynı zamanda El Fetih ve Hamas örgütlerinin kuruluş beyannamelerinde de yer almaktadır.Arapça ifadede ise buna KULLU FALASTİN yani tamamı Filistinidir denmektedir ki İsrail ve Yahudiler ile bir türlü Barış yapılamamasının temel sebebi bu iddiadır. Arafat Kamp David görüşmelerinde alabileceği en fazla toprak tavizini almış olmasına rağmen Barışa EVET diyememiştir.
Filistin ideolojisindeki en büyük sorun budur ve barışın önündeki engeldir. Bu mantığa göre Yahudiler ile ateşkes yapılamaz yapılan sadece HUDNA’dır yani ateşe ara verilir ve güçlendikten sonra devam edilir.
Peki toprak konusunda Kürtlerin talebi nedir. Kürt uzmanı değilim ama okuduğum ve bildiğim gördüğüm kadarı ile toprak konusunda Filistinliler kadar acımasız değiller . Allah razı olsun Türkiyenin tamamını istiyoruz ,bizimdir demiyorlar, sadece Güneydoğusu bizimdir diyorlar. Diyarbakır başkentimizdir demektedirler.
Liderleri Abdullah Öcalan aynen Arafat gibi hayatı boyunca terör ile iştigal etmiş ve yakalanıp hapse atıldığında hepimiz onu Bebek Katili diye tanıdık. Yargılandığı sıralarda mahkemeleri günlerce televizyonlarda yayınlandı ve idamı beklenirken idam cezası TCK’dan kaldırıldı ( insani sebeplerle tabii).
Benzerliklerden en önemlisi de İsrail’in Aarafat’ı can düşmanı ve en büyük terörist olarak adlandırırken ki hepimiz özellikle yaşı tutanlar PKK teröristler ininde Filistin teröristlerince Lübnanın Bekaa vadisinde ve Suriyedeki eğitim kamplarında eğitildiğini hatırlaycaklardır. Ne de olsa meslekdaşlar.
Oslo Barış süreci çerçevesinde İsrail ve Gazze’ye Tunus Çetesi ile birlikte getirilmesine ve Filistin Otonomi Yönetimi lideri olmasına ve adeta Barış ortağı imişçesine iş birliği içine girmesi ile günümüz Türkiyesindeki Kürt açılımı ve İmralı’da hapis yatan Apo ile devletin direk olarak görüşmesi ve pazarlıkların yapılması arasında oldukça benzer bir gelişim mevcuttur.
Evet APO henüz Kürt Otonomi Yönetimi Lideri olmadı ama bu gidişle olacağı sinyalleri mevcuttur.
Bakın kimse benim muhtemel bir barışa karşı olduğumu düşünmesin. Rahmetli hahamFroman ile bu konuda aynı paraleldeyiz , Barış için şeytanla bile görüşülmesinden yanayım. Kaldı ki Barış yapmak istiyorsanız Düşman ile görüşmeniz gerekir , dostlar ile zaten barış yapmaya gerek yoktur.
Benim endişem iki ülkemde de bu sürecin istendiği kadar başarılı netice verememesi ve bu süreç nedeni ile siyasilerin kullandıkları lisan nedeni ile halk arasında olmadık huzursuzlukların çıkabileceği endişesidir.
Yüzde yüz eminim ki gerek Oslo barış sürecini harekete geçirmiş olan merhum Yitshak Rabin ve tarihe geçecek olan ekibi ne de Kürt Açılımını (her ne demekse bu açılım kelimesini anlayamıyorum bir türlü) hayata geçirmeye çalışan Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin kötü niyetli ve ülkelerine ihanet etmek için bunu yaptıklarını iddia edenlere katılmıyorum. Hedefleri doğru bir şey yapmaktı .
Ancak endişe kaynağım TV haberlerinde izlediğim iki ifadede yatıyor.
MHP grup toplantısında ve Sayın Devlet Bahçeli’nin konuşmalarında ” Öl de Ölelim , Vur de Vuralım” sloganlarına Sayın Bahçelinin itiraz etmemiş olması ve bu sloganları atanları ayıplamamış olmasını çok sakıncalı ve tehlikeli buluyorum. Kim Kimi vuracak kim kimin için ölecek ve bir parti liderinin tabanına böyle bir emir verme yetkisi yasanın neresinde yazılıdır?
Tenkit edeceğim ikinci taraf ise Sayın Başbakandır. Yine Tv haberlerinde AKP grup toplantısında Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğluna Vatan Haini yakıştırmasında bulunmuş ve bence bu türden ifadelerin ne Türk siyasetinde ne de herhangi bir siyasi arenada olmaması gerektiğini iddia ediyorum.
İsrail siyasetinde bu İHANET konusu yer almış hatta seçim propagandalarında Yitshak Rabin Nazi Üniforması ile resmedilmiş Filistinliler ile Barış yapmaya çalışıyor diye Vatan hainliği ile suçlanmıştı. Sonuç ortadadır ve delinin biri çıkıp Yitshak Rabin’i vurmuştur. Olay ferdi idi değildi tartışmaları halen sürüyor , ama sonuç gerek kıymetli bir insanın hayatını kaybetmesi gerekse toplumda bir şeylerin çatırdaması ile olmaması gereken zararı vermiştir.
İsrail toplumu ile Türk toplumu farklı özellikler taşır ve bu cinayet bir kardeş kavgasına sebebiyet vermemiştir ancak yaralar halen sarılmaya devam etmektedir ve istenen iyileşme olmamıştır siyasi kanatlar ve halk genelinde.
Türk toplumu çok değişiktir ve bu tür ifadeler nedeni ile siyasi ideolojiler arasında çok kanlı çatışmalar çıkabileceğinden endişe etmekte haksız olmadığımı biliyorum. 1970-80 dönemini yaşamış bir insan olarak neler yaşandığını çok iyi biliyor ve sağ ile sol arasında hatta dindar kesim arasındaki husumetin derinliğini bilmem korkmamı endişe etmemi gerektiriyor.
MHP ve CHP terörist başı ve bebek katili diye bildiğimiz APO ile devletin pazarlık etmesini kabullenemiyor, haklıdırlar , ama bu sorunun bugünkü hale gelmesindeki sebeplerin kendilerinin de iktidarda oldukları dönemlerde gereken tedbirleri almamış olmalarının sorumluluğunu da görmezden geliyorlar. Tabii ki sosyal sorunların çözülememiş olması PKK’nın terör ile iştigal etmesini haklı çıkartamaz ama CHP ve MHP’yi de eski yönetim hatalarında aklamaz.
İsrail Filistin örneğinde özellikle Gazze bağlamında barış anlaşmaları çerçevesinde Gazze işgali tamamen kaldırılmış olmasında rağmen Yönetimi kanlı bir seçim ile ele geçiren Hamas’ın İsrail’in üzerine 15 bin kadar bomba atmasını adeta körüklemiştir. Yani toprak verilmiş barış gelmemiştir. Batı Şeria’da durum az bir şey daha iyi olmasına rağmen benzer tehlike mevcut değildir demek mümkün değildir. Ne yazık ki İsrail cephesinde barışa kuşku ile yaklaşanlar haklı gibi görünmektedirler.
AKP Hükümetinin daha bir kaç yıl öncesine kadar kapatılmış partilerin devamı olan BDPile ve terör örgütü lideri ve temsilcileri ile direkt olarak görüşmesi oldukça rahatsız edicidir doğal olarak , ama aynı zamanda bir o kadar da cesur bir atılımdır. Her babayiğidin harcı değildir bunu yapabilmek , hem de geride 30binden fazla ölü varken. Ama hedef daha fazla ölüm olmasını engellemektir.
Gerçek hedef bu mudur bilmiyorum ama şayet ölümler duracaksa , silahlar susacaksa görünen hedefin dışında ister Sayın Tayyip beyin Başkanlık hesabı gerekse o bölgedeki muhtemel yer altı zenginlikleri ile Kuzey Iraktaki petrol hakimiyetine ortaklık olsun denemeye değer.
APO serbest mi kalır Diyarbakır da bir otonomiye Reis mi olur çok önemli değildir.
Ha İsrail toplumu barış içinde yaşayabilmek için toprak verilmesine razı olabilen bir toplum iken Türk toplumu vatan toprağının bir karışının kimseye verilmesini kabullenebilecek yapıda değildir ve ben de benzer duyguları paylaşıyorum.
Otonomi veya Eyalet sistemi bana kalırsa buna çözüm bulmak için uygun formüllerdir ve toprak vermekten iyidir. Ha yarın bu bizi bozar mı diye sorarsanız cevap kolay , bölgeyi ekonomik olarak kalkındırırsanız hiç bir şey olmaz. Aç bırakırsanız Güney Doğu Anadolu Gazze olur , Batı Şeria olur.
İntifada kapıda demektir Türkiye için. Ve Türkiye’de olabilecek bir Kürt Baharını düşünmek bile istemem.
Kürtler ile Filistinliler arasındaki en büyük benzerliklerden biri de iki toplumun liderliklerini eski teröristlerin elinde olmasıdır. Bu insanlar yapı olarak benzeşiyorlar ve yaşamları boyunca çalışarak bir tek lira kazanmış insanlar değillerdir. Her istediklerini silahları ve edindikleri siyasi kimlikleri ile elde etmiş insanlardır. Yani siyasi hayata geçmeleri kolay olmadığı gibi istediklerini silah yolu ile alma alışkanlıkları siyasi iradeyi ele geçirdiklerinde de devam etmektedir.
Peki bunun için barış ihtimaline hayır mı diyeceğiz?
Yok demeyeceğiz ama Rahmetli Zeki Müren’in İstanbul Bankası reklamlarında dediği gibi”Gözünüz yolda kulağınız bende olsun” diyerek dikkati aklımızdan çıkartmayacağız.. Gizli kapaklı pazarlıklar yapılıyormuş hissi vermeden mümkün olduğunca halkı da bilgilendirerek olayları daha şeffaf geliştirmekte sayısız yarar vardır.
İsrail’de benzer hatalar içindedir ve ben Hamas ile de direkt görüşülmesi taraftarıyım. Eskiden değildim ve teröristler görüşülmez diyenlerdendim. O görüşte yanlış değildir ama yaşlandıkça savaşa son vermek gerektiği fikri ağır basmaya başlıyor. Her şeyi görerek ve mevcut riskleri görerek adımlar attığınızı halk ile paylaşmakta çok ama çok yarar vardır. Muhalefet ile iş birliği içinde olunması da şarttır . Kimseyi karşınıza almadan ve herkesi birleştirerek barış yapmak mümkündür, Muhalefet’e rağmen bunu yapamazsınız .
Hani ben bu filmi Gazze – Batı Şeria hattında seyretmiş olduğum için anlatmak ihtiyacı duydum o kadar…