Bütün tehditlerin ardında ABD’nin hegemonyasını küreselleştirmek üzere uluslararası hukuku hegemonyasının bir aracı olarak kabul ettirme çabası bulunmaktadır.
Dünyanın gerilimi yalnızca Asya-Pasifik’te K.Kore ya da Avrupa-Atlantik’te İran’dan değil, ABD’ye diklenen Rusya ve Çin’in de Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşmasını ihlalleri paralelinde her yerde artıyor.
Güçlü Amerika için küresel güvenlik, istikrâr ve gelişme hayali yaralıdır, bu dehşetten bir an önce kazasız-belasız barışa çıkılmasında hiç kimsenin tereddütü bulunmuyor.
*
O yüzden küresel barışın biricik yolu ABD’nin neoliberalizmiyle küresel lider,
Tek kutuplu dünya düzenine karşı Avrasya’nın çekim merkezi olma idealinde Rusya’nın ve dışarı açılmayı temel alan sosyalist hukuk,kültür ve piyasa ekonomisiyle Çin’in bölgesel lider olmalarını teminen, “Küresel Paylaşım Süreci” işletilmeye başlanmıştır.
Gelişmeleri bu çerçevede değerlendirmek -en azından,temkinin bir gereğidir.
*
Küresel Paylaşım Süreci; neoliberalizmin buyruğunda dev boyutlarda mal ve hizmetten üreyen sermayenin dünyanın her yerinde en yüksek hızla sorunsuz dağılmasını teminen ülkelerin uluslararası hukukun üstünlüğü esasında karşılıklı bağımlılıklar oluşturması -bu suretle,
Küresel ekonominin, siyasetin ve tehditlerin ortaklaşılması,denetimi ardından güvenliğin, istikrar ve büyümenin sağlanmasıdır.
*
İşte, Arap Baharı ardından ekonomik, sosyo- politik yıkıma uğratılan ülkeler -mesela,Afrika’nın en büyük petrol rezervlerinin sahibi Libya,
Ya da en büyük petrol rafineri sektörü, Nil Deltasında büyük petrol ve doğal gaz rezervi, Süveyş-Akdeniz Boru Hattı ve Süveyş Kanalıyla Mısır; ABD hegemonyasına diz çöktürülmüştür.
Sıra onca yaşanan büyük dramlardan sonra “Barış”a yönelmek için paylaşımın diğer bölgelerde de gerçekleştirilmesindedir.
*
ABD’nin “sen, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodlarının değişimi ya da çağdaşlaşmasında Türkiye’den liderisin” bönlüğüne kapılmış Başbakan Erdoğan,
Aldığı destekle Türk Milleti çerçevesinde devletin elit kadrolarını bir İslamcı kadro hareketiyle tüm yapılardan silmiş, hareketini kısıtlayan ekonomik dengeleri yeniden düzenlemiş ve devleti reelpolitik çerçevesinde Avrasya’ya yönelik politikalarda da kurumsallaştırmıştır.
*
Şimdi -birdenbire, yeni bir anayasa ile Kurtuluş Savaşının birikiminde Türk Milletinin bağımsızlıkçı, antiemperyalist ve çağdaş karakterli Türkiye Cumhuriyetinin idealist taahhütlerinden bir dolu ödün vermek -karşılığında,
Kürtlerin Türkiye’ye ekonomik entegrasyonları ardından refah taleplerinin yükseleceği Kuzey Suriye ve Kuzey Irak arasında bir Kürt Konfederasyonun kurulacağı, yeni Osmanlı olarak var olan sınırların ortadan kaldırılacağı ve Şii eksene karşı güçlenileceğine kandırılmış ve PKK ile “Barış “sürecine yönlendirilmiştir!
*
Hay Allah! Müzakere yürüttüğü Abdullah Öcalan’ın Kürdistan üzerindeki Türk emperyalizmin etkilerine son vermek, bunların Kürdistan’daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek, bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’da demokratik, sınıfsız bir halk yönetimi kurmak düşüncesinde olması,
Süreçte taraflardan birinin varlığından tamamiyle vazgececeği anlamına gelmez mi?
Yoksa bu bir dehşet tablosundan çıkmak üzere küresel bir paylaşma sürecine girilmesi sonunda geçmişin faturasını ödeyecek birilerine ya da kimi ülkelere çökmenin bir başlangıcı değil midir?
*
Neden ABD Suriye’yi enerji güzergahıyla birlikte kontrolde tutmanın, Rusya ve Çin bu müthiş güzergah ve devasa rezerv alanında olmak için Suriye’de tutunmanın savaşımını verirken-şimdi;
Rusya ve Çin’in desteğiyle Büyük Kürdistan kaynaklarının Türkiye by-pass edilerek Kuzey Irak ve Kuzey Suriye enerji koridoru üzerinden Doğu Akdeniz’e akıtılması yolu açılmasın?
*
Küresel Paylaşım Süreciyle ilgili olduğu yadsınamaz bir diğer gelişme, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesinin ardındaki gerçeklerde ortaya çıkıyor!
Doğu Akdeniz’de İsrail ve Güney Kıbrıs Cumhuriyetinin birlikte bulduğu petrol ve doğal gaz rezerv alanında;
İsrail, gelecek on yıllarca ihtiyacını karşılamaya yetecek Hayfa’nın 90 km batısında bulunan Tamar Rezerv’inden bir boru hattı ile Aşdod Karşılama Tesisine doğal gaz ulaştırmaya başlamıştır.
Şimdi İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi iki ülke arasında doğalgaz boru hattı inşaası ve İsrail’in Türkiye’ye doğalgaz ihracatının önünü açabileceği ya da Türkiye’nin, İsrail’in doğalgazını ithal etmese bile enerji koridoru rolünü üstlenerek gazı üçüncü ülkelere ulaştırabileceğini söyleniyor.
*
Üstelik Güney Kıbrıs Cumhuriyeti ihtiyaç duyduğu paranın bir kısmını doğal gaz kaynakları bonolarıyla karşılamayı planlamaktadır.
Türkiye bu yönteme itirazla, doğalgazın gidebileceği tek yerin Türkiye olduğu, deniz altından başka alternatif yolların büyük fay kırıkları nedeniyle imkansız olduğu -o yüzden,
Güney Kıbrıs’ın -ya, Kıbrıs sorununun BM gözetiminde çözümü, doğal kaynakların yeni devlet tarafından kullanılması,
Ya müzakereler sürerken, adanın iki kesimi arasında kurulacak komitenin doğal kaynakların çıkarılmasını ve pazarlanmasını yönetmesi,
Ya da iki devletli çözümün masaya getirilmesi ve kurulacak iki devletin AB çatısı altında buluşması alternatiflerinden birine mecbur olduğu inancında,bu kez elinin güçlü olduğundan yanadır; Kıbrıs’ta barış sürecinin uzatılmasından başka işe yaramaz, BM denetimindeki müzakerelerin yeniden başlamasını istiyor.
*
Halbuki Doğu Akdeniz rezervleri Ortadoğu’da stratejik dengelerini değiştirmiştir- işte,”Küresel Paylaşım Süreci ” ihtimalini düşünmek gerekiyor.
Türkiye ne kadar güçsüzleşirse karşısında İsrail’in ” Arz-ı Mev’ûd”u, Güney Kıbrıs’ın “Enosis “idealleri yeşeriyor.
Süreçle birlikte büyük ekonomi ve siyasetlerin desteğinde Anadolu’nun güneyinde “Büyük Kürdistan”, doğu’da “Büyük Ermenistan” ve Ege’de Megola İdea: İstanbul Konstantinopolis’tir.
Kendi elimizle Büyük Kürdistan’ı inşa ediyoruz, bu yol Türkiye’nin sonu yeni Sevr’dir!
*
Ulusal benliğin neredeyse ayağa kalksın ve Receb’in bir hayal uğruna riskperestliği yere batsın!
5.4.2013