Murat Bardakçı Bülent Ersoy’dan ders almalıdır!

Gazeteci Murat Bardakçı, genel olarak benim de hoşuma giden ve saygı duyduğum bir yazardır. Benim kıstaslarıma göre; bu ülkede “Aydın” ya da “Münevver” sıfatının içine girebilecek ender insanlardan biribidir. Ancak bazen öyle laflar ediyor ve öyle yazılar yazıyor ki; insanda “Acaba bu adam hakkında yanılıyor muyum” şeklinde düşüncelerin doğmasına sebep oluyor.

Âkil Murat Bardakçı’dan sakil bir yazı

Geçen 27 Mart günü yayınlanan “Âkil adam aslında ne demek” başlıklı yazısı da bana göre bu türden bir yazıydı. Murat Bardakçı gibi “Âkil” bir adamdan, böyle “sakil”, yani lüzumsuz ve gereksiz bir yazı nasıl çıktı bilmiyorum.

Bana göre Murat Bardakçı, hükümetin İmralı’nın dayatmalarıyla hayata geçirmeye çalıştığı “Âkil Adamlar” uygulamasına direk karşı çıkmak ve hele hele bu komisyonda görev alacağı söylenen bazı adamların kimlikleri dikkate alınınca bunun ne kadar lüzumsuz olduğunu ifade etmek yerine, bir sürü laf salatası ve geyik muhabbeti yapmak zorunda kalmış yazısında.

Neymiş efendim; Arapça Âkil kelimesi, aslında “obur”, “yamyam”, “pis boğaz” anlamlarına geliyormuş! Bu sebeple, Hasan Cemal’in “Âkil adamlar” grubunda yer alması, Cemal Abisine hakaretmiş! Murat Bardakçı, ayrıca Âkil Adamlar listesine bir takım kerameti kendinden menkul zevâtın da sokulacağını söylüyor yazısında. Doğrusu ya her nedense biz “Acaba bu listenin içinde Murat Bardakçı’nın ismi olsaydı, hazret yine böyle itirazlarda bulunur, konuyu yine böyle hafife alırı mıydı” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

Bize göre “Âkil adam” tabiri, eğer “çok yiyen”, “obur”, “pis boğaz” ve “yamyam” anlamlarına geliyorsa (ki; Murat Bardakçı’ya göre o anlama geliyor); bilinmelidir ki; o zaman Murat Bardakçı bizzat kendisini tarif etmiş bulunmaktadır. Zira yakın arkadaşı Fatih Altaylı, birlikte yaptıkları “TEKETEK” programlarında kaç kere söyledi Murat Bardakçı’nın “obur” ve “pis boğaz” birisi olduğunu. Hatta Fatih Altaylı, yanlış hatırlamıyorsam bekâr olan Murat Bardakçı’nın, yemekleri kendisinin yaptığını ve yemek yapmakta çok marifetli olduğunu da söyledi TV ekranlarından. Açıkçası biz, Sayın Bardakçı’nın “akıllı adam” anlamında “Âkil adam” olduğunu düşünüyorduk, meğerse o, pis boğazın birisi olarak çıktı karşımıza!

Âkil Ol, Êkil Olma Murat Bey!

Yazısının devamında, bazı eski sözlüklerden istifade ile “akıllı” ile “yiyici” sözcüklerinin aslı olan Arapça kelimelerin yazılışı konusunda bilgi vermeye çalışmış olsa da yazdıkları fazla anlaşılır değil Murat Bardakçı’nın. O sebeple isterseniz olayı bir de bendenizden dinleyin dilimin döndüğü, aklımın erdiği kadarıyla:

Aslında Türk Dil Kurumu’nun hazırlamış olduğu sözlükte konu kısa ve öz şekilde anlatılmış bulunmaktadır. Çünkü “akıllı” anlamına gelen ve baştaki “a” harfinin uzatılmasıyla “âkil” şeklinde telaffuz edilen “akil” kelimesi şöyle tarif edilmiş TDK sözlüğünde:

Akil is. (A:kil, k kalın okunur) Ar. ‘âkil’ Akıllı: “Ne akilim ne divane/Gel gör beni aşk neyledi.” Yunus Emre(1).

Yani bana göre de “k” harfinin kalın okunmasıyla problem ve anlam kayması kolayca halledilebilir. Evet, “k” harfi eğer ince okunursa bu sefer Âkil kelimesi, “akıllı” olmaktan çıkar, “yiyici” ve “yiyen” anlamlarına gelebilir.

Ancak burada başka bir ayrıntı daha vardır. Çünkü her iki kelimenin yazılışları farklı farklıdır. “Akıllı” anlamına gelen “Âkil” kelimesi, Arapça (ayın+kaf+lam) harfleriyle yazılırken, “yiyen” ya da “yiyici” anlamına gelen “Âkil” kelimesi, Arapça (Elif+kef+lam) harfleriyle yazılır. Öte yandan her iki kelimenin okunması da az çok farklılıklar arz eder. “Akıllı” anlamına gelen “âkil” kelimesi okunurken baştaki “a” kalın okunurken, “yiyici” anlamına gelen “âkil” kelimesi okunurken baştaki “a” harfi, Türkçemizdeki “a” harfi ile “e” harfi arasındaki, yani ne kalın, ne de ince bir sesle okunur. Tıpkı “Allah” kelimesinin telaffuzunda olduğu gibi. Dikkat edilecek olursa; minareden okunan ezanlarda müezzinlerden bazıları direk “Allah’u ekber” derken, diğer bazıları “Êllah’u ekber” şeklinde farklı bir sesle telaffuz etmektedirler baştaki “a”yı. Yani bu ses “a” ile “e” arasında bir hal alır onların dilinde ki; doğrusu da zaten budur.

Ayrıca birinci halde; “k” harfinin, baştaki “a” harfi gibi kalın, ikinci halde ise yine baştaki “ê” ye bağlı olarak ince okunacağı izahtan vârestedir.

Özetle; Arapçadaki “ayın” harfi Türkçemizdeki “a” harfine, Arapçadaki “elif” harfi ise Türkçemizdeki “e” harfine karşılık geldiği gibi, Arapçadaki “kaf” harfi Türkçemizdeki “ka, kı, ku”, Arapçadaki “kef” harfi ise Türkçemizdeki “ke, ki, kü” seslerine karşılık gelir. Arapçada “o” ve “ö” yuvarlak ünlüleri bulunmamaktadır.

“Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat” isimli eserde de, konuya Murat Bardakçı gibi yaklaşılarak şöyle denilmiştir:

Âkıl: Akıllı kimse.
Âkil: Yiyen(2).

Ukalalık yapmak istemem ama izninizle galiba şu bilgileri de aktarmak gerekiyor bu konuda. Öncelikle belirtelim ki; Arapçada ki cümle yapıları da Türkçemizdekine benzer. Türkçede anlamlı bir cümlede nasıl “Özne-Tümleç-Yüklem” bulunmak gerekirse, Arapçada da aynıdır. Tek fark sıralamadadır. Türkçede “Özne-Tümleç-Yüklem” şeklindeki sıralama, Arapçada “Yüklem-Özne-Tümleç” şeklinde sıralanır ki; Arapçada bu sıralamaya “Fiil-Fâil-Mefûl” sıralaması denir. Türkçede normal şartlarda “Ömer Murat’a çattı!” şeklinde söylenen ve yazılan bir anlamlı cümle, Arapçada “Çattı Ömer Murat’a!” şeklinde yazılır ve söylenir.

Arapçadaki “Fâil”, Türkçemizde “Özne” yerine kaimdir ve genelde “İsm-i Fâil” olarak bilinir. Dolayısıyla, Arapçadaki bütün öznelerin, yani ismi faillerin “yaptı-işledi-yerine getirdi” anlamlarına gelen “feale” fiilinden gelen “Fâil” kalıbına, daha doğrusu bu kelimenin yazılışına uygun olarak yazılması ve okunması zorunluluğu vardır. Âlim, kâtip, zâhid, şâkir, şâhit, zâkir, vâcid, tâlip, sâlim ve vâhid örneklerinde olduğu gibi.

Bu sebeple “Âkil” kelimesi de bu kalıba uygun olarak yazılmak ve okunmak zorundadır. Ancak görüldüğü gibi ve diğer birçok örnekte olduğu gibi Arapçada iki tane “Âkil” kelimesi vardır. Üstelik Arapçada “I” sesli harfi yoktur. İşte bu durumlarda aradaki farkı vurgulamak için, baştaki sesli harfle, sondaki sessiz harfi farklı okumak gerekecektir. Daha doğrusu “akıllı” ile “yiyici” yi birbirinden ayırmak için “âkil” kelimesi birincisinde “â” ve “k” harfleri kalın okunarak, ikincisinde ise aynı harfler ince okunmak lazım gelir. Bu sebeple aradaki farkı vurgulamak için söz konusu kelimeyi “akıllı” anlamında kullanırken “âkıl” şeklinde, “yiyen” ve “yiyici” anlamında kullanırken “âkil” şeklinde yazmaya hiç gerek yoktur. Böyle bir yazılış Arap Dili’nin imlâsına da aykırı bir durum teşkil eder.

Murat Bardakçı’nın Bülent Ersoy’dan Ders Alması Gerekiyor!

Anlaşılacağı gibi ve Murat Bardakçı’nın gözden kaçırdığı nokta şudur: Arapça kelimelerin Lâtin harfleriyle yazılmasında bazı zorluklar vardır. Arapça “ayn/ayın” ve “kaf” harfleriyle yazılan ve Türkçemizde “akıllı” anlamına gelen kelime, “âkil” olarak yazılmış olsa da aslında bu kelime, “a” ve “k” harfleri kalın okunmak suretiyle sorun kendiliğinden giderilmektedir.

Bu konuda Murat Bardakçı’nın, Bülent Ersoy’dan bir miktar ders almasında galiba fayda var. Zira Bülent Ersoy, konuşmalarında bu farklı çok güzel hissettirmektedir. Mesela Bülent Hanım, “Mûsikî” kelimesini bizim ve muhtemelen Murat Bardakçı gibi telaffuz etmemekte, “Mûsikıy” şeklinde telaffuz etmektedir. Kelimenin sonunda elbette “y” harfi yok ama Bülent Ersoy’un telaffuzunda sanki varmış gibi bir tonlama ve vurgu bulunmaktadır.

Dolayısıyla Âkil Murat Bardakçı’nın, Arapça’dan dilimize keçmiş kelimeleri telaffuz etme konusunda Bülent Ersoy’dan ders almasında fevkalâdenin fevkinde fayda vardır. Aksi takdirde âkil adam hüviyetinde yazmış olduğu yazıların tamamı sakil olup gidecektir Murat Bardakçı’nın…
_____________
1-Türkçe Sözlük, TDK Yayını, c,1, s, 60, 1998-Ankara,
2-Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s, 25, Aydın Kitabevi, Ankara-2011.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir