Rum tarafında işler her gün biraz daha kötüye gidiyor.
Kıbrıs adasının güney kısmında yaşayan Rum aileler son yüz yılın en berbat günlerini yaşıyorlar. Varlıklı durumdan acz içine düştükleri için etkisi çok daha fazla bu ekonomik krizin.
1915-1920 ve 1939-1945 yılları arasında da adada yokluk yaşandı, para darlığı yaşandı, işsizlik tavan yaptı ama zaten yoksul olan halk bunun etkilerini pek fazla hissetmedi. O dönemlerde kırsal kesimde yaşayanlar, ada nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturduğundan işsizlik büyük boyutlarda olsa da Kıbrıslı Türk ve Rum aileler hiç gıda sıkıntısı çekmedi.
Ama şimdilerde yaşanan krizde eşekten düşmüşe döndü Rumlar. Hatta eşekten değil, minareden düşmüşe döndüler. Larnaka’daki semt pazarından artık yiyecekleri talep eden aile sayısının bin 500’lere çıkması yaşanan felaketin en bariz göstergesi.
Normal yardım talebi veya da acil başvuru yoluyla gıda talebinde bulunan genç ev halkı ve özellikle de genç annelerin sayısı ise eşi görülmemiş boyutlarda bu son günlerde. Yoksul ailelerin öğrenci olan çocuklarının durumları ise yaşanan dramı gerçek bir şekilde yansıtıyor. Birçoğu okul ücretini ödeyemedikleri için okulları ile ilişkilerini kesmek zorunda kaldı.
Emekli maaşları ise halen ödenebilmiş değil. Kıbrıs Rum Yönetimi emekli maaşlarını bugün ödeyeceğine söz verdi ama söz yerine nakit para gerekmekte.
Kıbrıs Rum Elektrik Kurumu ise nakit yokluğundan dolayı batmanın eşiğine geldi. Kıbrıs Hava Yolları da aynı yolun yolcusu.
Buna karşın dünya üzerindeki yegane Komünist Parti olan AKEL’in Meclis Grup Sözcüsü Nikos Katsuridis, hala daha “Bizim hiç kimseye gereksinimiz yok. Troika dışındaki bir çözümle kendi efendimiz olmamız mümkün” diyebilecek denli hayal aleminde yaşıyor.
AKEL’in merkez binasının giriş katında ve giriş kapısının tam karşısında bronzdan koskocaman bir Lenin heykeli hala durması ve içeri girenleri sessizce yukardan bakarak selamlaması Katsuridis’in sözlerinin ne denli çağdaş olduğunun en güzel ispatı. Belli ki hala daha soğuk savaş günlerini yaşayan AKEL 2000’li yıllara gelmemiş.
Rum Ortodoks Kilisesinin Başkanı Başpiskopos Hrisostomos ise yangına adeta körükle gidiyor.
Ekonomik tedbirler çerçevesinde Rum Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı’nın müştereken aldıkları karara göre Rum Ortodoks Kilisesi’nin “Kıbrıs Bankası”nda bulunan 105 bin hissesinin silinmesi gerektiğinden, Başpiskopos hemen mahkemeye gitti ve ihtiyati tedbir yani ara emri çıkartarak uygulamayı durdurdu.
Bu emir görüşülüp karara bağlanana dek, hem Bankanın satışı hem de hislerin geçersiz kılınması durdu. Durması bir şey değil, Merkez Bankası Başkanı ve Maliye Bakanının kellelerini de isteyen Hrisostomos Maliye Bakanının kellesini aldı.
Rum Başkan Anastasiades’in, Başpiskopos’un bu isteği karşısında geri adım atmak zorunda kaldığı ve Rum Maliye Bakanı Mihalis Sarris’in yerine de Çalışma Bakanlığı görevini yürüten Haris Georgiadis’in getirileceği konuşulmakta. Merkez Bankası Başkanı Panikos Dimitriadis’in gidişi ise eli kulağında.
Bunlar ciddi ciddi konuşuluyor ama kredi için şartları masaya koymuş olan Troika’nın bu değişiklikler umurunda değil. Ya istediği yapılacak, ya yapılacak.
Rum polisi ise ekonomide meydana gelen trajik durum nedeniyle yasadışı davranışlarda, özellikle de ev açma, hırsızlık, gasp, dolandırıldık v.b. olaylarda patlama beklediğinden teyakkuzda.
Bu günlerde hep aklıma, 2003-2004 yıllarında Annan Planının görüşüldüğü dönemde, AB’den aldıkları hibe, komisyon, masraf ve benzeri bahaneler altındaki paraların karşılığında Avrupa Birliğini allayıp pullayıp mitinglerde, TV’lerde ve yazılı basında Kıbrıslı Türklere pembe hayalleri satmaya çalışan siyasiler, “Karen Fogg’un Hassanları” gibi basın mensupları ve sözde diplomatlar geliyor. “Annan Planına Evet derseniz, Avrupa ile bütünleşeceğiz, her kese bir ev, bir araba, bol para ve iş” diye vaatlerde bulunuyorlardı.
Yazık ki, Avrupa Birliği Rumlara vere vere sadece ekonomik çöküntü, kriz, gözyaşı ve düş kırıklığı verdi…
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
3 Nisan 2013
Bir yanıt yazın